English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Türkçe → Portekizce / [ B ] / Başaramayacağım

Başaramayacağım Çeviri Portekizce

317 parallel translation
Asla başaramayacağımızı düşündüğüm anlar oldu.
Teve vezes que pensei que não consegui-lo-íamos.
Asla başaramayacağımızı sanmıştım.
Pensava que não nos safávamos.
İçim rahat olmadıkça asla başaramayacağımı bilirsin.
Sabe que não faço nada bem sem paz de espírito.
- Başaramayacağımı mı düşünüyorsun?
- Achas que não consigo?
Bunu asla başaramayacağımızı sana söyledim.
Já te disse que não íamos conseguir.
Tam da asla başaramayacağımı düşünürken.
Mesmo quando desesperava de Alguma vez conseguir.
Başaramayacağım.
Não consigo.
Asla başaramayacağımı biliyorum.
Sabia que nunca as poderia escalar.
Şimdi eve dönersem, asla başaramayacağım.
Se voltar a casa, já não chego a horas.
Asla başaramayacağım.
Não vou conseguir.
Bir an başaramayacağımızı düşünmüştüm. Sadece sen mi?
Sabes, por algum tempo pensei que nós não o iriamos conseguir.
Zamanımı boşa harcıyorum, asla başaramayacağım.
Estou a desperdiçar os meus dias. Não vou concluir nada de jeito.
Bizim başaramayacağımız umuduyla Michealson'a Sydney'in mektubuyla izin verdi.
Também é óbvio que ele deixou passar, mais tarde, o Reverendo Michaelson com a carta do Almirante Sydney, esperando que caíssemos rapidamente.
Neden başaramayacağımı düşünüyorsun?
Isso é fácil. O que me vai impedir de chegar lá?
- Başaramayacağım.
- Não vou conseguir.
Çünkü sen bizim başaramayacağımızı biliyorsun.
Sabe muito bem que não passaríamos.
- Asla başaramayacağım.
- Nunca conseguirei lá chegar.
Başaramayacağım.
Não consigo fazer isto.
Başaramayacağım, Frank.
Não posso fazê-lo, Frank.
Biz de hiç başaramayacağımızı sanmıştık.
Pensava que não chegaria nunca.
Başaramayacağımı düşündüm. Kıyıya çıkmanın ve yaşamanın bir yolu olmadığını düşündüm.
Achei que não ia conseguir atravessar a praia e sobreviver.
Sanırım, ben başaramayacağım.
Hawk, acho que não vou conseguir.
Emma başaramayacağımı bildiğim için evlendiğimi söyledi.
Emma disse que me casei contigo porque eu sabia que não conseguiria.
Asla başaramayacağım.
Nunca conseguirei...
- Bunu başaramayacağım.
- Näo consigo fazer isto.
- James, başaramayacağım.
- Não vou conseguir.
Asla başaramayacağım!
Nunca irei conseguir!
Ben başaramayacağım.
Não vou conseguir.
* kolayca başaramayacağım...
A que posso ambicionar?
Fantasia'nın sınırlarının ötesine geçmeyi başaramayacağım.
Portanto não poderei chegar ás fronteiras de Fantasia.
- Başaramayacağım.
- Não consigo. - Não.
Bana bunu başaramayacağımı mı söylüyorsun?
Estás-me a dizer que não sou capaz?
Hayır, başaramayacağım.
- Não consigo.
Ben başaramayacağım Mac.
Eu não consigo, Mac.
Fantazya'nın sınırlarının ötesine geçmeyi başaramayacağım.
Portanto não poderei chegar ás fronteiras de Fantasia.
Asla başaramayacağımızı düşünüyordum.
- Achei que não conseguiríamos.
Gitgide yaklaşıyor! Başaramayacağım.
O Stoller está a aproximar-se!
Fakat sen başaracaksın. Bense başaramayacağım.
Mas tu chegarás lá.
Bu kemik kafalı zımbırtıyı çalıştırmayı asla başaramayacağım!
Nunca vou conseguir que esta engenhoca funcione!
Galiba turumuzu bitirmeyi başaramayacağım.
Temo-me que não vamos poder terminar a visita.
- Smithers, başaramayacağım.
- Smithers, não vou escapar.
Başaramayacağımı düşünüyorsun.
Achas que não sou capaz.
Ve karşılaştığımızda, sana bunu anlatmayı bile başaramayacağım.
E quando nos encontramos, nem mesmo poderei lhe falar sobre isto.
Sen olmasan bunları başaramayacağımı söylüyorum.
Estou a dizer que não poderia ter feito isto sem ti.
Kuzey Kutup Dairesi'nde en azından bir kış geçirmek gibi muhtemelen gerçekleştirmeyi başaramayacağım bir emelim var.
Sempre tive essa ambição... que, provavelmente, nunca chegarei a realizar... passar pelo menos um Inverno a Norte do Círculo Ártico.
Kalkamıyorum, bunu başaramayacağım!
Eles vão-nos apanhar. Eu não aguento mais.
- Asla başaramayacağım.
- Não vou conseguir. - Tem de haver uma forma.
Bunu hırsızlık yapan bir kumarbazdan aldım. Ama önce günah çıkarttırdım. ve onu kendi inancının asla başaramayacağı incilerle bezeli güzel mi güzel kutsal bir yere gönderdim.
Tirei-a a um jogador de cartas do pior... mas antes consegui... que abandonasse aquela vida... e se dedicasse a obras mais puras.
Hemen çıkalım buradan, yoksa asla başaramayacağız.
Vamos sair agora ou não sairemos nunca!
Buraya gelip yardım etmezsen, başaramayacağız.
Se não vens ajudar-me, não conseguiremos nunca.
Başaramayacağız, zamanımız yok.
- Não temos mais tempo!

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]