English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Türkçe → Portekizce / [ S ] / Satmak mı

Satmak mı Çeviri Portekizce

525 parallel translation
- Satmak mı?
- A traficar?
Baktığın resimleri birilerine satmak mı istiyorsun?
Alguém que olha os retratos para vender carcaças?
Geri satmak mı istiyorsun?
Quer-mo vender de volta?
Sürüngenlerle, aşağılık heriflerle çıkıp kendini hiç uğruna satmak mı istiyorsun?
Dás-te com... tarados, falhados, patifes... e vendes a rata por nada?
Satmak mı?
Vender?
Bu ayıp senin de aynı zamanda? Şimdi bizi satmak mı istiyorsun?
Tiveste o que querias e agora vais vender-nos?
- Satmak mı?
- Vender? !
Bir tüccar mı yani, yeşil hayvan kadınları, tutsakları satmak mı?
O Chris, um comerciante de Oríon, a negociar mulheres escravas de pele verde...
Gerçekten satmak mı istiyorsun?
Não quer mesmo vendê-lo...
- Satmak mı?
Vender o teu colar?
Bayım bu çok iyi bir köpek! Onu satmak istersin, belki?
É um belo cão.
Bir süre hayal kurmak istiyorsa kurabilir... sonra da geri dönüp fıstık satmak isterse o fıstıklara bile taparım.
Se quiser sonhar uns tempos, pode. Se quiser voltar para vender amendoins, acredito nesses amendoins.
O'na ruhsatımı ve tavşanlarımı göstereceğim ve... "Satmak için iznim var. İyi günler, efendim" diyeceğim.
"Que tens aí dentro?" "Dez coelhos, sou um vendedor autorizado, vendo-os e adeus, senhor"!
"O odunları Augusta'ya götürüp satmak akıllıca olmaz mıydı?"
"Näo seria inteligente se a levasse para Augusta e a vendesse?"
Onu yapsaydım, sana satmak istediğim silahlara ihtiyacın olmazdı.
Se assim fosse, não precisariam das armas que vos quero vender.
İster burada kalayım, ister doğuya gideyim, satmak zorunda değilim.
Não tenho de vender, mesmo que decida ir para o Leste.
Satmak istemiyormuş gibi davranıp, sonunda 15.000 dolara anlaşacağım.
Depois faço-me difícil, mas vou aceitar os $ 15.000.
Sat... onları satmak mı?
Vendê-las?
Benim burada bulunma amacım da aşağı yukarı aynı : Bir ürünü satmak.
Minha série atual tem basicamente o mesmo propósito, valorizar seu produto.
Satmak isteyip istemediğini sormadım.
Não te perguntei se querias vendê-lo, perguntei?
Satmak zorundasın Sam çünkü ben onu satın alacağım.
Tens que o vender, Sam, porque eu o vou comprar.
Eğer ben burada doğru temas kurmamış olsaydım kalanları başka bir yerde satmak zorunda kalacaktım.
Se não fizesse o contacto certo aqui, eu teria de vendê-las noutro lugar.
Ne yani bilet satmak kolay mı!
Leva-te um bom tão por cento! Crie que é fácil colocar as papeletas?
Anlıyorsun, konu Bertin muhtemelen evi satmak zorunda kalacağımızı düşünmesi.
O Bert acha que temos de vender a casa.
Neden evi satmak zorunda kalalım ki Blanche?
Porque teríamos de vender?
Doğru müşteriyi bulunca parasını çıkaracak. Ama korkarım, alacaklıların parasını ödemek için evi satmak zorunda kalacağım.
Sei que lucrarei quando achar clientela... mas, agora, terei de vender a casa para pagar os credores.
Onu satmak zorundayım...
Tenho de me separar disto...
Bize hastane yardım fonu satmak zorunda değilsin.
Não precisa de vender-nos o fundo do hospital.
Bay Coggins, sanırım satmak istemiyorsunuz.
Senhor Coggins, você não pode vendê-lo.
Bütün yaptığım yiyecek satmak, ki bunlar da iyi değil.
Só vendo comida, o que já não é mau.
Aslında elimdeki numuneyi satmak zorunda kaldım.
Além do mais, tive que vender pra ele uma amostra.
Adım Mattie Ross. Bu midillileri size geri satmak istiyorum.
Sou Mattie Ross E quero voltar a vender-lhe os potros.
Onları satmak için, tezgahın olmalı mı? Benim var.
Ouve, Barone : para venderes figos não precisas de uma banca?
Artık hap satmak yok, tamam mı?
Estamos na maior, querida! Não precisamos mais de andar a passar comprimidos.
Hayır. Bu dört tekeri almak için satmak zorunda kaldım.
Não, tive de vendê-los para comprar este carro.
Sonraları Dublin'e vardığımda... eşeği satmak zorunda kaldım.
Depois cheguei a Dublin e tive que colocar o burro a leilão.
Kadınlardan yardım gördüm ama erkekler kellemi Fez'deki yaşlı sultana satmak istedi.
As mulheres ajudaram-me, pela minha estirpe mas os homens queriam vender a minha cabeça ao Sultão, a troco de espingardas e ouro.
- Satmak mı?
- Sim.
Şimdi, satmak istediğiniz bir şey var mı yok mu?
Agora, você tem algo para vender ou não?
Atımı satmak istiyorum. Fakat bu eyerimi bile satın almaya yetmez.
Eu quero vender o meu cavalo, mas isto não pagaria a minha sela.
Yani bize toprağını satmak istemediği için adamlarımızdan biri tarafından öldürüldüğünü mü söylüyorsun?
Diz-me isso porque ele recusou vender, foi morto por um de nós?
Easterland, eğer ürünlerimi pazara götürmemi engelleyebilirse çiftliği bankaya satmak zorunda kalacağımı düşünüyor ve sonra, diğerlerini aldığı gibi gidip onu satın alacak.
O Easterland acha que, se me impedir de vender os meus produtos no mercado, terei de vender a quinta ao Banco. Depois, ele só tem de aparecer e de a comprar, como fez a todas as outras.
Mal satmak, sanırım.
Tráfico, suponho.
Herhalde vücudumu satmak zorunda kalacağım.
Acho que vou ter que vender o meu corpo.
Bütün yaptığım zararsız beyaz satmak.
O que faço é só vender fumo inofensivo.
Çiftliği satmak mı?
Vender a quinta?
Evi de, arkadaki gizli odayı da satmak zorunda kaldım.
Tive de vender a casa, a parte das traseiras.
Bana az önce satın aldığım şeyi mi satmak istiyorsun?
Queres vender-me algo? Acabei de te apanhar!
Mal satmak mı?
Negócio?
Aslında yaptığım iş, hükümet sırlarını Sovyetler Birliği'ne satmak.
Vou mesmo é vender segredos de Estado à união Soviética.
Dave, satmak istiyorsan, yatırım yapacaksın.
- Dave, se quer vender, tem de gastar. É tão simples quanto isso.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]