Fast translate Turkish
39,349 parallel translation
It looks brilliant, it will be endlessly reliable, it's fast, it's got speakers in the headrests, and it handles well.
Mükemmel görünüyor, güvenilir ve hızlı kafa dayamalarında hoparlörler var ve mükemmel yol tutuyor.
It's not as fast as this.
Bunun kadar değil!
I think it's cos your car isn't as fast as mine.
Bence araban benimki kadar hızlı değil.
A train comes. It could be one of those fast ones.
Ve bir tren yaklaşıyor, hani şu hızlı olanlardan.
Fast, faster. Faster.
Hızlı, daha hızlı!
Because if you want to spend, what, £ 30,000 - £ 35,000 on a fast Ford, you'd buy a Focus RS, cos that was designed for here.
Çünkü eğer hızlı bir Ford'a... 130 - 150.000 lira harcamak istiyorsan..... bir Focus RS alırsın, çünkü burası için tasarlandı.
The thing is, what I don't understand is how the Finns manage to go fast enough to have a crash of any sort at all, because the speeding fines here are insane.
Anlayamadığım şey Finlilerin herhangi bir kaza yapabilmek için nasıl yeterince hızlı gidebildiği. Çünkü buradaki hız cezaları inanılmaz.
Is he going twice as fast?
Benden 2 kat hızlı mı?
But anyway, we must now find out how fast those Fords go round our track, and that, of course, means handing them over to our other resident American - a man who thinks that shower gel is basically communist.
Şimdi bu Ford'ların pistimizi ne kadar hızlı dönebildiğini öğrenme zamanı. Ve bunun da anlamı arabaları diğer yerleşik Amerikalımıza teslim etmek demek. Kendisi duş jelinin komünist işi olduğunu düşünüyor.
On its first outing, the renamed GT40 was fast, but it was also terrifyingly unstable, spinning its wheels on the straights.
İlk turlarında GT40'lar hızlılardı ama aynı zamanda korkunç derece dengesizlerdi. Düzlüklerde patinaja düşüyorlardı.
Just some very fast moving cold front.
Önümüzde çok hızlı hareket eden bir soğuk hava kütlesi vardı.
Right now, I'm dealing with PETN, an explosive compound with a very high brisance, meaning the explosion will be big and fast, so I have to direct the blast somewhere else.
Şimdi PETN ile uğraşıyorum, yüksek tahrip gücü olan bir patlayıcı bileşeni, yani büyük ve ani bir patlama söz konusu bu yüzden patlama alanını başka bir yere taşımam gerek.
Uh, uh, maybe not so fast!
Belki bu kadar hızlı olmasına gerek yoktur!
I wasn't fast enough.
Yeterince hızlı değildim.
Then we better make this fast.
O zaman bunu çabuk halletsek iyi olacak.
We gotta get back, fast.
Hızlıca geri dönmeliyiz.
I got to ask him how fast we were going.
Kaç kilometre hızla gittiğimizi sormak istiyorum.
And we went so fast.
Çok hızlı gidiyorduk.
FAST exam show a fluid in the upper right quadrant, lots of it.
FAST tahlili üst sağ bölümde bol miktarda sıvı birikimi olduğunu gösterdi.
Doesn't have to be pretty, just fast.
Çok düzgün olması gerekmiyor. Çabuk ol yeter.
"Trauma surgery is fast and a race against time."
Travma cerrahı hızlıdır ve zamana karşı yarışır.
- Talk fast.
- Hızlı konuş.
We got to work really fast.
Çok hızlı çalışmamız gerek.
Wow, that was fast.
Çok hızlı oldu. Bilmem gereken bir şey var mı?
Fast forward it!
Hızlı ileri al!
- He was fast.
- Hızlıydı.
Mom playing fast and loose with the truth.
-... annem yalan söylüyor.
Not so fast, Peralta.
Ağır ol, Peralta.
And yeah, sure, I hit the frosting every now and then, but I have been blessed with a fast metabolism.
Evet, her seferinde dondurma yedim ama hızlı bir metabolizma ile kutsanmış durumdayım.
News travels fast. Oh, good news does.
Haberler hızlı yayılıyor.
Just everything is happening so fast.
Sadece her şey çok hızlı gelişiyor.
They'll get your results as fast as possible.
Sonuçlarınızı olabildiğince hızlı gönderecekler.
- You aren't moving fast enough. - Wait!
- Yeteri kadar hızlı değilsin.
We still need an ambo at our location, fast as possible.
Bulunduğumuz yere hâlâ bir ambulans gerekiyor, mümkün olduğunca hızlı.
And how fast were you going when the pedestrian appeared?
Yaya yola çıktığında ne kadar hızla gidiyordun?
Did jump off fast, but...
Hızlı gelişti ama...
Did I not move fast enough?
Yeteri kadar hızlı değil miydim?
There's a fast track process if you want to adopt.
Evlat edinmek istiyorsanız hızlı hareket etmenin bir yolu var.
But the clock is ticking on her. Fast.
Ama zaman onun aleyhine işliyor.
- How fast can we get a team there?
- Oraya ne kadar sürede ekip gönderebiliriz?
He drove too fast, drank too much.
Çok hızlı sürdü Çok içti.
Okay, I'm gonna say this fast.
Tamam. Hızlıca söyleyeceğim.
Say that three times fast.
Bunu 3 kat daha hızlı söyle.
Whatever it was, it was fast.
Ne olduysa çok hızlı oldu.
- He wants to be thorough. - I just wish we could fast-forward to the part where we give the country some good news for once.
Keşke ileriye sarıp ülkeye iyi haberler vereceğimiz kısma geçebilsek.
But we have to act fast, sir.
Hızlı olmalıyız efendim.
My bet, you're drawing carbon dioxide out of the lake too fast, and it's exciting the rest of the gas pool.
Tahminim karbondioksiti gölden çok hızlı çektiğiniz ve bunun da geri kalan gaz havuzunu uyardığı yönünde.
Let's just run as fast as we can in the opposite direction.
Haydi, tam tersi yöne elimizden geldiği kadar hızlı koşalım. Haydi!
He's gonna have to move fast once he gets down there.
Aşağıya indiğinde hızlı davranması gerekecek.
That was fast.
Amma hızlı oldu. - İyi misin?
A year will go fast.
Bir yıl çabuk geçer.