English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Türkçe → Portekizce / [ B ] / Bıçak mı

Bıçak mı Çeviri Portekizce

831 parallel translation
Kayıp bir zıpkın, kırılmış bir bıçak mı?
Com um arpão perdido? Uma faca partida?
- Bıçak mı?
- Faca?
Bıçak mı?
- Uma faca?
- Silah mı, bıçak mı?
- Pistolas ou facas?
Bıçak mı?
Bestial! O que é?
- Sana bıçak mı çektiler?
- Atacaram-te com uma navalha?
Kimi uyuşturucu almış oluyor. Bıçak mı taşıyorlar bilemiyorsun.
Alguns deles estäo drogados e nunca se sabe se näo têm uma faca...
Bu bıçak mıydı?
É esta a faca?
Beni ne kışkırtmış olursa olsun ben bıçak kullanmazdım.
É uma grande confusão. Além do mais a faca é uma coisa difícil de usar.
Ama şehir dışında geçirdiğimiz bu sessiz hafta sonu... ailem tehdit edildi... bana bir bıçak fırlatıldı, üzerime ateş edildi ve cinayetle suçlandım.
Mas durante este calmo fim-de-semana no campo, a minha família foi ameaçada, atiraram-me uma faca, dispararam e fui suspeito de homicídio.
Şimdi, ölenler diriliyor... Kafalarında yirmi bıçak yarasıyla kalkıp, iskemlemizi alıyorlar altımızdan.
Mas agora, eles levantam-se novamente... com vinte cortes mortais na cabeça... para nos arrancar de nossos lugares.
Granada'da olanları unuttun mu? Bir adamı kıskandığından mı ne ona bıçak atmıştın hani?
Já esqueceste o que aconteceu em Granada... quando atiraste uma faca a um homem porque tinhas ciúmes de mim?
Bıçak var mı?
Tens uma faca?
Yarım saat kadar önce ara sokakta karşıma çıkıp bana bıçak çekti.
Há cerca de meia hora, tentou espetar-me uma navalha.
Belki de o zaman kendi silahımı taşımakta serbest olurdum, efendim, ve düşmanla ilgilenmeye başlardım. Yüz yüze ve bıçak bıçağa. Yumruk yumruğa, efendim.
Então, talvez, eu mesmo me possa armar, Sir, e enfrentar o inimigo, cara a cara, espada a espada, e punho a punho, Sir.
- Çubuk mu? Çatal ve bıçak daha uygun olmaz mı sizce?
Não acha que garfos e facas seriam mais apropriados?
Evet, eldivenimi taktım ve pencereden çıkıp nehre gittim, işte orası ceket, bıçak ve eldivenlerin bulunduğu yer
Sim, calcei a minha luva e saí pela janela, para o rio, que é onde a gabardina, as luvas e a faca estão.
Müfettiş, bilekteki kesiğin o bıçak yüzünden oluştuğunu düşünecek olursak, bunun bir kaza sonucu mu olduğunu yoksa kan lekelerini açıklamak için cinayetten sonra bilerek mi yapıldığını gösterecek bir kanıt var mı?
Inspector, presumindo que o corte no pulso tenha sido causado por esta faca, existe algo que demonstre que foi provocado por um acidente... ou feito deliberadamente depois do assassinato para produzir os vestígios?
Bıçak atan arkadaşımıza gelince, işte bıçak atacak daha iyi bir şey.
Quanto ao nosso amigo atirador de facas, aqui está uma coisa melhor, em que atirar.
Yeni bir bıçak alacağım.
Arranjo outra faca. |
- İyi ki bıçak taşımıyor.
- Ainda bem que não anda armada.
Şuradaki kızılderiliye dokunma. Emin değilim ama sanırım bıçak taşıyor.
Não pises neste índio, não sei, mas acho que tem uma faca.
Bize sabundan yapılmış iki bebek... bozuk bir köstekli saat... bir bıçak... ve hayatlarımızı vermişti.
Deu-nos dois bonecos de sabão... um relógio partido com corrente... uma faca... e as nossas vidas.
Duygusallığımız, unutulma özlemi duyuyor. Bıçak darbelerimiz ve tüfek atışlarımız ölme özlemi duyuyor.
A nossa sensualidade é um desejo de esquecimento, as nossas facadas e tiros, um anseio de morte.
Doktor, şu manikür setinde bıçak var mı?
Doutor, tem uma faca nesse seu estojo de manicura?
Büyük bir bıçak olmalı, bayım. Elinin de titrememesi gerekiyor.
Ela tem uma grande lâmina, senhor, precisa de uma mão bem firme.
- Bıçak yarası mı? - Belki.
Possível.
Ama aynı buradaki doktor gibi, onun bana bıçak çektiğini kanıtlayamam... ve o atımı çalıyordu.
Não posso provar que ele tentava roubar o meu cavalo.
Eti kesmek için bıçak bulayım.
Vou buscar um serrote para a carne.
Bize iyi bir bıçak lazım.
Precisamos de uma faca decente.
Kurallar mı? Bıçak kavgasında mı?
Num combate com facas?
Ama bu seferki silahım bıçak değil, gerçekti.
Mas, desta vez, o que tinha na mão não era uma faca, mas a verdade.
- Daha ince bir bıçak lazım.
- Necessito de uma faca mais fina.
Grady vuruldu, ben de Jim Kane'den bir bıçak çıkardım.
O Grady foi abatido com uma caçadeira. E tirei uma faca do peito do Jim Kane.
Bu ne bu, bıçak mı?
- Extremo leste.
Bıçak atma mı, harika!
Atirador de facas é demais!
Bir bıçak aldım ve onu mutfakta öldürdüm.
Peguei numa faca e eu matei-o na cozinha.
- Gidip bıçak alayım.
- Vou ter que ir buscar uma faca. - Bem, despacha-te, OK?
- Beni yalnız bırakıcak mısın?
- Sim.
Yarım avuç buz gibi çakıl yer yılda 4 peniye günde 24 saat çalışırdık ve eve dönünce babam bizi ekmek bıçağıyla ikiye keserdi. Pekala.
Comíamos meia mão cheia de cascalho gelado, trabalhávamos 24 horas por dia na fábrica por 4 cêntimos cada 6 anos, e, quando chegávamos a casa, o nosso pai cortava-nos em dois com a faca do pão.
Gözlerindeki korku ve göğsündeki bıçak annem hakkında hatırladığım son şeyler.
O medo em seus olhos e uma faca no peito. Esta é a última lembrança de minha mãe.
McAngus onu son gördüğünde, Düşman ordusunun yarısını karşısına almış, elinde de silah olarak sadece ufak bir çatal bıçak takımı varmış.
Quando o McAngus o viu pela última vez, defrontava-se com metade do exército turco, armado com um pequeno talher.
Onun söylediğini yaptım Bay Holmes ve bir arkadaşıma götürdüm, bir bıçak aldık ve onu açtık, o anda kalbim durdu, taştan hiç iz yoktu, ve çok korkunç bir hata yapmış olduğumu anladım.
Fiz o que ela me disse, Sr. Holmes. Levei o ganso e, com a minha colega, pegámos numa faca e abrimo-lo. Fiquei sem palavras.
Karım tabak, bıçak, çatalları ayarlar.
A minha esposa fornecerá os pratos e talheres.
Çatal ve bıçak artık yaşamımızın bir parçası!
As facas e garfos são parte da nossa vida!
Dolabıma asla bıçak falan koymadım.
Nunca tive uma faca no meu cacifo.
O tarihte, golf kulübündeki dolabınızda bir bıçak var mıydı?
Nessa data, tinha alguma faca no seu cacifo no clube?
Uyandım. Boğazıma bir bıçak dayanmıştı.
Acordei e tinha uma faca na garganta.
Tepemin tası attı, elime bir bıçak aldım ve...
Bem... Perdi a calma, peguei numa faca e...
Eve dödüğümde çakımın masamın üzerinde bıraktığım gibi durduğunu gördüm.
Cheguei a casa e o canivete estava na mesa onde o tinha deixado.
Bıçak ve çatal yok mu? Şaka mı ediyorsun?
- Não há faca nem garfo?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]