Live it translate Turkish
10,665 parallel translation
You have to live it or we won't forgive it.
Rolünü yaşamalısın yoksa affetmeyiz.
We needed more space. - Mm-hmm. - So, Kristen, I take it you live in LA?
Kristen'a benimle yaşamasını teklif ettim ve "evet" dediği için memnunum.
And it's time to face facts. You can't afford to live this way.
Kabul etmen lazım, böyle yaşayacak paran yok.
It's affected all people who live in the area.
Bu da bu bölgede yaşayan tüm halkı etkiler.
She said even if we can't change to newer prosthetic bodies... and therefore cannot live anymore, we will still have a place to go to. Do you believe in it?
Yeni nesil protezleri kullanamadığımız, parçalanmaya mahkûm olduğumuz bir gelecek bizi bekliyor olsa bile, böyle bir yerin var olduğuna gerçekten inanıyor musun?
It's live fire, Alfred.
Hakiki mermi onlar, Alfred.
- I live in a room where it's quiet.
Kalabalık sokaklardan uzak duruyorum.
Well, live long enough, you develop a taste for it, among other things.
Yeterince uzun yasadigin zaman sanattan anliyorsun. Buna diger seyler de dahil.
We gotta live with it.
Bununla yaşamak zorundayız.
"we'll live side by side with our enemies for as long as it takes."
"Düşmanlarımızla ne kadar gerekirse birlikte yaşayacağız."
Do it for me. I can live with that.
O halde benim için yap, bununla yaşayabilirim.
Does it not strike you as unfair that I am forbidden to live my life the way I desire...
Sana göre hayatımı istediğim gibi yaşayamamam haksızlık değil mi...
Well, I thought I could live with it.
- Bir şekilde idare ederim diye düşündüm.
It's not fair. That he does this to me, and he gets to go out and live his life.
Bana bunları yaşatıp kendisinin bu şekilde yaşaması hiç adil değil.
I do have a lot of good memories here, but it's not where we live.
Burada çok güzel anılarım var ama yaşadığımız yer burası değil.
It is a system that must be dismantled piece by piece, if we are to live up to those words that we recite with our hands on our hearts- - justice for all.
Eğer kalplarimizde ve ellerimizde yazan bu sözlere göre yaşamak istiyorsak bu sistem parça parça yok edilmeli. Hepimiz için adalet.
How outrageous it was for the Terrans to live among that bounty without appreciating it.
Verimli topraklarda... ne kendini bilmezlikti.
It was a live feed.
Canlı yayınmış.
It's about real American values, changing the way we live our lives one person at a time, and now for the first time ever,
It gerçek amerikan değerleri hakkında, Hayatlarımızı yaşıyoruz şekilde değiştirilmesi. Bir seferde ve şimdi her zamankinden ilk kez için bir kişi,
It's an interesting thing about human beings, that we live with the knowledge that we're gonna die.
İnsanlarla ilgili çok ilginç bir şey bu. Öleceğimizi bilerek yaşıyoruz.
It's the ape who opens it who I could live without.
Ön kapıyı açan hayvanla sorunum var.
She was determined not to live her life defined by it, which is not always so easy.
Hayatını böyle yaşamamaya kararlıydı hep de bebek işi değildi.
I stopped praying for a better life after that. I just try to live each a day as it comes.
Daha iyi bir hayat için yalvarmayı bıraktım ondan sonra.
It's your turn to live, Ionita...
Yaşama sırası sende, Ionita.
It will take some time, but one day, the Declaration of Independence will live up to its creed.
Biraz zaman alacak ama bir gün Özgürlük Bildirgesi öğretisine ulaşacak.
And will I live to see it?
Ben de bunu görecek miyim?
Well, technically this is none of my business, although we are a small group of people forced to live in close quarters, so really it's everyone's business, but...
Küçük bir grup olarak küçük yatakhanelerde birlikte yatmak zorunda olan insanlar olarak herkesi ilgilendirse de, teknik olarak beni ilgilendirmez ama...
It is a miracle that I should live long enough to carry on my work as a djeli, so that my own stories can outlive me.
Kendi hikâyemin benden uzun yaşayabilmesi için Djeli olarak görevime devam etmeme yetecek kadar uzun yaşamam bir mucize.
I bought it for nothing 15 years ago when no one wanted to live in this neighborhood.
15 sene önce bedavaya aldım sayılır. O zamanlar bu bölgede kimse yaşamak istemiyordu.
I mean, it's part of the reason you live the way that you do.
Böyle bir hayata sahip olmanın nedeni de bu zaten.
The high priest is willing to let this heretic live, I take it.
Başrahip bu kafirin yaşamasına izin vermeye razı, öyle anlıyorum.
It doesn't matter where we live once we have him in our hearts.
O, kalbimizde olunca nerede yaşadığımızın hiçbir önemi yok.
Well, it's not like we have to live with the guy, just hold your breath whenever he comes to fix the garbage disposal. It's like spoiled mayonnaise. Ugh!
şey, onunla yaşamak zorun da değiliz, çöp öğütücüyü tamir etmeye geldiğinde nefesini tutarsın bozulmuş mayonez gibi ah!
I mean, it's one thing to live in your car, but with a roommate? I mean, come on!
Tamam arabanda yaşarsın ama bir arkadaşla mı?
I know what it is, because I've been waiting for it since that kid graduated, and you are not gonna live with him.
Ne olduğunu biliyorum, çünkü o çocuk mezun olduğundan beri bekliyorum. Ve hayır, onunla birlikte oturamazsın.
Who've sold it down the river. That's why they live this way.
Onu sattıkları için böyle bir hayat yaşayabiliyorlar.
I wonder what it would be like to live with her.
Onunla yaşasam nasıl olurdu merak ediyorum.
I can't imagine what a trial it must be to live with this.
Bununla yaşamak nasıl bir çiledir hayal bile edemiyorum.
- It's what I live for.
- Onlar için yaşıyorum.
You'll have to live with it for the rest of your life but will you still do it?
Ömrünüz boyunca bununla yaşamak zorunda kalacak olsanız da yine de yapacak mısınız?
I mean, it's one thing for you to live a lie, but you can't make us live one too.
Demek istediğim, senin bu yaptığın bir yalanla yaşamak ama bize de bunu yaşatamazsın.
And I love him, and we live here, and that's the end of it.
Ben de onu seviyorum, bu şehirde yaşıyoruz. Hepsi bu.
Maybe it was just something I needed to learn to live with.
Belki de birlikte yaşamayı öğrenmem gereken bir şeydi.
It's not so hard to live a more honest life, now is it?
Dürüstçe yaşamak o kadar da zor değimiş değil mi?
Do whatever it is they do to you. I can live with that.
- Sana ne yaparlarsa yapsınlar artık.
Don't just live to the Max, live beyond it. Super Max.
Sadece maksimuma kadar değil, ötesini de yaşayın.
Too bad you won't live to see it.
Senin yaşayıp göremeyecek olman çok yazık.
I haven't been back that long, and even though we live in the same palace, it doesn't mean we live in the same world.
Kaç zamandır buralarda değildim,... buna rağmen aynı sarayda yaşasak bile,.... bu, aynı dünyada yaşadığımız anlamına gelmiyor.
I guess I just thought sooner or later, I'd go out the same way that I live... pedal to the metal, and that would be it.
Sanırım eninde sonunda yaşadığım gibi gideceğimi anladım. Tam gaz devam edip sona varacağım.
But then you have to live with it.
Ama sonra bununla yaşamam gerekecek.
Well, it is the audience which makes music live.
Müziğe can veren aslında izleyici!
live it up 25
it's fine 7136
it is 11007
it's not fair 795
it's friday 105
it's done 1271
item 93
it's been so long 173
it's over 4654
it's cold 680
it's fine 7136
it is 11007
it's not fair 795
it's friday 105
it's done 1271
item 93
it's been so long 173
it's over 4654
it's cold 680
it is good 116
it's ok 4874
it's okay 22028
it's warm 139
itchy 49
itis 22
it's me 10254
italy 247
italian 217
it was 5878
it's ok 4874
it's okay 22028
it's warm 139
itchy 49
itis 22
it's me 10254
italy 247
italian 217
it was 5878
it's not 5855
it's all right 8832
itch 25
it's about damn time 34
items 25
itself 24
it's a boy 347
it's cool 1584
it's me again 322
it's a girl 287
it's all right 8832
itch 25
it's about damn time 34
items 25
itself 24
it's a boy 347
it's cool 1584
it's me again 322
it's a girl 287