English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Türkçe → Portekizce / [ Ç ] / Çok yakıştı

Çok yakıştı Çeviri Portekizce

489 parallel translation
5 kilo verdi ama çok yakıştı tabii.
Perdeu 4 kg e meio, mas, claro, fica-lhe bem.
Ona, hangi elbiselerin kendisine daha çok yakıştığını öğrettim.
Eu ensinei-lhe quais as roupas que eram melhor lhe ficavam.
Bu elbise çok yakıştı.
O vestido fica-lhe tão bem!
- Çok yakıştı.
- Lindamente.
Sana çok yakıştı.
Passa a ser o teu nome.
Ona daha çok yakıştı.
Fica melhor nele.
Bu benim terzimin çok yakıştığını söylemek istediğim Bermuda şort için yazdığı bir fatura.
Esta é uma factura do meu alfaiate por um par de confortáveis bermudas.
Berberi ipeklilerimiz Hristiyan zırhınıza çok yakıştı.
A seda mora lhe sinta bem às armaduras cristãs.
Çok yakıştı, çok.
Isso. Fica bem em você. Muito bem.
Ben de kıyafetini sana çok yakıştırdım.
E eu acho que o que trazes vestido fica-te muito bem.
Çok yakıştı. Gerçekten çok yakıştı!
É muito elegante.
Size çok yakıştı.
Puxa, é lindo!
Size çok yakıştı.
Serve-lhe perfeitamente.
Çok yakıştığını söylemeliyim.
Fica-te bem.
Çok yakıştı değil mi?
Aí está. É bonito, não é?
- Çok yakıştı.
- É bonito. - Sim.
Sana çok yakıştılar, Taya.
Ficam-lhe täo bem, Taíssia Pitrovna.
Sizin elinize daha çok yakıştı. - Bu, babamın size bir hediyesi.
- É um presente de meu pai.
Çok yakıştı.
Serve muito bem.
Bu kıyafet sana daha çok yakıştı, Joe.
Ficas melhor vestido assim. Ficas mais na moda, Joe.
Çok hoşuma gitti. Kırmızı çok yakıştı.
Estou contente por ter escolhido o vermelho.
Albay Solo oraya çok yakıştı.
Gosto do Capitão Solo assim onde está.
- Sana çok yakıştı.
- Fica bem com ela.
- Çok yakıştı, Küçük John.
- Esse serve-te, Pequeno John.
İşte. Çok yakıştı.
Fica-lhe bem.
Bence çok yakıştı.
Eu gostei.
- Dalgıç elbisesi sana çok yakıştı.
- Ficas linda de fato de mergulho.
Hem sana da çok yakıştı. İşte böyle giyeceksin.
E fica-te bem, assim mesmo.
Sana benden daha çok yakıştı.
Fica melhor em ti do que em mim.
Çok yakıştı ve o da ben de kalabileceğini söyledi. Tamam, tamam.
Tinha tão bom aspecto, ele disse que podia ficar com ele.
Gazoz fabrikasında çalışan şu bizim Rita kadınların ordu müfrezesine katıldı ve üniforması ona çok yakıştı.
A rapariga do refrigerante, Lita, juntou-se à "Força de Guerra"... e até ficava muito bem de uniforme.
Biliyor musun Wilma, saçlarını toplamak sana çok yakıştı.
Sabes, devias usar o cabelo apanhado.
Almanları, çok sevdikleri Paris'e yakıştıramayanlardan mısınız?
É uma dessas pessoas que não podem imaginar alemães na sua amada Paris?
Geçtiğimiz birkaç ay boyunca pek çok kez, sol tarafında bir ağrı olduğundan yakınmıştı.
Várias vezes, nos últimos meses, ele se queixou... de uma dor no lado esquerdo.
Yatıştığı zaman avlanmaya gideceğiz, çok yakında.
Quando te desculpares, vamos caçar, numa destas noites.
Plymouth'un St. Giles'a çok yakın olduğunu görünce...
Quando eu descobri como Plymouth era perto de St. Giles...
Yaşlı adam çok yorgun hissediyordu ve çok yakınca gece olacağını biliyordu. Böylece başka şeyleri düşünmeye çalıştı.
O velho sentiu-se cansado, e ele | sabia que a noite chegaria em breve... e tentou pensar noutras coisas.
İlgimi çekiyordu, ondan hoşlanmaya başlamıştım. Benim için o, gitar çalan bir yakışıklıdan daha öteydi. Gitar o zamanlar çok modaydı.
A curti-Io e a gostar dele... mais do que o facto de ele ser muito giro com a guitarra, que era o que estava a dar na época.
Birlikte öyle takılıyorduk. Birbirimize çok yakınlaşmıştık. Hem de çok.
Andávamos juntos... e ficámos íntimos.
Beni daha önce hiç görmemiş biri olarak, gözünü kıçıma dikip bir süre seyretti. Kimi küfürleri sıralarken beni okşamaya başlamıştı... Hareketsiz dudakları çok yakınımdaydı.
Ele, que nunca me tinha visto, contemplava-me um pouco o traseiro, pronunciava alguns palavrões e acariciava-me, mas sem aproximar os lábios.
Hayır. Seni bu işe girerken uyarmıştım. Ben, Laura'ya olanlar yüzünden bu işe çok yakın olduğunu hissettim.
Já te tinha dito, estás demasiado próximo disto, depois do que aconteceu à Laura.
Fourier, bir çok bilim insanı gibi,... yakın zamanda Napolyon'un Ortadoğu seferine katılmıştı.
Fourier tinha participado recentemente, como um dos muitos cientistas, na expedição de Napoleão ao Médio Oriente.
Çok karanlık bir geceydi, ateş de yakılmamıştı. Hiçbirşey göremiyordum.
Estava escuro, não havia referências nem nada, logo eu não podia ver.
- Sana daha çok yakıştı.
Verdade?
Çok yakında gidiyorum. şimdi işleri karıştırmanın anlamı nedir?
Vou partir brevemente, não quero complicar as coisas.
Egzoz, radyatör ve lastik sıcaklıkları arabanın yakın zamanda çok yüksek bir hızla çalıştığını gösteriyor.
Temperatura no tubo de escape, irradiador, e nos pneus indicam que foi recentemente conduzido a grande velocidade.
Çok komik. Sana hep daha yakın olmaya çalıştım.
É engraçado era de ti que me queria aproximar.
Sen gemilerine ilk gidenlerdensin. Onlarla çok yakından çalıştın
Parece tão sincero.
-... yakındığını duymamıştım. - Çünkü, Dr. Mulligan'ın hataları sayesinde, artık Daryl'in potansiyeli hakkında öncekinden çok daha fazla şey biliyoruz.
Porque, graças aos erros do Dr. Mulligan, sabemos mais sobre o potencial do Daryl do que sabíamos.
Sanki cumartesiyle pazar gibiydi. Çok yakınlaşmıştık.
Durante o sábado e o domingo estávamos bem próximos.
St. James der ki, "Şimdi zenginsin, lâkin çok yakında gözyaşı ve feryat geldiğinde servetin yağmalanacak, giysilerin kurtlarca yenilecek."
E S. Jacques : " E agora ricos chorem e gritem sobre as infelicidades que chegarão!

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]