Gıdıyor Çeviri Portekizce
933 parallel translation
O cinayet davalarına bakmıyor, fakat tanıdığı biri olmalı...
Ele não lida com casos criminais, mas pode ser que... - Não.
Bana eskiden tanıdığım bir çocuğu hatırlatıyor.
Lembra-me um garoto que conheci há tempos.
Bu, Şeytanın mantığıdır. Buna inanıyor olamazsın.
Quem deve morrer?
Gıdıklıyor!
Ela faz cócegas.
Dişim ağrıyor, fazla tanıdığım da yok.
Estava com dor de dente, e não conheço muita gente.
"konuşmacıların kullandığı o berbat, ezberden okuma yöntemini kullanıyor... sürekli tekrar eden vıdı vıdı ezberler."
A repetição. A repetição constante e indescritivelmente enfadonha. "
Tanıdığım bir melek var, o anlıyor.
Vejo um querubim que as conhece.
Ozzie, köpükler burnumu gıdıklıyor dersen seni boğarım.
Ozzie, se você disser que as bolhas fazem cócegas no seu nariz, eu te afogo.
Ama Nan, çimenler ayak parmaklarımı gıdıklıyor ve beni düşünmeye sevk ediyor.
Nan, a relva faz-me cócegas nos pés e faz-me pensar.
Hatırlıyor musun, Saranac'ta herkes evli olmadığımızı düşünmüştü de dışarı çıkıp evlenmiştik.
Lembras-te, quando pensavam que nós não éramos casados - e que nos casamos de novo!
Babam hâlâ insanların unvan taşıdığı olduğu dünyada yaşıyor.
O meu pai ainda vive num mundo onde as pessoas usam títulos.
Tanıdığım birini hatırlatıyor.
Faz-me lembrar alguém que conheco.
Bıyıkların gıdıklıyor. Bakayım bıyıklarına.
O teu bigode faz cocegas.
Birisi seni Teksas'dan tanıdığını düşünüyor fakat tam olarak hatırlayamıyor.
Aquele rapaz pensa que o conhece do Texas, mas não consegue lembrar como.
Bacaklarım ağrıdığında da, senin masaj yaptığın gibi yapmıyor.
Quando me doíam as pernas não sabia fazer as tuas massagens.
İlk olarak cesaret için Ordu Tüzüğünden... Sanık daha önceki cesaretinden dolayı değil... yeni korkaklığından ötürü yargılanıyor. Bu konu dışı.
Primeiramente, Honra ao Mérito militar por bravura... lsso é irrelevante.
Şimdi, evin dığında hiçbir yerde uyuyamıyor.
Agora, não quer dormir noutro lugar, que não seja em casa.
- Gıdıklıyor.
- Faz cócegas.
Dışarıya çıktığı zaman beni zıplatmıyor.
E quando sai vou pular corda.
Cam dışbükey, 25 cm kalınlığında, bu da büyüteç etkisi yapıyor.
O vidro é convexo, 25 cm de espessura, o que explica o efeito de amplificação.
- Gıdıklanıyor.
Faz cócegas.
Parmaklarının pembesi iç gıdıklıyor.
Está a pintar as unhas dos pés.
Evet, tek sorun, beni Wichita'dan tanıdığını sanıyor ve ben açıkcası onu hatırlayamıyorum.
Sim, o único problema é que ela pensa que me conhece de Wichita... mas eu não me consigo lembrar.
Parıldıyor, ellerimizde taşıdığımız ışık
Hoje levamos chamas luminosas
Herkesin tanıdığı bir adam hükümetle, liberallerle, herkesle içli dışlı ve herşeyi riske atıyor.
Este homem fala nas plataformas públicas. Com o Governo, com os Liberais, com toda a gente... E agora arrisca isso tudo.
O bana okulda tanıdığım küçük bir kızı hatırlatıyor.
Lembra-me uma menina que conheci na escola.
Hiç gülümsemiyor, konuşması yaptığı işin kapsamı dışına hiç çıkmıyor ve geçmişi hakkında konuşmuyor.
Há algo de estranho num homem que nunca sorri, que só fala da rotina do trabalho e que não fala dos seus antecedentes.
Bu makine beyin dalgaları örneklerinin frekansını karşılaştırır, tanıdığı kavramları seçiyor ve sonra dilbilgisini sağlıyor.
Isto compara a frequência dos padrões das ondas cerebrais, selecciona os conceitos que reconhece e dá-nos a gramática.
Dışarıda gövde sıcaklığı artıyor.
A temperatura do casco exterior está a aumentar.
Hiçbir din var mıdır ki, sahtekârlığın ve budalalığın amblemini taşımıyor olsun?
Não há uma única religião que não leve o emblema da impostura... e da estupidez.
Birbirinizi çok yakından tanıdığınız açıkça anlaşılıyor.
É óbvio que se conhecem extremamente bem, meus senhores.
Şu bahsettikleri Riderra altın hırsızlığı var ya... A.B.D. Ordusu beni dinlese... o kunduracıyı Meksika'da arıyor olurlardı.
Aquele assalto de ouro ao Riderra de que falam aqui, se os Marechais dos E.U. Seguissem um conselho, iriam procurar aquele sapateiro ao México.
Sanırım buraya basıldığında bu dışarı çıkıyor.
Só tem de carregar no botão e cá vem ela.
Fakat bugünkü bir eylemi engelleyerek olasılığı saf dışı bırakıp... geleceği değiştirebileceğimize gerçekten inanıyor musun?
Mas crê realmente que por uma acção deliberada, neutralizemos essa possibilidade e alteremos o futuro?
Pit kenarından aldığımız haberlere göre Marta Simca... 30 numaralı araba, vites kutusundaki arıza nedeniyle yarış dışı kalıyor. vites kutusundaki arıza nedeniyle yarış dışı kalıyor.
Recebi informação dos supervisores da box de que o número 30 desistiu, por problemas com as mudanças.
İnsanın boğazını gıdıklıyor ama güzel.
Pica muito na garganta, mas é boa.
Dışarıda, yaptığı eşyaları satıyor.
Ela foi vender seus cestos.
Ama o öyle bir tiptir ki onu tanıyor olsam da, tanıdığımın bilinmesini...
Ele é um sujeitinho que não vale a pena ser conhecido.
Dur bakalım, bunu arkadaşlığın dışında yapıyor.
Espere, ele está fazendo isso além da amizade.
Gıdıklanmıyor!
Não lhe fazia cócegas!
Gıdıklıyor da. - Bakayım.
- Deixa-me experimentar.
Deri döküp donmuş silikonla yenileme gibi tuhaf bir alışkanlığı var. Bu da ona dış çevreye uyumda, uzun süreli dayanıklılık sağlıyor.
Tem o costume de quebrar suas células e substituí-las por silicone polarizado, que lhe dá uma resistência prolongada a condições ambientais adversas.
O yaşıyor ve dışarıda. Ne yaptığı hakkında da bir fikrim yok.
Ele está vivo e eu não sei o que fazer.
Otopsi kategorik olarak dünyadışı bir varlığı dışlıyor.
A categoria da autópsia... exclui um... ser extraterrestre.
Bu sayede, dış kaynaklı müdahalelere karşı koyabiliriz. Para hırsı, insanlığın maneviyatını nasıl zayıflatıyorsa yabancı fikirlerin işgali de ulusal masumiyetimizi, saflığımızı aynı biçimde zayıflatıyor.
no tocante à autocracia, traduz a separação do povo das luxúrias políticas estrangeiras que enfraquecem o espírito popular como a corrida à riqueza enfraquece o homem.
Çünkü tanıdığım tüm zenciler bir silah taşıyor.
Porque todos os pretos que conheço andam armados.
Konuşurken gıdıklıyor.
Aperta-me, sempre que falo.
Sanki buran gıdıklanıyormuş gibi oluyor, tam buran. Sonra seni çekmeye başlıyor. Gıdıklayıp çekiyor.
Sente-se umas cócegas aqui, e começamos a ser empurrados.
Sanırım bu içimdeki histen kaynaklanıyor. Nedense seni tanıdığımı hissediyorum.
Acho que só fiz isso por causa desta sensação esta sensação de que o conheço.
- İnsanın kıçı gıdıklanıyor.
- Até o esfíncter lateja.
- Kıçı mı gıdıklanıyor?
- O esfíncter lateja?
gidiyorum 1257
gidiyor 253
gidiyorsun 93
gidiyor musun 364
gidiyoruz 1350
gidiyorum ben 24
gidiyorsunuz 20
gidiyor musunuz 95
gidiyorlar 124
gidiyor muyuz 99
gidiyor 253
gidiyorsun 93
gidiyor musun 364
gidiyoruz 1350
gidiyorum ben 24
gidiyorsunuz 20
gidiyor musunuz 95
gidiyorlar 124
gidiyor muyuz 99