In all fairness translate Turkish
163 parallel translation
You know, I think that in all fairness... -... I should tell you I'm a married man.
Dürüst olmak gerekirse ben evli bir adamım.
In all fairness, you should permit me to remain and explain ourselves.
Doğrusu kalmama ve durumu açıklamamıza izin vermeliydiniz.
If it's of any importance to you, I must, in all fairness, add we've nothing to reproach ourselves for during those seven years.
Sizin için bir önemi varsa, doğruyu söylemek gerekirse eşinizle geçirdiğimiz 7 yılda, kendimize sitem ettiğimiz hiçbir şey yok.
In all fairness, I must confess the nights here seem more beautiful than at Beacon Hill.
Doğrusu, buranın geceleri Beacon Hill'in gecelerinden çok daha güzel.
Well, in all fairness, sir, I think I should tell you that I was requested to request it.
Samimiyetle efendim, buna "istemem istendi" de diyebiliriz.
But, in all fairness, it ought to be one at a time.
Ama hakkımı da teslim edin, teker teker gelsinler.
In all fairness, he never implied that you were common.
Dürüst olmak gerekirse, sıradan biri olduğunuzu hiç ima etmedi.
In all fairness, I think I ought to explain. There's also a secondary problem. One of finance.
- Dürüst olmak gerekirse ekonomik bir problemimiz de var.
Now, Dr. Zira, in all fairness, you must admit that the accused is a non-ape and therefore has no rights under ape law.
Dr Zira, kabul etmelisiniz suçlu bir maymun değildir ve maymun yasasında hakkı yoktur.
Dear viewers, and you too, officer I think we can say in all fairness :
Ama sevgili seyirciler, tabii siz de sayın jandarma hepiniz şunu rahatlıkla söyleyebileceksiniz.
Sally, in all fairness...
Sally, daha adil olmalısın- -
In all fairness to the lady, when I said that looked like the ransom bag, that didn't mean I could positively identify it.
Bayana haksızlık etmemek üzre, onun fidye çantasına benzediğini söylediğimde, bu, onu kesinlikle teşhis edebildiğim anlamına gelmiyordu
Just that, in all fairness, I played a part in striking the gold.
Dürüst ol, altını bulmanda yardımcı oldum.
In all fairness, Devon, he didn't say that.
Dürüst olmak gerekirse Devon, o böyle birşey söylemedi.
I wish to say to the press, in all fairness,
Basına söylemek isterim, tüm açıklığıyla,
Right, Phil, but I'd just like to say... in all fairness to Mr. Melon here... it was a really big check.
Pekala, Phil ama doğruyu söylemem gerekirse buradaki Bay Melon... -... gerçekten büyük bir çek.
In all fairness, you did not make that point clear.
Doğruyu söylemek gerekirse, Bu kadar açık değildin.
Mr Ward, in all fairness, I think Miss Ward has proved that supplying the addresses would put an undue burden on the defense.
İki tarafı da dinledim, Bayan Ward adresleri bulmanın savunma için çok ağır bir yük olacağını kanıtladı.
I think, in all fairness... I should explain to you exactly what it is that I do.
Bütün açıklığıyla... ne yapacağımı anlatsam iyi olacak.
In all fairness, Ethan,
Doğrusunu istersen Ethan,
Well, in all fairness, my mind was a bit distracted by having to monitor your side of the board, but, uh...
Kurallara uygun olarak, aklım senin tarafına bakmaktan dolayı..,.
In all fairness, his other grandpa's a drunk, but still....
Tamamen taraflı, diğer büyük babası bir ayyaş, ama yinede....
Ladies and gentlemen, we will match penny for penny any purse you care to raise, but I must warn you, in all fairness, Mr. Chalker here- - whom God preserve was not blessed by the Almighty with the power of speech- -
Bayanlar ve baylar birazdan mükemmel bir maça tanık olacaksınız her türlü bahis yükseltmek mümkündür sizi uyarıyorum Bay Chalkea'yi yakından tanıyorsunuz
Oh, in all fairness, Phyllis, we could have gone.
Eğri oturup doğru konuşalım Phyllis, istesek gidebilirdik.
In all fairness, I'd like to check a few things out, if you don't mind... before I let this go.
Senin için sorun olmazsa bırakmadan önce birkaç şeyin doğru olup olmadığını kontrol etmek istiyorum.
In all fairness,
Dürüst olmak gerekirse,
Well, in all fairness, things have been getting strange since we got here.
Hakkını yemeyelim, geldiğimizden beri garip şeyler oluyor.
And, in all fairness, Star Trek was here first.
Ve doğrusu, Star Trek ilk geldi.
But in all fairness, I think he should have it.
Ama adil olmak gerekirse, iş onun hakkı.
In all fairness, I should be given the opportunity to test the powers instead of having to take her word for it!
Eğer onu ciddiye alacaksak, gücünün boyutlarını anlamak için küçük bir test yapmak adilane olur diye düşündüm.
In all fairness, I don't think we know about the "slithered" part.
Sürünerek gittiğinden emin değiliz.
In all fairness, she's not totally to blame.
Ne de olsa bu işin tek suçlusu o değil.
And i think in all fairness, it should be butters.
Ne yaparsanız yapın lütfen ağlamayın. Korkarım, Havesham'ın cihazının yakıtı sizin gözyaşlarınız.
Well, in all fairness, you were in the middle of the road.
Fakat sen yolun tam ortasındaydın.
I think that in all fairness they were right.
Bunu inkar ettim. Adil olmak gerekirse, haklıydılar.
In all fairness, not that I deserve fairness of any kind but you told me you would be working.
Adil olmak gerekirse, tabii adaleti hak ettiğimi söylemiyorum ama bana çalışacağını söyledin.
In all fairness, I'm younger and in better shape.
Kusura bakmayın ama sizden daha genç ve formdayım.
In all fairness to her, I did get kicked out of most of the schools on the East Coast.
Yaptığı şeylere rağmen, Doğu Sahili'ndeki okulların bir çoğundan kovuldum.
- In all fairness, you warned me, right?
- Bütün samimiyetinle beni uyardın, değil mi?
In all fairness, everything he has is tied up in family trusts.
Sahip olduğu her şey ailesinin kontrolünde.
As a group, we're not known for our decor, but, in all fairness to race, this place is seriously lacking in style.
Ve grup olarak. Zevkli dekorlarımızla tanınmayız. Ama inkar da etmeyelim.
Gonna sound a little dark, but in all fairness you gotta deal with this place any way you can.
Biraz sert gelebilir ama bu yerle elinden nasıl geliyorsa o şekilde baş etmelisin.
But in all fairness, uh, Serena, it should be noted that Ms. Woods is very capable of cutting men's balls off.
Fakat dürüst olmak gerekirse Serena, şuna dikkat edilmeli ki... Bayan Woods erkeklerin ta * aklarını kesme hususunda çok yetenekli.
In all fairness, Reese, it wasn't his fault.
Reese, doğrusu, olanlar onun suçu değil.
Oh, in all fairness, son...
Oh, bütün adaletiyle...
Of course, in all fairness, life-sucking aliens weren't part of the brochure.
Tabii ki, kurallara uygunluk açısından, yaşam emen uzaylılar broşürün bir parçası değildi.
In all fairness, it wasn't entirely your father's fault.
Yanlış anlama, ama bu tamamen babanın hatasıydı.
Paige, in all fairness, he was only five years old.
Paige, tüm adalet, yılında sadece beş yaşındaydı.
But again, in fairness, we must all admit that he has contributed much although noisily to both zoology and anthropology.
Ama yine de, doğrusu, insan tarihi ve hayvan bilimlerinin... - gürültüsüne rağmen - her ikisinde de emeği olduğunu kabul etmeliyiz.
Now, in fairness to all of you... I'm honor bound to ask this question. Is there anyone here who does not wish to be a member of Her Majesty's Navy?
Bütün içtenliğimle size şu soruyu gururla soruyorum majestelerinin donanmasında yer almak istemeyen biri var mı içinizde?
Well, you know, in fairness to the dead, we're all a little two-faced in this day and age.
Ölülerin arkasından konuşulmaz ama hepimiz biraz ikiyüzlüyüz.