English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Türkçe → Portekizce / [ M ] / Marı

Marı Çeviri Portekizce

12,334 parallel translation
Evimde yaşayan şımarık veletlere Caroline'a işkence etmeyi kesmelerini söyle.
Escuta. Tens de dizer àquelas pirralhas mimadas que moram na minha casa para pararem de torturar a Caroline.
Kardeşine o şımarık veletleri öldürmeyi kesmesini söylediğin zaman.
Assim que disseres ao teu irmão para parar de matar os ditos pirralhos mimados.
Şımarık küçük bir velet gibiydin, bir korkak gibi.
Tu agiste como um pirralho mimado, um cobarde.
Şımarık ya da geri kafalı olabilirim ama senden gelecek bir şeye ihtiyacı olmayan.. ... seni sadece seven ve tüm dünyadaki en güzel en harika kız olduğunu düşünen birine sahip olmak çok hoş, bilirsin?
Talvez eu seja mimada, ou antiquada, mas é bom termos aquela pessoa que não precisa de nada de nós, que simplesmente nos ama e acha que somos a rapariga mais linda e espantosa do mundo inteiro, entendes?
Camille'e yaptığın şey için senin memnuniyetle öldürürüm ama önce sana o küçük şımarık aklının hayal bile edemeyeceği şekilde acı çektireceğim ve işim bittiğinde tatlı hatıralarının modası geçtiğinde, adımı korkuyla acıyla ve de benim için hiçbir şey ifade etmediğinin can sıkıcı farkındalığıyla ilişkilendirileceksin.
Mato-te de bom grado pelo que fizeste à Camille. Mas primeiro, vou fazer-te sofrer, de formas que a tua mente mimada não consegue imaginar. E quando acabar, quando as tuas memórias queridas se tornarem obsoletas, vais associar o meu nome a medo e dor, e talvez a triste realização de que não és nada para mim.
Herkes, tüm nesil çok şımarık.
Estão todos muito mimados, toda a geração.
Şımarık, zorluk görmemişsiniz ve zamanınızı boşa harcıyorsunuz.
São mimados, molengas e desperdiçam tempo.
Bir kaç şımarık çocuk için yalan söyler miyim sence?
E eu ia mentir por crianças mimadas?
Şımarıklarının zaferinin onurlu geleneği için.
Assim, a tradição de bem honrado ao vencedor dos despojos.
Kardeşim öldü, sense beni denize yönlendiriyorsun.
O meu irmão morreu, e fazes-me andar até ao mar.
1897'deki Karadeniz katliamını duydun mı hiç?
Alguma vez ouviram falar do Massacre do Mar Negro em 1897?
Caroline : ha, bir sal yüzen
Onde, flutuando em uma jangada no mar?
En iyi avantajımız, denizde kaybolduğuna inandığımızı sanmaları.
A nossa melhor vantagem é se acreditarem que estás perdida no mar.
- "Alev Kapanı." Sonunda izledin mi?
- e que disseste que tinha que o ver? - "Mar de Chamas".
Yakamoz beni Fildişi Denizi'ne götürdü, karşıya geçmek için bir tekne çaldım. Ancak ne yazık ki tekne yanlış kişiye aitmiş.
Os fogo-fátuas guiaram-me para o Mar Ivory, portanto roubei um barco para atravessar, mas, infelizmente, o barco pertencia à pessoa errada.
Bundan sonra hem kara hem deniz yoluyla geleceklerine inanıyorum. Ordumuzu iki ya da daha fazla parçaya ayrılabilirler.
O que acontece agora, segundo creio é que virão por terra e mar, dividirão o nosso exército em dois, talvez em mais.
Denizin öte tarafındaki bir İrlandalı, Danlardan birini öldürür ve dünya değişir.
Um irlandês além-mar mata um dinamarquês, e o mundo muda.
Bununla birlikte deniz yoluyla ayrılmaya karar verdim.
Dito isto, decidi que partirei por mar.
Tanrı'nın fırtınaları gelip çatar.
Nessa altura terão chegado as tempestades do mar, de Deus.
Çek!
Somos lobos-do-mar! Puxa!
Kaçışının çabuk olması için suya yakın bir yere yerleşmiştir.
Para uma fuga rápida, deve ficar perto do mar.
Leonard'ın Kuzey Denizi'nde yaptıklarını bana söylemene ve iki yıl boyunca bunu Penny'den saklamak zorunda olmama kızgınım.
Estou chateada por dizeres-me o que o Leonard fez no Mar do Norte, e louca por ter escondido da Penny durante 2 anos.
Onca şeyden sonra hala denizde ne işi var?
Depois de tudo isso, o que é que está a fazer no mar?
Denize dalmış gibiyim.
Parece que estou a mergulhar no fundo do mar.
Ekipmanlarımız Japon denizindeki Sinpo sınıfı bir Kuzey Kore denizaltısının nükleer savaş başlığı taşıdığını belirledi.
Os nossos equipamentos identificaram um submarino norte coreano Sinpo-class armado com uma ogiva nuclear no Mar do Japão.
Denizdeki hayat şeyini.
Sobre uma vida no mar.
Bugün bile evsizler denize sıfır kiralık yazlıklarda kalıyor. Crane onları oradan çıkartma zahmetine girmemiş bile.
Hoje em dia, encontras sem-abrigo a habitar mansões à beira-mar que o Crane nunca se encomodou em expulsar.
Exley'nin defterine göre ; korsan kaptanı denize açıldıklarında ayaklanma olacağından korkuyormuş.
De acordo com o diário do Exley, o Capitão pirata tinha medo que houvesse um motim quando saíssem para o mar.
Eğer denizden tedarik güzergahı açmazsak yenilgi an meselesi.
Se não conseguirmos nova rota de abastecimento por mar, a derrota será apenas uma questão de tempo.
Birçoğu denizde İngilizlerle çarpışırken hayatını kaybedebilir.
Muitos poderiam morrer a lutar contra os ingleses no mar.
Deniz tutarsa diye.
Caso tenhas enjoo ao mar.
Aylar içinde, denizaşırı ülkelere gider.
Em meses, migrava pelo mar.
Deniz kestanesi ve bir tür tropik papağan.
Ouriço do mar e algum tipo de papagaio tropical.
Denizanası, kaplumbağa, deniz kestanesi, şimdi de Kırmızı Ara.
Alforreca, tartarugas, ouriços-do-mar, e agora arara vermelha.
Mürettabatın suya illegal bir şekilde çöp attıklarını kayıt etmiş.
Ela estava a filmar os trabalhadores do cruzeiro a atirar lixo ao mar ilegalmente.
Sence Kanca'yı deniz kenarında rom yudumlarken mi bulacağız?
E achas que encontraremos o Gancho espalhando rum pelo mar?
Seni, deniz manzarası olan bir yerde bulacağımı biliyordum.
Achei que te ia encontrar algures com uma vista para o mar.
Yoksa babasının denizlerde terk ettiği bir çocuk olduğum için mi?
Ou porque sou um rapaz cujo pai abandonou-o em alto mar?
Bütün mürettebatı Güney Çin Denizi açıklarında bir yerde Endonezyalı korsanlar esir aldı.
A tripulação dela foi apanhada por piratas indonésios algures no Mar da China Meridional.
Güney Çin Denizi çok tehlikeli bir yerdir.
O Mar da China Meridional é um lugar muito perigoso.
Mitra'nın Güney Çin Denizinde bir yerlerde olduğunu biliyoruz.
Sabemos que a Mitra está algures no Mar da China Meridional.
Güney Çin Denizindeki bütün dilleri yani.
Tipo... todas as línguas faladas no Mar da China Meridional.
Neyse, biletler yanmasın dedim.
Preferem passar o feriado uns com os outros do que descobrir que este ano vou tocar numa estrela-do-mar.
Deniz temalı pilgrim ilginç bilgileri listem epey kısa.
A minha lista temática de factos de peregrinos do mar é pequena.
Gelecek bölüm, "Av" av çok kıt olduğu için yırtıcıların sürekli yiyecek arayışında oldukları açık okyanus açıklarında olacak.
No próximo episódio, a caçada acontece em mar aberto, onde a presa é tão escassa que os predadores estão envoltos na constante procura por alimento.
Denizdeki Açlık
FOME NO MAR
Fregat kuşları açık denizlerin korsanları.
Fragatas, os piratas do alto mar.
Asla okyanus zeminine yapışmaz.
Ele nunca se prende ao fundo do mar.
Bu yüzen yosun öbeği hayret verici bir açık deniz yırtıcısına ev sahipliği yapmakta esmer yosun balığı.
Este emaranhado de folhas flutuantes abriga um incrível predador do mar aberto... o Peixe-do-sargaço.
Beroe derin sulardaki en üstün jelimsi yırtıcı.
Béroe, o principal predador de Medusas do mar profundo.
Birçok derin su avcısı, enerjisini koruyarak ve kendisine gelmesi için avını yemleyerek derinliklerde yalnızca asılı kalır.
Muitos caçadores do mar profundo ficam parados na fossa abissal, a poupar energia, atraindo a presa até eles.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]