Not to you translate Turkish
122,426 parallel translation
Not to mention the Black Sea incident where the Dabbur Zann almost, you know, beheaded you guys.
Karadeniz olayından bahsetmiyorum bile, şu Dabbur Zann'ın sizin kellenizi almaya çok yaklaştığı olay.
Yeah, guess I'm not used to having you around, it's like twice the work.
Evet, sanırım seni etrafımda bu kadar çok görmeye alışkın değilim, iki katı iş gibi.
I am not asking for you to put him back in the field again.
Bir daha onu göreve çıkarmanı istemeyeceğim.
I know I promised we'd get you a nuke, but it's not exactly like running down to the corner store
Biliyorum sana bir nükleer bulacağıma söz vermiştim, Fakat bu iş tam olarak köşedeki bakkaldan bir tane ekmek
Should you feel ill, do not hesitate to visit your local Freedom Medical Center.
Hasta hissettiğiniz zaman, yerel Özgürlük tıbbi merkezi ziyaret etmekten çekinmeyin.
Never point at anything you're not ready to kill.
Asla öldürmeye hazır olmadığın birşeye nişan alma.
- You're not even gonna show it to her?
- Ona göstermeyecek misiniz?
You're not going to die.
Ölmeyeceksin.
- I'm not. You don't have to, because you know it already.
Dinlemene gerek yok, çünkü sen de biliyorsun.
You got to do the right thing, even if it's not what you want.
İstediğin şey o olmasa bile, doğru olan şeyi yapmalısın.
And I'm not trying to act like some kind of jealous teenager, nor deny you your love life, be...
Sakın ergen bir çocuk gibi, kıskançlık yaptığımı - ya da aşk hayatını kabul etmediğimi düşünme...
I know I'm getting a little ahead of myself, but I can't wait to make Halloween costumes for you, which is weird, because I'm not a big Halloween person.
Biliyorum biraz ileri gidiyorum, ama size Cadılar Bayramı kostümleri hazırlamak için sabırsızlanıyorum. Ki normalde öyle çok da sevmem Cadılar Bayramlarını.
And I love you two, but if you tell me to move on again you will not be welcome in our home.
Siz, ikinizi seviyorum, ama bana bunu söylemeye devam ederseniz, bu evde artık hoş karşılanmayacaksınız.
Carol, I'm gonna say something now, and you have to promise now not to be mad at me.
Carol, şimdi sana bir şey söyleyeceğim ama, bana kızmayacağına dair söz vermeni istiyorum.
You know, I'm not exactly sure what you want me to say. ( cheering, applause ) ( whooping )
Ne söylememi istediğinden emin değlim. * Yüzünü her gördüğümde
You said he's not going to be around forever, so I have to play with him as much as I can now.
Ve sen onun sonsuza kadar yanımızda olamayacağını söyledin. Oynayabildiğim kadar onunla satranç oynamalıyım.
No, you couldn't, because you are not supposed to be here.
Hayır, alışmamalısın. Burada olmaman lazım.
It's a hell of a lot easier to accept who you are, in all your damaged glory, than to try and be someone you're not.
Tüm başarısızlıklarının ardından, kim olduğunu kabul etmen olmadığın biri olmaya çalışmaktan kolay.
Sometimes you just got to do the right thing, even if it's not what you want.
Bazen, istemeden de olsa, doğru olan şeyi yapman gerekir.
You know, I'm not exactly sure what you want me to say.
Ne dememi bekliyorsun ki, onu bile bilmiyorum.
And I'm not sure... opening night is, uh, you know, the right venue to reveal to everyone that my ex-wife and I are...
Aslında emin de değilim... ilk oyun gecesi, biliyorsun, belki de aileme eski karımla benim artık tekrardan...
Because now that I know you're not gonna leave me for the Jared Leto of fat camp, I need to get some clothes for your brother's opening tonight.
Çünkü, artık biliyorum ki şişmanlar kampının Jared Leto'su için beni terk etmeyeceğine göre kardeşinin bu geceki oyunu için yeni kıyafetler alabilirim.
I'm freaking out over here, I need you to tell me that I'm not gonna bomb my opening night and become the laughingstock of New York City.
Burda kafayı yemek üzereyim, bu gece herşeyin yolunda gideceğini ve söyleyeceğim salak şeyler yüzünden tüm New York'a alay konusu olmayacağımı söylemene ihtiyacım var.
Yes, I do... and I want to tell you about it, but, uh, I'm just not quite...
Evet, zorundayım... ayrıca sana ne olduğunu da anlatmak istiyorum, ama ben henüz o noktada...
I'm not the guy to tell you how to handle your feelings.
Duygularını nasıl dizginleyeceğini sana söyleyecek kişi ben değilim.
It made me sad, I'm not gonna lie to you.
Sana yalan söylemeyeceğim, bu beni üzdü.
I try not to eat too much pork, you understand.
Çok fazla domuz eti yemeyeceğim, anlıyor musun?
I told you not to come.
Sana gelme demiştim.
You killed me, and I got to say, not cool, man.
Beni öldürdün. Dürüst olayım, hiç hoş değildi adamım.
Hey, David, I really need you to stay calm and, please, do not make me press this button.
David, gerçekten sakin olmanı istiyorum. Lütfen bu düğmeye basmak zorunda bırakma beni.
And I don't think it's right to pretend to be. What do you mean you are not religious?
- Ne demek dindar değilim?
I'm not being funny, Roz, but what you up to?
dalga geçmiyorum Roz, sen ne yapıyorsun?
You are not to discuss outside of this inquiry that Leonie Collersdale's body parts bore traces of Tim Ifield's DNA.
Leonie Collersdale'in vücut parçalarında, Tim Ifield'ın DNA'sının.... bulunduğunu soruşturma dışında konuşmak zorunda değilsiniz.
Melanie, as we explained earlier, we're not allowed to stay in the room with you - - it has to be an officer unfamiliar with the suspect.
Melanie, daha önce de anlattığımız gibi, seninle odada kalmamıza izin verilmiyor. Sadece, zanlıya yabancı bir elemanın yanında olması gerekiyor.
'When you do go into the flat,'you get a weird text telling you not to come in.
'Daireye ne zaman girdin,' Eve gelmemeni söyleyen tuhaf bir mesaj aldın.
Not one call or text from you to Timothy Ifield's registered mobile phone after the 18th.
Senden, Timothy Ifield'in kayıtlı cep telefonuna... ayın 18'inden sonra gelen tek bir çağrı veya mesaj yok.
I'm giving you the opportunity to say something now before this gets extremely serious not just for your wife,'but for you too, sir.'
Sana sadece karın için değil, Fakat sizin için de,... işler ciddileşmeden önce size...'düşüncelerinizi söyleme fırsatı veriyorum.'
And can you tell me how you went about determining whether or not to charge Michael Farmer?
Michael Farmer'ı suçlamanın uygun olduğuna..... nasıl karar verdiğiniz hakkında bana bilgi verir misiniz?
The matter, DCI Huntley, is whether or not you knowingly and willingly hoodwinked the Crown Prosecutor into authorising charges against Michael Farmer, despite there being good reason to doubt his guilt.
Dedektif Başmüfettiş Huntley, durumunuz, bilerek ve isteyerek, Kraliyet Savcısını, Michael Farmer'ın suçlanması sağlamak için yönlendirmek.... isteyip istemediğinize göre değişir. Suçluluğundan şüphe etmek için iyi bir sebebiniz olmasına rağmen.
Now, I do not want to pull my officer off this job and I'm sure you don't want to see all that time
Şimdi, memurumu bu gizli göreven çıkarmak istemiyorum, eminim ki onu sürekli görmek istemiyorsun...
You've not responded to any of my calls regarding the decision to replace me.
Beni görevden alma kararıyla ilgili sorularıma... cevap vermediniz.
As you know, sir, they're designed not to lint, which suggests he was involved in a struggle.
Bildiğiniz gibi efendim, bu önlükler tüy bırakmayacak şekilde tasarlanmıştır, bu da bir mücadeleye karıştığını gösteriyor.
DCI Huntley, you do not have to say anything, but it may harm your defence if you do not mention, when questioned, something you later rely on in court.
DCI Huntley, bir şey söylemek zorunda değilsiniz, ancak sorgulanırken, daha sonra mahkemeye güvenebileceğiniz bir şey söylemediğiniz takdirde savunmanıza zarar verebilir.
You have not got the evidence to pass the threshold test for charging and yet you seriously believe that that wee girl, Hana Reznikova, murdered Timothy Ifield?
Suçlamak için eşik testini geçirecek kanıtınız yok, ancak Hana Reznikova'nın Timothy Ifield'i... öldürdüğüne ciddi olarak inanıyor musunuz?
Well, I can't say that I'm not glad to see you.
Şey, sizi gördüğüme sevinmedim diyemem.
He might not be the best person, but I can check him out for you, if you'd like to see him?
En iyi kişi olmayabilir, ama onu görmek... istersen onu kontrol edebilirim.
- You do not have to say anything...
- Hiçbir şey söylemene gerek yok...
- You do not have to say anything.
- Hiçbir şey söylemene gerek yok.
But why now is he just giving you the victim's name but not the location of where he's going to bury her?
Peki niye bu kez kurbanın ismini verip yerini vermedi?
And not only that, it's going to show you who you really are.
Bununla kalmayıp gerçekte kim olduğunuzu gösterecek.
I am not ready to talk to you.
Konuşmaya hazır değilim.
not tonight 725
not today 1108
not too shabby 64
not tomorrow 85
not too bright 16
not too bad 203
not to my knowledge 80
not too long ago 36
not too late 30
not too much 153
not today 1108
not too shabby 64
not tomorrow 85
not too bright 16
not too bad 203
not to my knowledge 80
not too long ago 36
not too late 30
not too much 153
not too hot 19
not too fast 55
not too many 25
not too good 62
not totally 25
not too far 44
not too tight 35
not too close 43
not too hard 45
not to be rude 21
not too fast 55
not too many 25
not too good 62
not totally 25
not too far 44
not too tight 35
not too close 43
not too hard 45
not to be rude 21
not to mention 295
not too long 47
not too 17
not too well 25
not to me 524
not to worry 456
not to brag 31
not to 38
not to anyone 33
not to him 34
not too long 47
not too 17
not too well 25
not to me 524
not to worry 456
not to brag 31
not to 38
not to anyone 33
not to him 34