Vurmak mı Çeviri Portekizce
678 parallel translation
- Kuş vurmak mı sevilmeni sağladı?
- Matar pássaros tornou-te popular?
Amaç kayayı vurmak mı, yoksa kayayı geçmek mi?
O desafio é alcançá-la ou ultrapassá-la?
Vurmak mı?
Bater-te?
Senin işin üstlerinin hatalarını yüzlerine vurmak mı Bream?
É seu hábito contradizer os seus superiores?
Beni de kardeşime yaptığın gibi arkamdan vurmak mı istiyorsun?
Queres matar-me pelas costas como fizeste com o meu irmão?
Yaşlı bir adam ve iki kadını vurmak mı yoksa bir yerde oturup içmek mi?
Disparar contra um velhote e um par de mulheres... ou ir beber algo a algum sitio?
Ona vurmak zorunda mı kaldın?
Teve de lhe bater?
Seni vurmak istemiyorum ama bir adım daha atarsan vururum.
Louis, não quero atingi-lo, mas faço-o se der mais um passo.
Renault'u vurmak istiyordum ama seni vuracağım.
Estava disposto a matar o Renault e também o matarei a si!
Eğer seni öldürecek olsaydım, kafana vurmak gibi aptalca bir şey yapmazdım.
Se eu fosse matar-te, não faria algo tolo como bater-te na cabeça.
İşi eğlenceye vurmak lazım yoksa birden patlar.
Tem de se animar, ou acabará por explodir.
Onu vurmak zorunda kaldım, mecburdum.
Tive que lhe dar um tiro, tinha que fazê-lo.
- Köprüleri vurmak zorunda mıyız?
- Temos de destruí-las?
Wilkison'ın adamlarını vurmak isteyen aklı havada birkaç adamım var.
Há um par de exaltados que gostariam de dar um tiro a um homem do Wilkinson.
Bir adamı sırtından vurmak ya da pusuya düşürmek için katil kiralamadım.
Nunca mandei matar um homem pelas costas, nem emboscar um cavaleiro.
Bu sabah onu vurmak için aradığım duyduğunda... kasabayı terk etmek için bir an önce tabanları yağladı.
Hoje de manhã, quando soube que eu andava à procura dele, montou no cavalo e saiu da vila a toda a brida.
Kalk Jube yoksa arkadan vurmak zorunda kalacağım.
Levanta-te, Jube, ou disparo assim.
- Tüm yapacağım bir atı vurmak.
- Tudo o que tenho a fazer é limpar um cavalo?
Onu kendi ellerinle vurmak için her şeyi yaptığını da unutmadım.
Não me esqueci que estava pronto para a matar.
Fakat polisleri çağıracağın için seni vurmak zorunda kalırdım.
Mas nesse caso tinha que a matar para que não chamasse a polícia.
Ama gri giydikleri zaman birkaç kardeşinizi vurmak zorunda kalmıştım.
Mas tive que atirar em muitos de seus irmãos quando se vestiam de cinza.
Hatırladığım tek bir şey var. Bir adam uyarıdan önce ateş etmeye kalkarsa onu bir köpek gibi vurmak benim görevim ve bunu yaparım.
Uma das coisas que me lembro... é que se um de vós tentar atirar antes da ordem... é meu dever matá-lo como um cão.
Bayım, seni attan indirmek için vurmak istemiyorum.
Não me obrigue a disparar, para o tirar desse cavalo.
En son Wichita'da iki kişi karanlıkta üstüme saldırdı ve onları vurmak zorunda kaldım.
Da última vez em Wichita... fui atacado por dois, no escuro, e tive de os matar.
Beni vurmak istiyorsun.Benimse okuyacak kitaplarım var. O 10 yılı biliyorum, Almanlar ve Japonlarla candostu olacağız.
Li os livros Sei que daqui a dez anos seremos amigos íntimos dos alemães e japoneses.
Neden geldin. Vurmak için mı yoksa zehirlemek için mi?
O que é que ela veio fazer, dar-te um tiro ou envenenar-te?
Çünkü seni sırtından vurmak zorunda olduğumda yapsaydım, kalbim kırılırdı.
Quebrava o meu coração ter de colocar uma bala nas suas costas.
Onu vurmak zorunda mıydın?
- Tiveste que disparar?
Evet onu vurmak zorundaydım.
- Sim, tive que disparar.
Onu vurmak zorunda kaldım.
Tive que matá-la.
Acı çekiyordu, bu yüzden onu vurmak zorunda kaldım.
Ele sentia dores, por isso tive de o abater.
Bunu kaybettiğini, Becket'in yüzüne vurmak için her şeyi yaparım. Ayrıcalığını kaybettiğini, ve bunun York'a geçtiğini gördüğünde...
Daria tudo para ver o rosto de Becket... quando descobrir que ele perdeu e York ganhou.
Atını mı vurmak istiyorsun?
- Quer matar o seu cavalo?
- Seni vurmak zorunda kalacağım!
- Mando-o executar.
Söylemeye çalıştığım, kızı senin vurmak zorunda kalmana üzüldüm.
O que estava a tentar dizer é que lamento o que ocorreu com a moça.
Bize yardım ettiğin için sana vurmak yerine teşekkür etmeliyim.
Não devia estar a bater-te, mas a agradecer-te por nos ajudares.
Sana vurmak zorundaydım, Verdugo inandırıcı gözükmesi için.
Ah, eu tinha que derrubá-lo Verntougko a olhar mais convincente.
Söyle, bırakayım.Parayı ne için kullandıklarını biliyorsun. Bir sürü ameleyi kim olduklarını umursamadan vurmak için. Yine de kim kazandı?
Se eu o deixar, sabes que o vão usar para atirar em muitos peões que não se importam com quem fica na liderança, certo?
Kendi subaylarımızı yol kenarında vurmak gibi şeyler yaptığımızda savaşı kaybettiğimiz düşünürüm.
Quando fazemos estas coisas... matamos os nossos oficiais na estrada... acho que a guerra está perdida.
Ama vurmak zorundaydım! Biri zorladı beni!
Não foi por mim.
Seni böyle vurmak zorunda kaldığımızı düşünsene.
Pensando bem, é melhor fuzilar-te assim vestida.
Beni vurmak için horozu kaldırman lazım.
Tem de levantar o cão, para dar um tiro.
Sana kötü vurmak zorunda kaldığım için üzgünüm.
Desculpa a força com que te agredi.
onu vurmak yerine, onu iz sürmesi için kullanırım.
Em vez de o matar, vou pô-lo a cavalgar à frente.
Beni arabamda vurmak yerine kızımın düğününe gitmeme izin verin.
Cá está! Em vez de me matar aqui, no meu carro...
Seni vurmak zorunda mıyım, değil miyim?
Tenho de alvejar-te ou não?
Altı, hayır, hayır, yedi şu arkadan seni vurmak isteyen adamı da say, bayım.
Seis. Não, sete, contando com o tipo que tentou matar-te pelas costas.
Münferit hedefleri, istikrarlı bir şekilde küçük hedefleri başarıyla vurmak bize karanlıkta ya da bulutların içindeyken hedefleri gösteren elektronik navigasyon yardımı temin edilene kadar mümkün değildi.
Não havia possibilidade de se atingir de forma continuada alvos pequenos, até termos ajuda electrónica de navegação, que nos mostraria esses alvos, na escuridão ou através das nuvens.
Ruhr barajlarını, özel yapım bombalarla, birer birer vurmak kısmi bir başarıydı. Ayrıca gözde hava personelinin kaybına neden olmuştu.
A tentativa de fazer explodir barragens do Ruhr com bombas especiais só teve êxito parcial e custou a vida a uns dos melhores pilotos.
Sonny, Knauer topa vurmak için geride kalırsa, onu mıhla.
Sonny, se o Knauer vier atrás para pontapear, bloqueia-o.
- Sizi vurmak zorundayım.
- Vejo-me na obrigação de disparar.