English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ D ] / Didn't he

Didn't he translate Turkish

51,699 parallel translation
He didn't trust you.
Sana güvenmiyor.
He didn't talk much. Except to curse.
Pek fazla konuşmazdı, küfür etmek dışında.
Didn't you say he was having money trouble a while back?
Bir süre önce onun para sıkıntısı yaşadığını söylememiş miydin?
"The greatest trick the devil ever pulled " was convincing the world he didn't exist. "
"Şeytanın en büyük numarası dünyayı var olmadığına ikna etmekti."
Didn't think he had that in him.
Böyle biri olduğunu bilmezdim.
He didn't do anything.
O hiçbir şey yapmadı.
He's a harmless kid accused of terrible things that he didn't do, alone in a cell.
O zararsız bir çocuk. Yapmadığı korkunç şeylerle suçlanan, hücresinde yapayalnız bir çocuk.
And honestly, he didn't want you to know.
Ve senin bilmeni gerçekten istemedi.
Saul didn't step out for a few hours, did he?
Saul bir kaç saatliğine dışarı çıkmadı, değil mi?
No, he didn't, sweetheart.
Hayır, korkutmadı tatlım.
At the very least, you know he didn't build that bomb.
En azından bombayı onun hazırlamadığını biliyorsun.
He didn't think it was false or misguided.
O yanlış olduğunu düşünmedi.
- I said he didn't do it.
- Yapmadığını söyledim.
Well, we're also friends, and he was recovering from a brain injury at the Brooklyn V.A., but that didn't work out.
Aynı zamanda arkadaşız. Brooklyn'de beyin hasarı tedavisi görüyordu. Ancak o iş yürümedi.
Why didn't he come?
Neden kendi gelmedi?
Well, I guess he didn't talk about me much.
Herhâlde benden pek bahsetmedi, bak.
And so I didn't. And for ten years, he was safe.
Bu yüzden adını anmadım.
Well, I was just with the General, and he didn't say a word about it.
Biraz önce generalleydim. Bu konuda hiçbir şey söylemedi.
And he didn't give a shit what he had to do to get them.
Ve onları elde etmek için yapması gerekenleri bilmiyordu.
And he didn't give a shit what he had to do to get'em.
Ve onları elde etmek için ne yapması gerektiğini bok anlamadı.
He'd rather I didn't know.
- Bilmememi tercih etti.
He has an STI that he didn't get from his wife.
STI olmuş ama karısından kapmamış.
I mean, I didn't actually see it happen, but, uh, how else could he get down from that thing?
Yani olay gerçekleşirken gördüğümü söyleyemem, ama bunun üstesinden nasıI gelebilirdi?
The one I gave Kevin. He didn't tell you?
Sana söylemedi mi?
- He didn't kill the President.
- Başkanı öldürmedi.
He didn't call you.
Sana telefon etmedi.
How come you didn't ask that guy whether he's 91 and having a son?
Niye o adama da 91 yaşında mı, oğlu var mı diye sormadın?
You know, he didn't even talk to me.
Benimle konuşmadı bile...
- Didn't he call?
- Bize seslenmemiş miydi?
And he was crying, so I didn't kiss him.
Ağlıyordu ama onu öpmedim.
I mean, he didn't.
Yani, bilmiyordu ki.
He says he's sorry he didn't put you in his fucking book.
Kahrolası kitabında olmadığın için özür diliyormuş.
I told your father, but he didn't listen.
Babana da söyledim ama dinlemedi.
- He didn't think you were coming.
- Geleceğini düşünmüyordu.
- to secret Thomas away from London... - He didn't.
- Bulmadı.
He said the reason Flint's fleet never got warning of the barricade in the harbor wasn't because Mr. Featherstone didn't relay it... wasn't because Max intercepted it.
Flint'in filosunun körfezde barikata çarpıp batırılmasının nedeni kimsenin durumu erkenden haber alamaması değildi dedi.
A friend, but he didn't like this country.
Dost biriydi ama bu ülkeyi sevmiyordu.
He said something to you, didn't he?
Bir şeyler geveledi, değil mi?
- Hmm? If he lives so close by, why didn't our parents ever invite him over?
Çok yakında oturuyor ama annemle babam onu hiç bize çağırmadı, niye ki?
You didn't know he visited pops?
Babasını ziyaret ettiğini bilmiyor muydun?
I just didn't think he visited that often.
O kadar sık gittiğini bilmiyordum.
He didn't say anything.
Bir şey söylemedi.
I didn't feel like that was what he wanted so I just -
Bu onun istediği bir şey değildi.
He did, though he didn't seem terribly optimistic about our chances of gaining an audience.
Evet ama pek de iyimser değildi bizi dinleyeceği hususunda.
He just didn't care.
Kimseyi takmıyordu.
He didn't say, but he doesn't talk much.
Bir şey söylemedi ama o fazla konuşmaz.
Maybe he felt he didn't have a choice.
Belki de başka çaresi olmadığını düşündü.
He's had his head so far up his ass, he didn't bother to check.
Kafasini o kadar kuma gömmüş ki bakma zahmetine girmemiş.
Maybe you didn't go to your father because, in the end, he wasn't that important to you.
Belki en nihayetinde babana gitmeme sebebin, onun senin için önemli olmamasıydı.
He's had his head so far up his ass, he didn't bother to check.
Kafasını o kadar kuma gömmüş ki bakma zahmetine girmemiş.
- Clemenza. Only he didn't.
Ama kalp krizi geçirmedi.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]