Maç Çeviri Portekizce
15,759 parallel translation
Martin'e futbol maçı açmıştım.
Deixei-o a ver futebol.
Bu görev Gary'nin eski kasaba barıyla yapılacak bir softbol maçı değilse...
A não ser que a missão seja um jogo de softball contra a "Taberna do Gary"...
Bu hafta sonu olan maç için, Peter partileri geziyordu.
Com o grande jogo esta semana, o Peter visitava as festas.
Maç partisi şu an okulun spor salonunda yapılıyor, yarığı oluşturan noktalardan biri o.
O único problema de abrir a fenda agora é que a reunião de estudantes está a decorrer no ginásio. É um dos pontos do mapa.
Güzel ona söyle çabuk olsun çünkü maç partisi başlayınca Ezekiel'in egosu bile canavarı o çocuklardan uzak tutmaya yetmez.
Certo. Diz-lhe para ser rápida, porque assim que a reunião começar, nem mesmo o ego do Jones consegue manter os miúdos no ginásio a salvo.
Ve maç başlıyor, Beşiktaş'ın vuruşuyla.
O jogo começa e o Besiktas tem a bola.
Buraya maç seyretmeye gelmiş olamaz, değil mi?
O Timur não pode ter vindo cá para ver o jogo, certo?
Timur, maç mı izleyeceğiz şimdi biz?
Timur, que jogo é este?
Nereden çıktı bu maç?
Temos mesmo de ver?
Timur, bu maç ne maçı şimdi?
Timur, que jogo é este?
- 3 kez maç sayısı yaptım ve üç kez de, basit hatadan dolayı kaybettim.
- Tive três match points e nessas três vezes, perdi por um erro infantil.
Yapma lütfen. Onu Dodgers maçına götürdüğünde Dodgers şapkası taktırıp getirmen gibi.
É como quando o levaste o jogo dos Dodgers e o trouxeste com um boné dos Dodgers.
Geçen haftaki maçı izledin mi?
Viram o jogo da semana passada?
Bütün yıl maç kaybetmediler tam ben İddaa'da onlara oynadım kaybedecekleri tuttu.
Levaram o ano todo a progredir excepto na semana em que precisava deles.
İki gün önce bir beyzbol maçıydı, değil mi?
Foi num jogo de basebol, não foi? Há dois dias atrás.
Açık konuşmak gerekirse, Molly'nin yerine takılmayı ve orada bir bira içtikten sonra eve gitmeyi ve seninle Blackhawks'ların maçını seyretmeyi tercih ederim.
- Para ser honesto, seria muito melhor se fôssemos ao Molly's beber uma cerveja e depois fôssemos para casa ver o jogo dos Blackhawks contigo.
Evimde tatlımla beraber soğuk bir birayı ve iyi bir maçı yeğlerim.
Estou feliz em casa com a minha miúda, com uma cerveja gelada e um bom jogo na televisão.
Evde takılıp, seninle birlikte Blackhawks maçını izlemeyi tercih ederim.
Eu preferia muito mais ficar em casa e ver o jogo dos Blackhawks contigo.
Nets maçına.
Ver os Nets.
White Sox'ın maçına.
Fomos ao jogo dos "White Sox".
Sizi yalnız bırakabilirim. Maçı yalnız başınıza seyredebilirsiniz.
Podem ficar aqui e ver o jogo sozinhos.
Ligde geçirdiğim tüm zamanda, hiç TD yapmadım, playoff maçında oynamadım, bir tane bile ihtişamlı an yaşamadım.
Em todo o tempo que passei na liga, nunca fiz um touchdown. Nunca disputei um playoff nem tive um momento de glória.
Bu sitedeki yorumlara inanacak olursam çölde boks maçı yapan kadın / sürüngenimsi bir yaratığa inanırdım.
Se... eu acredito nos comentários no teu "website", eles falam sobre uma "luta de vida ou morte entre uma mulher e um réptil no deserto".
Yankees maçı. Empire State Binası. Metro sistemi.
Jogo dos Yankees, Empire State Building...
Eski bir futbol maçını filan gösterin.
Mostrem um jogo de futebol antigo ou uma coisa assim.
Bu harikulade maçınızı bölmek istemezdim ama Lenny'yi arıyordum.
Odeio interromper este embate cintilante, mas estou à procura do Lenny?
Haftaya kupa maçında görüşürüz.
Vemo-nos na semana que vem para a taça.
Yok artık. Çocukların hokey maçına mı iddiaya giriyorsunuz?
Queres apostar num jogo de hóquei infantil?
Kupa maçı sonuçta. Luke'un yetenekleri de nasıl desem, eksik kalıyor.
É pela taça, e as habilidades do Luke são... bem, por falta de uma palavra melhor, inexistentes.
Seattle Seahawk'ların maçından sonra verilen partide çıkan yangında yaralanmış.
Então, ela é queimada num churrasco do jogo dos Seahawks.
O zamana kadar maçın dördüncü çeyreğini seyredeceğim.
Até lá, vou ver a minha equipa vencer.
Bana bir squash maçı borcu var.
Ele deve-me um jogo de squash.
Eşin maçı epey ciddiye alıyor.
O teu marido leva isto mesmo a sério.
Dün bizi davet ettiler. Futbol maçında mı?
Convidaram-nos ontem no jogo de futebol.
Dünkü maç çok iyiydi. Formdaydılar.
Aquilo ontem foi um grande jogo.
O zaman bu durumda takım, maçı kazandıran atlayıcıya vurdu.
Então, nesse caso, a equipa acabou de fazer o lançamento vencedor.
Mac geri döndü.
O Mac voltou.
Ama hayatta olmayanlar bilgisayar kullanacak olsaydı o bilgisayar bir Mac olurdu.
Mas as que não estão, se tivessem usado um computador, teria sido um Mac.
- Eğer adam telefonundan internete bağlandıysa modem telefonun kendine has M.A.C. adresini kaydetmiş olmalı.
Se o homem ligou o seu telemóvel ao Wi-Fi, o router deve ter gravado o seu endereço MAC único.
Bir süre sonra gemi taşımacılığına terfi etmişler.
Depois mudaram para o transporte de aluguer.
Andersen Taşımacılık'ın çalışan listesi ne oldu?
E a lista dos empregados da Anderson TL?
Andersen Taşımacılık'ta çalışan ve kovulan tüm kişilerin listesi.
Todos os empregados e demitidos da Andersen TL.
Andersen Taşımacılık'ta mı çalışıyormuş?
Não faço ideia.
Andersen Taşımacılık'ta çalışan ve kovulan tüm kişilerin listesi.
Todos os admitidos e despedidos da Andersen TL.
Şöyle bir şey var, Kevin. Gelirimizi sadece % 1 artıracak bölgesel bir taşımacılık şirketi zerre kadar umurumda değil.
- A questão é que não me interessa uma empresa que só aumenta um porcento dos nossos lucros.
Biz artık kullanılmayan Kanadalı taşımacılık şirketini bir dolara satın almamış olsaydık yasadışı olurdu. Saçmalık!
Seria ilegal, se não tivéssemos comprado uma empresa de camiões canadiana falida por um dólar.
Aslında artık kullanılmayan Kanadalı taşımacılık şirketi olayını ben bulmuştum. - Yani
- Para ser justo, eu tive a ideia da cena da empresa de camiões canadiana falida.
Sağdaki Fleetwood Mac grubunun şarkılarını yorumluyor.
O da direita até começou uma banda de covers dos Fleetwood Mac.
Yerel bir taşımacılık şirketinin bu işte parmağı olabilir.
Pode haver uma ligação com uma empresa de transportes local.
Posta servisi güvenliğinde çalışıyordum Shipton Çölü'ne kaçak kargo taşımacılığı yapıyordum.
Fiz de segurança num transporte da APS, a contrabandear mercadoria pelo Deserto Shipton.
Maç henüz başlamadı bile.
O jogo ainda nem começou.