English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ I ] / I really shouldn't

I really shouldn't translate Turkish

569 parallel translation
I shouldn't really accept these.
Bunu kabul edemem.
I really shouldn't!
Bunu yapmamam lazım!
Well, I really shouldn't.
Gerçekten dansa etmesem daha iyi.
As a matter of fact, I really shouldn't be left alone.
İşin gerçeği, benim tek başıma bırakılmam doğru değil.
I really shouldn't have.
Söylememeliydim.
I really shouldn't wear a dress to this party.
Sadece üzerimizdekileri çıkarıp yatağa girsek olur mu peki? Ne? Olmaz, yapamam.
You know, I really shouldn't do this.
Bunu yapmamalıydım.
I really shouldn't.
Bunu gerçekten yapmamalıydım.
You are really too gracious, Lady Catherine, but, I shouldn't care to disturb the housekeeper.
Çok naziksiniz, Leydi Catherine... ama hizmetçileri rahatsız etmek istemem.
- In fact, I really shouldn't be here.
- İşin aslı, burada olmamam gerek.
Mr. Hoag, I really shouldn't be doing this.
Bay Hoag. Bunu gerçekten yapamam.
I really shouldn't, but I've been hungry so long.
Almamalıyım ama uzun süredir açım.
I really shouldn't.
- İçmesem iyi olur. - Barmen.
No, I really shouldn't be in a place like this.
Hayır, böyle bir yerde bulunmamam gerekiyor gerçekten.
I really shouldn't be saying this to an outsider but sometimes he's terribly irresponsible and gets into all kinds of escapades.
Bunu bir yabancıya söylememeliyim ama bazen çok sorumsuz davranır ve başını belaya sokar.
You know, I really shouldn't let you in after the treatment I received from you.
Bu akşam yaptığından sonra, seni içeri almamam gerekir.
I really shouldn't start asking questions.
Bu kadar çok soru sormamalıydım.
I shouldn't think Billy would mind, really.
Billy'nin de hiç umurunda olacağını sanmam.
Well, I really shouldn't have asked, but... I'll do anything I can for you, Father.
Aslında sormamalıyım ama... Yapabilecğim bir şey olursa yaparım Peder.
Oh, I really shouldn't tell you.
Belki de bunu hiç söylememeliydim.
- Well, I really shouldn't, but ─
- Aslında içmemeliyim ama...
I really shouldn't have come here.
Buraya gelmemeliydim.
I really shouldn't bother Your Grand Ducal- -
Grandük Hazretleri'ni rahatsız etmesem.
I really think perhaps I shouldn't let you go.
Düşünüyorum da, belki de seni göndermemeliyim.
- I really shouldn't tell you.
- Neymiş? - Söyleyemem.
I really shouldn't have pulled a thing like that on a fella like you.
Senin gibi bir adama böyle bir numara çekmemeliydim.
I really shouldn't be doing this.
Aslında bunu yapmamam gerek.
I really shouldn't have let him go with us.
Bizimle gelmesine izin vermemeliydim.
You shouldn't have bothered. I really don't have that much of an appetite.
Zahmet etmeseydiniz.
Really, I shouldn't be taking up your time.
Cidden vaktinizi almasam iyi olacaktı.
I really shouldn't have any more.
Daha fazla almıyayım.
I really shouldn't go at all.
Gerçekten de gitmemem gerek.
I mean, while I'm getting my divorce we really shouldn't be seen with each other.
Boşanma işlemlerim devam ederken birlikte görünmemeliyiz. Evet.
If I really wanted to live, I shouldn't have been so stupid and eaten one.
Gerçekten yaşamak isteseydim bu kadar salak olmazdım ve yerdim bir tane.
But why? Because I really like the idea of going to Capri and I don't see why I shouldn't.
Çünkü gerçekten Capri'ye gitme fikrinden hoşlandım ve gitmemek için bir neden göremiyorum.
Really I... shouldn't be seeing you at all, except that I did promise to you over the phone that I'd explain the facts to you in person.
Cidden... bunların hiçbirini görmek istemezdim, lakin ben size telefonda da söylediğim gibi şahsen gerçekleri açıklamak istiyorum.
I really shouldn't have handed the Lute to Xiaowu.
Lavtayı asla Xiaowu'ya vermemeliydim.
You know, really, I shouldn't have come up here so early but we've been, sort of, drinking.
Gerçekten, bu kadar erken gelmemeliydim ama biz biraz içtik.
I shouldn't say this to a good customer, but he's really lazy.
İyi bir müşteri için bunu söylememeliyim ama o gerçekten tembel biri.
I really shouldn't.
Gelemem.
Well, I shouldn't really worry, Marian.
Endişelenmeye gerek yok, Marian.
- I really shouldn't joke about it, right?
- Bu konuda şaka yapmamalıyım değil mi?
Well, I really shouldn't, but I...
Ben gerçekten yapamam-- - ama Ben-
I really shouldn't give it to you, so keep it to yourself, huh?
Bunu sana vermemem gerekirdi, o yüzden kimseye söyleme, tamam mı?
But he is so attractive, I was wondering... I shouldn't be asking you, I should really be asking Mary.
Ama kendisi çok yakışıklı, düşünüyordum da bunu size sormamalıyım aslında, Mary'ye sormalıyım.
I really shouldn't be drinking.
Gerçekten içmemem gerekiyor.
- I really shouldn't impose on you.
- Seni zorlamak istemem.
Rohit, I'm really hurt You shouldn't have hidden it from me.
Rohit, ben gerçekten de incindim.
No, I'd rather not right now and you really shouldn't either.
Hayır. Şu anda istemiyorum. Sen de içmesen iyi olur.
I really shouldn't have been out late anyway.
O kadar geç saatte dışarıda kalmamalıydım.
Oh, but I shouldn't really, as I'm already in love
Ah, bu imkansız ama. Çünkü ben aşığım zaten.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]