I meant translate Turkish
17,862 parallel translation
Okay, not what I meant. You know?
Onu demek istememiştim aslında.
I meant car.
Araba demek istemiştim.
Yeah. That's not what I meant.
- Tamam da ben bunu kastetmiyorum.
- I meant Pablo.
- Pablo'yu diyorum.
When I said the industry, I meant the auto glass industry.
Sektör derken otomobil camı sektörünü kast etmiştim.
Yeah, that's cool, too, but I meant this building.
O da iyiymiş ama ben binayı kast etmiştim.
Ah, Mom, I meant it's that much money, for this apartment.
Anne, bu daire için fazla olduğunu söyledim. Bunu demek istemiştim.
Am I meant to be impressed you're study buddies - at a second-rate college?
- İkinci derece bir üniversitede sınıf arkadaşı olmanıza etkilenmem mi gerekiyordu?
- I meant it in a good way.
- iyi anlamda dedim.
I meant it in the best way.
Yani en iyi şekilde dedim.
- No, I meant...
- Hayır, demek istediğim...
I meant to tell you.
Söylemek istedim.
Yeah, yeah, that's... That's what I meant.
Evet, kastettiğim oydu.
I meant to reach out after church Sunday, but with the crowds and all, I...
Pazar günü kiliseden sonra sizinle konuşmak istedim ama çok kalabalıktı...
That's not what I meant.
- Onu demiyorum.
I meant, what are you gonna do about Eugene?
Eugene hakkında ne yapacaksın diyorum.
I meant Eugene.
Eugene'den bahsediyordum.
A gym bed, is what I meant.
Spor salonu yatağından bahsediyorum.
I was never meant to be human again.
Asla bir daha insan olmamam gerekiyordu.
I was never meant to be human again.
Bir daha insan olmamam gerekiyordu.
He always said I was meant for bigger things.
Daima kaderimde daha büyük şeylerin yazılı olduğunu söylerdi.
I can't help but wonder... Maybe we were meant to be together.
Birlikte olmamızın kaderimizde olduğunu düşünmeden edemiyorum.
I just never thought that that meant... - Barry, Barry.
Böyle bir şey olacağı hiç...
- I never thought it meant...
- Barry, Barry. - Böyle olacağı hiç...
I finally understand what the Apprentice meant.
Sonunda Çırak'ın ne demek istediğini anladım.
But now I'm starting to see that it wasn't Ash I was meant to call.
Ama artık asıl ihtiyacım olan yardımın Ash'ten gelmeyeceğini görüyorum.
I know what he meant to you.
- Senin için önemini biliyorum.
I don't think he meant anything by it.
Herhangi birşey ima ettiğini sanmıyorum.
I'm sorry, how is salt meant to protect him?
Pardon ama tuz onu nasıl koruyacak?
All night, I'd be hanging out with you, thinking I was one of the gang, but it was just a big mistake because you meant to text- - Oh, shit, that's exactly what happened.
Sonra kendimi ekipten biri zannedip bütün gece sizinle takılsaydım ama aslında yanlış kişiye mesaj attığın için... Hasiktir, aynen öyle oldu.
You know, I... I could never figure out what love meant, but, right now, I don't need to figure out anything.
Aşkın ne anlama geldiğini hiç anlayamadım ama şu anda hiçbir şeyi anlamam gerekmiyor.
I thought you meant meters.
Ben metre dedin zannettim.
You know, we're not meant to like each other, you and I, which makes what you're doing all that much nicer.
Sen ve ben birbirimizle hiç anlaşamıyoruz bu yüzden yaptıkların çok daha fazla kibar hale geliyor.
- I know what you meant, Callie.
- Ne demek istediğini biliyorum Callie.
I tried to tell you the maze wasn't meant for you.
Labirentin sana uygun olmadığını anlatmaya çalıştım.
I might, if I knew what it meant.
Bunun ne anlama geldiğini bilseydim.
I know she meant well... but all that stuff she went on about... how like my father you are...
Onun iyi niyetli olduğunu biliyorum... ama hakkında sürdürdüğü tüm bu şeyler... senin nasıl babam gibi oluşun...
I never meant for it to happen.
Bunun olmasını asla istemedim.
I'm meant to be a wife to a prince all my own.
Ben de bir prens ile evlenecekmişim.
So this is what I'm meant to believe?
Yani buna mı inanmam gerekiyor?
I-I know how much the church meant to you.
Kilisenin senin için ne kadar önemli olduğunu biliyorum.
I never meant to endanger any firefighters, any civilians.
İtfaiyecilere veya sivillere zarar vermek istemedim.
Because I'd spend a thousand years in this cell if it meant keeping you and your sister safe.
Seni ve kardeşini güvende tutacağını bilsem, bin yıl da olsa bu hücrede kalmaya razıyım.
There was a time I used art to deepen my understanding of the human condition, so Francis Bacon revealed a depth of suffering that I couldn't comprehend, or a Dylan ballad helped me get inside what it meant to live as so many
İnsan olma halini daha iyi anlamak için sanattan istifade ettiğim bir zaman oldu. Francis Bacon'ın açığa vurduğu ıstırap, benim kavrayamayacağım derinlikteydi. Yahut bir Dylan balladı pek çok kişi gibi varoluşsal bir sürüklenme içinde yaşamanın ne anlama geldiğini idrak edebilmeme yardımcı oldu.
You let me be who I'm meant to be.
Olmam gereken kişi olmama izin verdiniz.
- I mean, you and me, maybe we're just not meant to be.
- Yani ikimiz, belki de birlikte olmak kaderimizde yoktur.
So when I thought that Rita was going to lose her license and her career and everything, I sent her the recording of what Carmen had said, and I figured that that meant
Rita'nın lisansını ve kariyerini kaybedeceğini düşündüğümden Carmen'in söylediklerinin olduğu kaydı Rita'ya gönderince Carmen'in de sosyal görevliye Brandon'la yaptığımız...
I never meant to hurt you.
Seni asla kırmak istemedim.
Oh. - I thought you meant literally.
- Gerçek anlamda diyorsun sandım.
You're a nice guy, you really are, but, I mean, those two in there, they were just meant to be.
Sen iyi birisin, gerçekten. Ama o ikisinin birlikte olacağı varmış.
I never meant to hurt you.
Seni incitmeyi asla istemedim.