In your house translate Turkish
4,047 parallel translation
One of your employees had sex last night... in your house... with a woman.
Çalışanlarınızdan birisi, dün gece seks yaptı. Hem de evinizde. Bir kadınla.
- Yeah, they mate for life and once they live in your house you can never get rid of them.
Evet, tek eşli bir hayat sürüyorlar ve bir kere evinde yaşamaya başladıklarında onlardan hiçbir şekilde kurtulamıyorsun.
Amanda... is a little innocent girl that you kept prisoner here in your house for ten years.
Amanda on yıl boyunca evine hapsettiğin masum küçük bir kız.
You said, that... maybe there was something in your house that wouldn't be missed.
Ama evinde özlenmeyecek bir şeyler olabileceğini söylemiştin.
Good luck. By the way, are you renting out a room in your house?
Evindeki bir odayı kiraya mı verdin bu arada?
In your house!
Senin evinde!
He lives in your house.
Evinde kalıyor.
This might be hard for you, but... I need you to tell me what happened in your house that morning.
Bu sizin için zor olabilir ama o sabah evinizde neler olduğunu bana anlatmanız gerek.
This was in your house.
Bu kutu evindeydi.
Because he knows, if you wanna keep someone in your house, offer them a better room.
Çünkü birini evinde tutmak istiyorsa ona en iyi odayı vermesi gerektiğini bilir.
I said, with the little boy that was playing in your house last night.
Dün gece evinizde oynayan küçük bir çocuk gördüm.
I will give my word, that I will not kill him in your house.
Söz veriyorum, senin evinde öldürmeyeceğim onu.
I promised not to kill in your house, that means, I will not.
Evinde öldürmeyeceğime dair söz verdim, bu da yapmayacağım demek oluyor.
And both of them are in your house?
Ve ikisi de senin evinde öyle mi?
- In your house?
- Evinde mi?
Have you see any of this stuff in your house since you been here?
Burada olduğundan beri yakınlarda böyle bir arazi gördün mü?
I wouldn't be in your house if you hadn't robbed us.
Bizi soymasan evinde olmazdım.
Can't imagine it was easy watching Titus live in your house.
Titus'un evinde yaşamasını izlemenin kolay olduğunu zannetmiyorum.
You know, I'm really worried that you have energy blocks in your house, and someone your age... you don't need that, you know?
Evinde, enerjiyi engelleyen şeyler olmasından endişeliyim ve senin yaşındaki birinin buna ihtiyacı yok.
- God, Don, just stay in your house.
- Hayret bir şey Don. Sen evinden çıkma.
You didn't order a search, Mr Darcy, because you knew full well that you already had the guilty man, under guard and in your house!
Arama emri vermediniz, Bay Dary çünkü evinizde gözetim altında suçlu bir adam olduğunu çok iyi biliyordunuz!
- Back in your house.
Evinize dönün.
So speak your piece- - to them, in their house.
O zaman konuş. Onlarla, onların evinde.
Emily, dear, that extravagant ring on your finger does not give you permission to flit in and out of my house without good reason.
Emily, canım, parmağındaki devasa yüzük iyi bir sebep olmadan evime girip çıkma iznini sana vermiyor.
He said something like that the night in the trailer. The night that he brought me over to your house.
Beni evine getirdiği gece karavanda öyle bir şey söylemişti.
You have your house in Wujinshan.
Wujinshan'da evin var.
Just think, this is the house your kids are going to grow up in.
Düşünsene. Bu evde çocukların büyüyecek.
Yeah, for a year, a-and when we get back, we need you to be here waiting for us, hopefully living in this house with your future bride.
Evet, bir seneliğine. Hem döndüğümüz zaman senin burada bizi bekliyor olmanı istiyoruz. Müstakbel eşinle bu evde yaşayacağını umuyoruz.
Last time your house looked like this, you ended up in a psych ward.
Ev en son böyle olduğunda hastaneye kapatılmıştın.
Everyone's destroying the house you lived in your whole life and you don't even care?
Yaşadığın evi herkes yok ediyor ve bunu hiç önemsemiyor musun?
Your house has a tree in the middle of it.
Evinin ortasında bir ağaç var.
And I just figured with Wilfred around, two dogs in the house would just make your life crazy.
Düşündüm ki evde Wilfred de olduğu için iki tane köpek olursa hayatın çekilmez bir hal alır.
I slept in the guest room of my own house, and I'm pretty sure I still have some of your brother in my ear.
Kendi evimde misafir odasına kaldım. Kulağıma biraz kardeşin kaçtığından adım gibi eminim!
Or that your entire family died in a house fire?
Yoksa ailen feci şekilde yanarak can mı versin?
If your grandfather can live in that house last and die It will be the happiest time in your life.
Eğer son günlerimi o evde geçirirsem bu hayatta hiç olmadığım kadar mutlu olacağım.
If your congressman or your senator or the Chairman of the House Financial Services Committee or the Speaker of the House wanted to hear the demands of OWS, who would they meet with?
Meclis Üyeniz, Senatörünüz, Finansal Hizmetler Komitesi Başkanı ya da Parlamento Başkanı OWS'in isteklerini... -... dinlemek istese kiminle görüşecek?
The battle took place in front of your house, they ran over your fence.
Çatışma evinin önünde oldu, bahçe çitine çarptılar.
We found Michelle's body less than a mile from your house.
Michelle'in cesedini evinizin birkaç km uzağında bulduk.
He went missing in the woods behind your house.
Evinizin arkasındaki ormanda kaybolmuş.
Until Annie gets out of Seth's house safely, you're gonna have to wait to clear your conscience, okay?
Vicdanını rahatlatmak uğruna Annie, Seth'in evinden sağ salim çıkana dek beklemen gerek, tamam mı?
Oh, Dolan, I imagine you probably thought blowing'up your own house would result in some publicity for your cause. It has.
Oh, Dolan, şimdi, muhtemelen kendi evini uçurmanın amaçların için bir propaganda olabileceğini düşündüğünü anlıyorum.
Essentially, the bank buys your house - but you still get to live in it.
Esasen banka evini satın alıyor. Ama sen yine de evde oturuyorsun.
And the house note is just going to be in your name, correct?
Ve evin tapusu senin adına olacak, değil mi?
Your client has the last 15 minutes to get what he has left in that house and vacate the premises.
Müvekkiliniz evde kalan eşyalarını toplayıp, araziyi terk etmesi için son bir 15 dakikası olacak.
When he was standing in the front hall of your house.
Evinizin antresinde duruyordu.
So your security doesn't see anyone around his house and the next day a bomb goes off in the home of the only person blocking Phase Two of your condo development.
Yani sizin güvenlik onun evinin etrafında kimseyi görmedi ve ertesi gün bir bomba, sizin ikinci aşama apartman inşaatınızı engelleyen tek kişinin evinde patladı.
Ed, you're going to go into that hearing and show them that you belong in your own house.
Ed, bu kurula gidip senin kendi evine ait olduğunu göstereceksin.
Going on television right now to admit to an affair you did not have, selling your soul to whoever in that White House got to you is not what's about to happen.
Birazdan televizyona çıkacaksın ve yapmadığın halde bir ilişkiyi itiraf edeceksin. Beyaz Saray'da ruhunu sattığın kişi kim ise sana söylenenlerin hiç biri gerçekleşmeyecek.
And now you're stuck eating amazing food, watching your favorite sports team with the most amazing seats in the house.
Şimdiyse harika yemekler yiyip tuttuğun takımın maçını sahadaki en iyi yerden izlemek zorundasın.
But I am not going to stand in the rose garden and hold your hand while you tell the White House press corps that you had an affair with Olivia Pope that lasted a year.
Ama ben gül bahçesinde dikilip, elini tutup Beyaz Saray basın mensuplarına, Senin bir yıldır Olivia Pope ile ilişkin olduğunu söylemeyeceğim.
And I am certainly not gonna sit in the blue room of the White House and hold your hand while you tell James how you couldn't keep your hands off her on the campaign trail, how the secret service drives you to her apartment
Ve ben kesinlikle Beyaz Saray'ın, mavi odasında oturup, elini tutup James'e ellerini onun üstünden bütün kamp çalışması boyunca, çekemediğini söylemeyeceğim. Gizli Servis'in seni onun apartmanına nasıl bıraktığını,
in your mouth 17
in your dreams 215
in your hands 23
in your 51
in your heart 60
in your face 181
in your own time 47
in your own words 44
in your absence 21
in your room 49
in your dreams 215
in your hands 23
in your 51
in your heart 60
in your face 181
in your own time 47
in your own words 44
in your absence 21
in your room 49