Be there translate Turkish
119,590 parallel translation
Well, then, I know how we can be there and not be there at the same time.
O halde nasıl orada olmadan orada olabileceğimizi biliyorum.
Another first-termer just happy to be there, a man whose achievements had far outstripped even his own imagination.
Orada olduğuna sevinen bir başka ilk dönem vekiliydin. Başarıları kendi hayallerinin bile ötesine geçen bir adamdın.
Okay. I'll be there as fast as I can.
En kısa zamanda gelirim.
I think he just assumed I felt lucky to be there.
Orada olduğuma şükrettiğimi varsaymış olmalı.
Now, now, there'll be no mention of luck or charms.
Artık şanstan ve tılsımlardan bahsedilmeyecek.
There can be no bloodshed here.
Burada kan dökülmemeliyiz.
Oh, there will still be blood to spill, Brother.
Oh, hala dökülüp dökülmeyecek kardeşim.
There must be a clear plan.
Açık bir plan olmalı.
Yes, lord, there will be smoke.
Evet, efendim, duman olur.
There may be a solution.
Çözüm olabilir.
There has to be some other way.
Başka bir yolu olmalı.
For an advisor, there seems to be a lot that you don't know.
Bir danışman için bilmediğin çok şey var gibi görünüyor.
There's something to be said for pride in your work.
İşinde onur duyduğun söylenecek bir şeyler vardır.
There-There might be some reference in the secret histories.
Cevabı kitaplarda anlatılıyor olabilir.
With night coming on, it'll be pitch black out there. And you ain't going anywhere till morning.
Gece çökünce dışarısı zifirî karanlık olacak ve sabaha kadar bir yere gidemezsiniz.
There's nothing to be afraid of.
- Korkulacak bir şey yok.
Bajie, there's got to be a better way. No.
- Daha iyi bir yol olmalı Bajie.
What will there be left?
Orada ne kalacak?
There'll be no more violence, no crime.
Şiddet ve suçtan arındırılmış olacak.
Look, there's gotta be something or some way we can work this out.
- Bak, bunu çözebileceğimiz bir şey ya da bir yol olmalı.
The toilet might not be working, so there's a bucket.
Tuvalet çalışmıyorsa orada kova da var.
What other reason would there be?
Başka ne olabilir ki?
There'll be more bloodshed.
Daha fazla kan dökülecek.
There might be something in his background
Şüphelinin kimliğini bulmamızı sağlayacak...
Giannis used to be a part-time security guard there.
Giannis eskiden orada yarı zamanlı güvenlik görevlisiymiş.
The unsub may be holding the victims there.
Şüpheli kurbanları orada tutuyor olabilir.
There might be a fallout shelter built to sustain thousands.
Orada binlerce kişiyi serpintiden koruyabilecek bir yeraltı sığınağı olabilir.. İkinci şafak.
We won't be welcome there.
Orada hoş karşılanmayız.
It's just too bad in 10 days, there won't be a world to move up in.
10 gün içerisinde gidilecek bir dünya kalmayacak olması çok kötü.
When it does, there may not be anyone left to hunt for.
Geçtikten sonra da yakalayacak kimseyi bulamayabiliriz.
Abby, there has to be something that doesn't make us murderers.
Abby, bizi katil yapmayacak bir şey olmalı.
Right there... it could be a 30-caliber or a Blackout, maybe even a 5.56.
İşte oldu. 0,3 kalibre ya da Blackout mermisi olabilir.
If they catch him or get close, you'll be right there to issue your orders.
Onu yakalarlarsa ya da ona yaklaşırlarsa son sözü sen söylersin.
- Madam. - I'll be right there.
Hemen geliyorum.
What is there to talk about?
Neyi konuşacağız be?
There are gonna be thousands of phone calls coming in today, and we're gonna need them to know what to tell people.
Binlerce telefon gelecek. İnsanlara ne diyeceklerini bilsinler.
And with regards to Aaron, there has to be some kind of explanation.
Aaron'ın muhakkak bir açıklaması vardır.
I need his help. But there has to be a way to keep him at arm's length without arousing suspicion.
Onu hem yakınında tutup hem şüphe uyandırmamanın bir yolu olmalı.
There's got to be a weak link in here somewhere, someone with personal problems, drugs, booze, something.
Bir zayıf halka olmak zorunda. Kişisel, uyuşturucu, alkol sorunları olan biri.
She'll be there.
Gelir.
I'll be right there.
- Hemen geliyorum.
There seem to be a few political pundits out there that think that I am working at a distinct disadvantage because I am registered as an Independent.
İki partiye de dâhil olmadığım için dezavantaja düştüğüm fikrinde olan bazı siyaset uzmanları var.
If these senators can be reassured there's a home for them in the party, someone has their back come election time... They might have a reason to vote the bill through. And what's in it for Hookstraten?
Eğer bu Senatörler, partide benimsendiklerini bilirlerse, seçim vakti kollanacaklarına inanırlarsa taslağı geçirmek için bir sebepleri olabilir.
Yeah, but for her to wrap her arms around POTUS like that, there's got to be something else going on.
Ama Başkan'ı böylesine bağrına basması... Başka bir iş var bunda.
I'm just saying there may or may not be a pool going in the lower press.
Basında bazı dedikodular dönüyor olabilir yani.
There has to be a leak, Hannah.
Bir sızıntı olmalı.
There may be little hard evidence here for you to investigate, but there is a lifetime of public service to consider.
Burada inceleyebileceğiniz bir miktar somut kanıt olsa dahi karşısında kamu hizmetine adanmış koca bir ömür var.
But, sir, even if the Ethics Committee finds no wrongdoing, the accusation will always be out there.
Ama efendim, Etik Komitesi beni aklasa dahi bu itham hep var olacak.
Soon, there'll be no paper trail whatsoever, and Agent Wells is contained.
Yakında kanıt niteliğinde belge kalmayacak.
Well, there's got to be a digital record.
- Dijital bir izi olmalı ama.
Soon, there'll be no paper trail whatsoever, and Agent Wells is contained.
Yakında kanıt niteliğinde belge kalmayacak. Ajan Wells de elimizde.
be there in a minute 18
be there in 19
be there at 24
therese 78
there 14012
theresa 292
there you go 7508
therefore 1419
there you are 4720
there's always hope 39
be there in 19
be there at 24
therese 78
there 14012
theresa 292
there you go 7508
therefore 1419
there you are 4720
there's always hope 39
there we go 2292
there aren't any 65
there isn't 382
there he is 3176
there you have it 213
there's no time like the present 22
there aren't 60
there it is 2912
there is no such thing 30
there's no way 389
there aren't any 65
there isn't 382
there he is 3176
there you have it 213
there's no time like the present 22
there aren't 60
there it is 2912
there is no such thing 30
there's no way 389