Breathe it in translate Turkish
282 parallel translation
These flowers give me their perfume, and I breathe it in.
Parfümleri gibi kokan bu çiçekleri bana verirler, ben de onların içinde nefes alırım.
So desperate for air and room to breathe it in.
Onu yaşatacak havaya çok ihtiyacım var.
No, you breathe it in when you're born and you spit it out from then on.
Hayır. Doğduğunda kulağına söylendi, ve sonra kullanmaya başladın.
Of course, that is the basis of the animals who breathe it in.
Tabii ki hava soluyan hayvanların temel özelliği de buydu.
I don't even breathe it in.
Bir kere bile içime çekmiyorum ki.
You breathe it in, though, don't you?
Yine de havayı soluyor, değil mi?
Breathe it in real deep.
Derin derin içine çek.
I'm too little to breathe it in!
Onu solumak için çok küçüğüm!
Wow. Breathe it in, boys.
şunun kokusuna bakın çocuklar
Oh, breathe it in, Will.
Derin bir nefes al Will.
It won't work unless you breathe it in.
İçine çekmezsen bir işe yaramaz.
Italians breathe it in with the air of Florence.
İtalyanlar, sanatı, nefes gibi içlerine çekerler.
Don't breathe it in!
İçine çekme!
Don't breathe it in? !
İçine çekme?
Yeah, so, this 90-year-old lady was in downward dog, and I said to her, "Okay, just breathe into it."
Peki, bu 90 yaşındaki kadın baş aşağı köpek duruşunda. Ve ona dedim ki "Tamam, sadece içine nefes al."
I got some holes punched in it, just so he can breathe.
Nefes alabilsin diye kutuya delik açtım.
I know it in the same way as I know how to breathe.
Nasıl nefes almayı biliyorsam öyle.
When beauty is overtaken by reality, when we lose our purity in these gardens of tropical diseases when with anaemic people we breathe the same air of the worms in the animals'pores, or when we flee from the streets and inside our homes poverty follows us in it's most lethal forms, like food, books, records, clothes, plates, skin, your liver bursts in rage, your throat panics and an inexplicable oblivion of ourselves.
Gerçekler, güzelliğe karşı üstün gelince tropik hastalıkların bahçesinde masumluğumuzu yitirince kansız insanlarla birlikte hayvanların gözeneklerindeki kurtçuklarla aynı havayı soluyunca ya da sokaktan evimize kaçtığımızda yoksulluk da bizi izliyor, hem de en ölümcül şekilde yemek gibi, kitap gibi, plak gibi giysi gibi, tabak gibi, deri gibi.
When you awoke in this body, Thalassa you said how good it was to breathe again to have eyes and to see again, to feel to live and feel again, Thalassa.
Bu vücutta uyandığında, Thalassa, tekrar nefes almak ne kadar güzel dedin. Gözlerinin olması ve görmek. Hissetmek.
At that altitude you can't breathe, so unless they get on oxygen in 45 seconds, it's goodbye.
O yükseklikte nefes alamazsınız. 45 saniye oksijensiz kalırlarsa, her şeye güle güle deyin.
And when it's over your face, you must breathe deeply, so you take in all the vapours, you see.
Suratınıza sürdükten sonra derin derin nefes almalısınız... bütün buharı içinize çekmelisiniz, anladınız mı?
It's quite spacious in there, enough oxygen to breathe.
Orası tamamen havadar, nefes almak için oksijen yeterli.
When this paper bag comes, I want you to put it over your mouth and nose... and breathe normally, and you'll be all right in a minute.
Kese kağıdı geldiğinde, onunla ağzını ve burnunu kapatmanı istiyorum. Ve düzenli nefes al. Hemen iyileşeceksin.
Breathe in and hold it.
Dumanı içine çek ve orada tut.
And if you breathe these things in, you breathe these little guys, they go up into your brain and they eat it out,
Onları, yani o küçük hayvancıkları solursan beynine giderler ve ona zarar verirler.
It's hard to breathe in these little spaces, Cobb.
Bu küçücük yerde nefes almak çok zor Cobb.
Of course, it would help if I could breathe in here.
Tabi bir de nefes alabilsem, hiç fena olmaz.
Now, breathe in as you let it down.
Ve aşağı indirirken nefes al.
It seems to breathe through a small gill protruding from the back of Quinn's neck.
Görünüşe göre de, Quinn'in ensesinden çıkan... küçük bir solungaçla nefes alıyor.
"If you can make one heap of all your winnings and risk it on one turn and lose, and start again at your beginnings and never breathe a word about your loss yours is the earth and everything that's in it and, which is more, you'll be a man, my son."
Onunla son saatlerini böyle geçirme. Biraz eğlen onunla oyna. Git getir oğlum!
It's like my stomach ties up in knots and I can't breathe and sometimes I think I'm going to throw up.
Sanki midem düğümlenmiş gibi oluyor nefes alamıyorum ve bazen de kusacakmış gibi oluyorum.
"If you can make one heap of all your winnings and risk it on one turn and lose, and start again at your beginnings and never breathe a word about your loss yours is the earth and everything that's in it and, which is more, you'll be a man, my son."
"eğer tüm birikimlerini alır ve onları bir seferde riske atarsan ve kaybedersen, ve tek en baştan tekrar başlarsan ve hiç bir söz söylemezsen yenilginle ilgili tüm dünya senin olur ve içindeki her şey ve çok daha fazlası. sonunda bir erkek olacaksın, oğlum"
Take it easy, breathe in time with me.
Sakin ol, Benimle aynı zamanda nefes al.
It is only in my world that you can breathe, isn't it?
Sadece benim dünyamda nefes alabilirsin, değil mi?
Does it hurt when you breathe in?
Nefes alırken ağrıyor mu?
Breathe in, and when you exhale, push up.
Nefes al ve dışarı verirken it.
And even if the fire doesn't get in here the smoke and heat will eventually make it impossible to breathe and we will die in here.
Alevler bize ulaşamasa da duman ve ısı bir süre sonra nefes almayı imkânsız hale getirecek ve burada öleceğiz.
Breathe to feel the light in your belly and let it expand until the light is everywhere.
Göbeğindeki ışığı hissederek solu ve ışık her tarafını sarana dek ona izin ver.
But it's because this is my first major deal That I know it in and out And breathe it, sleep it, eat it.
Ama bu benim ilk işim olduğu için onunla yatıp onunla kalkıyorum!
But... When it comes to losing the will to live, to breathe... point is... if this lot were seals or whales, you'd be up in bloody arms.
Fakat... ış yaşam gayesini, nefes alma nedenini kaybetmeye gelince demek istediğim...
Now breathe and hold it in.
Şimdi nefes al ve tut.
So that's how it could breathe in our atmosphere.
Demek... bu şekilde atmosferimizde soluyabiliyorlar.
Sometimes it seems like poison gas, but then you find you can't breathe in any other.
Bazen zehirli bir gaz olduğunu sanarsın. Ama sonra onsuz yaşayamayacağını öğrenirsin.
So don't think of it as a come-on because if you so much as breathe in my direction Will nail your Willy to that beam.
Yani bunu bir davet gibi algılama... çünkü benim tarafıma doğru nefes bile alacak olursan... kamışını o payandaya çivilerim.
I can't breathe. It's so hot in here.
Nefes alamıyorum, içerisi çok sıcak.
It's in the air we breathe, in the food we eat.
Soluduğumuz havada, yediğimiz yemekte.
Just do it... breathe in...
Hadi... nefes al...
When it got so hot in the city you could barely breathe, and we sat out on your fire escape taking turns rubbing ice cubes down each other's necks
O kadar sıcaktı ki zorlukla nefes alabiliyordun, ve biz yangın çıkışında oturmuş bir birimizin boyunlarını ve sırtlarını buzla
Mud is... mud, You can't breathe in it, you can't move in it.
Çamur... çamurdur, içinde nefes alamazsın, hareket edemezsin.
Trevor Locked himself in a bathroom and he can't breathe and he's praying that it will stop!
Trevor kendini banyoya kilitledi, nefes alamıyordu ve bitmesi için dua ediyordu!
Well, I'd be lying if I told you I didn't think about it pretty much every time I breathe in or out.
- Her nefesimde düşünmedim desem yalan olur. Seni bu kadar çok istemekten vazgeçeceğimi söyleyemem.
ines 33
in fact 10253
internet 115
india 252
invite 16
invasion 24
inter 39
instagram 35
interior 21
inside 950
in fact 10253
internet 115
india 252
invite 16
invasion 24
inter 39
instagram 35
interior 21
inside 950
indian 84
indiana 185
intelligent 217
indeed 4544
instant 24
international 47
intel 28
interpol 81
independence 32
incredible 769
indiana 185
intelligent 217
indeed 4544
instant 24
international 47
intel 28
interpol 81
independence 32
incredible 769