English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ L ] / Live

Live translate Turkish

104,612 parallel translation
- You only got two weeks to live? - No.
- İki haftalık ömrün mü kaldı?
You're gonna live with it.
- Bununla yaşamayı öğreneceksin.
He says that he wants to live forever.
Sonsuza dek yaşamak istediğini söylüyor.
Are there any criminals who live in this neighborhood?
Mahallemizde yaşayan suçlu var mı?
You know, real animals, society's waste, people so bad that they live alone.
Gerçekten hayvan gibi olanlar, toplumun çürükleri, yalnız yaşamak zorunda olanlar.
The reason we ask is'cause we have some clients who want to know about crime and specifically where bad people live.
Sorma sebebimiz, bazı müşterilerin suç oranını ve suçluların yaşadığı yerleri bilmek istemesi.
Live your best lives.
Hayatlarınızı en iyi şekilde yaşayın!
- Live your best life.
- Hayatını en iyi şekilde yaşa.
You better let me go because I live with her and if I'm not home by 8 : 00...
Bırak beni çünkü onunla yaşıyorum ve 20.00'de evde olmazsam...
"Live your best life," right?
"Hayatını en iyi şekilde yaşa." Değil mi?
Can't live with them, can live without them.
Onlarla olmuyor, onlarsız gayet de oluyor.
Maybe I just want to live a little freer.
Belki biraz daha özgür yaşamak istiyorumdur.
Well, I find it a little weird that you know where I live.
- Nerede yaşadığımı bilmeni garip karşıladım.
Are we gonna give up on our dream or live to fight another day?
Hayalimizden vazgeçecek miyiz yoksa pes etmeden devam mı edeceğiz?
Live to fight, Benjamin.
Pes etmeyeceğiz Benjamin.
It means you want to live here and keep your name on my wall because you're not ready to let go of my firm.
- Burada yaşamak ve hem de ismin duvarımda olsun istiyorsun çünkü şirketimi bırakmaya hazır değilsin.
" What does it cost to live the way I do?
" Bu şekilde yaşamanın bana maliyeti ne?
Children. What else is there to live for?
Çocuklar, yaşamanın başka anlamı var mı?
Remember Ofglen who used to live next door?
Yan komşu Ofglen'i hatırlıyor musun?
But, out of respect for her position, we let her live.
Ama ona saygımızdan dolayı, yaşamasına izin verdik.
I want to know him, memorize him, so I can live on the image later.
Onu tanımak istiyorum. Hatırlamak. Böylece sonra hayaliyle yaşayabilirim.
You... You can move home and you can live in the house with her.
Eve dönebilirsin ve bebeğinle yaşayabilirsin.
I started playing live for the first time against classmates, grad students, professors.
Dönem arkadaşlarımla, mezunlarla hocalarla canlı oynamaya başlamıştım.
Yeah, I... I did fine live, but then just moved on to other things.
Evet canlıyken de iyiydim ama sonra başka işlerle yoluma devam ettim.
I keep going back to why you quit the live game in college.
Üniversitede internette neden poker oynamayı bıraktığını düşünüp duruyorum.
She didn't get to live her life.
Hayatını yaşayamadı.
We promised them a chance to show us what they got, and live.
Onlara bize hünerlerini gösterip yaşama şansı vermeyi vadettik.
Long live the pussy!
Yaşasın kukular!
Go live your life.
Git, hayatını yaşa.
You look like you have too much to live for.
Yaşamak için çok nedenin varmış gibisin.
Possible side effects will include nausea, dizziness, a loss of will to live, hives, feelings of anger, aggression, tremors, dry mouth, insomnia and a limp.
Olası yan etkileri arasında bulantı, baş dönmesi, yaşama isteğini kaybetme, isilik, öfke ve saldırganlık hissi, titremeler, ağızda kuruluk, uykusuzluk ve topallama vardır.
Viewers will recall that following the fire, the Baudelaires were sent to live with Count Olaf, a villainous actor and an active villain who has vowed repeatedly that he will stop at nothing to get his hands on the enormous fortune
Yangının ardından Baudelairelar, defalarca ebeveynlerinin devasa servetlerini elde etmek için elinden geleni yapacağını çokça belirten şeytani aktör ve gaddar adam
Your aunt must be a remarkable lady to live all the way up here by herself.
Bir başına burada yaşayabildiğine göre teyzeniz olağanüstü biri olmalı.
Do you live with our Aunt Josephine?
Josephine teyzemizle mi yaşıyorsunuz?
You know, I'm pretty sure that penguins don't live in igloos.
Penguenlerin igloda yaşamadığından oldukça eminim.
General Washington, as I live and breathe.
General Washington, gözlerime inanmıyorum.
As long as I live, you will never have it.
- Ben yaşadığım sürece ona asla sahip olamazsınız.
Take comfort we live to fight another day.
Başka bir gün savaşmak için yaşayacağız.
You'll live.
Yaşayacaksınız.
How do you live with yourself?
Kendinle nasıl yaşıyorsun?
If you do, I may let them live.
Yaparsan, onların yaşamasına izin verebilirim.
I'm not going to let some imp stalk you and live.
Bu şeytanın seni rahatsız edip de yaşamasına göz yumamam.
And then my dad kicked me out, and I had to live with an aunt for three years.
Babam beni evden kovdu ve üç yıl teyzemle yaşadım.
Take me to where you live.
Beni evine götür.
Right and there's this moment at the end where I am right now, where they're about to run away together and to live happily ever after.
Şu sonundaki an, şu anda olduğum an, birlikte kaçmak üzere oldukları ve sonsuza dek mutlu yaşayacakları yerde.
He'll have to live with that for the rest of his life.
Hayatının geri kalanında bununla yaşamak zorunda klacak.
Uh, guys, I just picked up on some sort of live transmission from Air Force One.
Başkan'ın uçağından canlı iletişim bağlantısı yakaladım.
It's one of the things I've always liked about you, Lena, that you do more with your money and power than just live lavishly.
Senin en beğendiğim yanlarından biri bu olmuştur Lena. Para ve gücünü çarçur etmiyorsun.
Live to fight.
Pes etmeyeceğiz.
They live really far.
Çok uzakta yaşıyorlar.
You live.
Yaşayacaksın.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]