Just in translate Turkish
123,515 parallel translation
It's probably nothing, but I called just in case.
Büyük olasılıkla önemli bir şey değildir ama ne olur ne olmaz dedim.
Can you get me a fiber-optic scope just in case?
Ne olur ne olmaz diye fiber optik skop getirir misiniz?
And you just want to waltz in here and have our young surgeons practice on all of that?
Senin tek istediğin etrafta dolanıp genç cerrahımıza çalışma fırsatı sağlamak mı? Neden?
You can't just go in!
İçeri giremezsiniz!
You know, just the usual bumps in the road.
Yolda her zamanki gibi birkaç tümsek var o kadar.
I was just sitting here, and in walked your... Richard.
Burada oturuyordum birden içeri senin Richard girdi.
You can't just come in and rearrange things without asking me.
Öylece gelip bana sormadan bir şeyleri değiştiremezsin.
I just... I just think that Dr. Webber is the backbone...
Dr. Webber'in bu hastanenin belkemiği olduğunu düşünüyorum.
But for her to just barge in here like that with no warning?
Fakat hiçbir şey söylemeden davetsiz misafir gibi gelmesine ne demeli?
It's just, we want Webber in. That's all...
Biz sadece Webber'i geri istiyoruz.
You can't just throw anybody in as chief of general surgery.
Genel cerrahi şefini öylece kapı dışarı edemez.
I was trained in general surgery, just like you, and I teach for a living.
Aynen senin gibi genel cerrah olarak eğitildim ve öğretmenlik yapıyorum.
I just make a tiny, little hole, and in that hole, I insert my camera and all my instruments... Okay.
Küçük, minicik bir delik açacağım ve bu delikten içeri kameramı ve diğer malzemelerimi yerleştireceğim.
It's unclear as to what she's responding to in the real world and what's just happening inside her.
Gerçek dünyaya nasıl tepki verdiği ve içinde neler olup bittiği belli değil.
You're not just costing Meredith time and money, you're costing yourself and the hospital.
Sadece Meredith'in boşa zaman ve para kaybetmesine neden olmuyorsun. Kendinin ve hastanenin kaybına da neden oluyorsun.
They just buried an empty box in the ground and moved on, had lattes, saw movies.
Toprak altına boş bir kutu gömdüler ve hayatlarına devam ettiler. Kahve içtiler, film izlediler.
They just lived their lives, and all the while, their daughter was out there walking around in the rain, in pain and alone.
Hayatlarını yaşadılar ve bu sırada kızları dışarıda yağmur altında acı ve çaresizlik içinde yapayalnız dolaşıyordu.
Or maybe you just like being in charge.
Belki de yetki sahibi olmak hoşuna gitmiştir.
Oh. Would you mind just walking through the E.R. to see if Owen is in there?
Acile doğru gidip Owen orada mı diye bakar mısın?
Minnick's method doesn't just get residents up to speed.
Minnick'in yöntemi sadece asistanları öne çıkarmak üzerine kurulu değil.
You're just giving in to this new way of teaching?
Artık sen de mi yeni öğretme tekniğini kullanıyorsun?
I just haven't been in the position.
Sadece henüz o durumda değilim.
I just haven't been in that position.
Hayır, yapacağım. Henüz o durumda değilim.
I just moved in last night.
Dün gece taşındım.
Just not in this towel.
Sadece bu havlunun içinde değil.
It's just some days, I- - It's hard to just even get in the driver's seat.
Bazı günler sürücü koltuğuna geçmek bile zor oluyor.
So I'm just breaking him in.
Onu duruma alıştırıyorum.
I don't want to leave you in the lurch. So, I'll just, uh, finish out the Kendall case.
Elimdekileri size yığmak istemediğimden önce Kendall davasını tamamlayacağım.
You know, I want to just... blend in.
Araya kaynamak istiyorum.
- Just plugging in your computer.
- Bilgisayarını ayarlıyorum.
That's how they were intended, but retail stores are using the same techniques against their own employees, and it's just as likely to result in a false positive.
- Başta o niyetle yola çıkılmış. Ama perakende şirketler aynı tekniği kendi çalışanları üzerinde kullanıyor. Ki bu teknik yanlış pozitif almaya çok yatkın bir teknik.
Well, I-I just hate doing it here in a public place, but...
Bu konuların böyle ortalıkta konuşulmasından da hoşlanmam ya neyse...
Just bristles coated in an ice-melting bacteria
Sadece buz eriten bakterilerle... -... kaplı tüyler var.
I'm just a fat kangaroo rat who's lost in the desert.
Ben sadece çölde kaybolmuş şişko bir keseli fareyim.
We just need our new pal Luiz to make a delivery.
Tek ihtiyacımız olan yeni arkadaşımız Luiz'in bir teslimat yapması.
Well, we can't just stay in a tree forever.
Pekâlâ, bir ağacın tepesinde sonsuza kadar bekleyemeyiz.
Well, the moment we're in is that your friends just ran off and left us here to die!
Pekâlâ, şu anda içinde bulunduğumuz anda ise arkadaşların basıp gitti ve bizi ölüme terk ettiler.
Hold on, chief, you can't come in here and just start runnin'through my joint, especially when I don't see no badge.
- Dur bakalım şef öyle buraya gelip elini kolu sallayarak mekânımda dolanamazsın özellikle ben bir rozet görmezken.
Well, we thought we were kidnapped to a secret government compound in Norteguay, but it turns out it was just Simi Valley.
Şöyle ki, kaçırılıp Norteguay'daki gizli bir devlet yerleşkesinde tutulduğumuzu sanıyorduk ama Simi Valley'de olduğumuz ortaya çıktı.
They know that now, so they're not just gonna come barging in here... but at the same time...
Artık bunu biliyorlar, yani buya öylece dalıp giremezler... -... ama aynı zamanda...
In the building that just got swallowed by the earth.
Az önce toprak tarafından yutulan binada.
Walt's on his own, just like Paige wanted.
Walt tek başına ; aynı Paige'in istediği gibi.
I saw just the thing in the plant, but I'll need help.
Demin fabrikada öyle bir şey gördüm ama yardım gerekecek.
Copy, but just a head's up, the cellular network in Dhaka is a bit antiquated, so I have to work backwards through the logs.
Anlaşıldı ama uyarayım, Dakka'da cep telefonu ağı biraz antika, yani kayıtları tek tek incelemeliyim.
I probably could track down a manufacturer, but there's no RN number, just this inscription in Bengali.
Muhtemelen üreticiyi bulabilirim, ama etiket numarası yok, sadece Bengalce bir yazı var.
So David and Robbie just got caught in the cross hairs.
Yani David ve Robbie sadece arada kaldı.
All right, so did. The gangsters that Jamal owed, did they get a lead on him, track him down, and then just kill him?
Jamal'in borçlu olduğu çete peşine takılıp izini buldu ama onu öldürdü öyle mi?
No, we just got a lot of doors slammed in our faces.
Hayır, yüzümüze bir sürü kapı kapandı.
Guys, just because you spent Christmas in Missouri doesn't mean that we forgot about you.
Çocuklar, Noel'i Missouri'de geçirdiniz diye sizi unutmuş değiliz.
He was older, always in command of a room, which makes sense because a room is just a permanent tent.
Benden büyüktü ve ortamın kontrolü hep ondaydı. Bulunduğu ortamlar geçici çadırlardan ibaret olunca tabii...
Everybody knows in their heart what they want. They just feel bad about making the decision.
Herkes kalbinde ne istediğini bilir ama karar verirken kötü hisseder.
just in case 922
just in time 248
just in the nick of time 16
ines 33
in fact 10253
india 252
internet 115
invite 16
invasion 24
inter 39
just in time 248
just in the nick of time 16
ines 33
in fact 10253
india 252
internet 115
invite 16
invasion 24
inter 39
instagram 35
interior 21
inside 950
indian 84
intelligent 217
indiana 185
instant 24
indeed 4544
international 47
intel 28
interior 21
inside 950
indian 84
intelligent 217
indiana 185
instant 24
indeed 4544
international 47
intel 28
independence 32
interpol 81
incredible 769
indians 76
insight 19
instead 1488
intelligence 152
internal 17
interview 123
inch 105
interpol 81
incredible 769
indians 76
insight 19
instead 1488
intelligence 152
internal 17
interview 123
inch 105