English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ P ] / Pump it

Pump it translate Turkish

604 parallel translation
If more than one, pump it like this.
Daha fazla görürsen şöyle yaparsın.
Maybe you can pump it up faster.
Belki sen daha hızlı pompalarsın.
- Then pump it.
- Tulumbadan çek.
- They had to pump it out!
- Midemi yıkadılar!
But she's eaten something and we've got to pump it out of her tummy.
Ama ne yediyse artık, midesini yıkamak zorundayız.
Now, you hold onto this, I'll pump it up.
Sen şunu tut, ben pompalarım.
Should I pump it up a bit before I leave?
Gitmeden önce biraz daha şişireyim mi?
Pump it out, Chief.
Pompala şef.
- We'll pump it into the kitchen.
- Mutfağa pompalarız.
'You dump it, we pump it.'
Peşinizdeyiz çocuklar.
They won't be designated until we pump it into the experimental crop beds.
Biz bunları deneysel ürün yataklarına pompalayana dek ortaya çıkmayacak.
Go on, pump it!
Devam edin, pompalayın!
- I guess you want me to pump it myself.
- Benim mi pompalamamı istiyorsun.
What good does it do the boss to pump the world full of dope and not make any money off it?
Dünyaya uyuşturucu pompalayıp bundan tek kuruş kazanmamak Şef'in ne işine yarar ki?
You know, the old pump isn't what it used to be.
Artık kalbim böyle şeylere dayanmıyor.
These oil pump connections aren't very good, but we'll have to risk it.
Yağ pompaları pek iyi durumda olmasa da bu riski göze almalıyız.
Don't you think it's a good idea to pump him?
Onu da sıkıştırmalı mıyız?
- You mean... - Only, it's 200 acres and the house is bigger, with more windows, and the kitchen's got a pump.
- Yani- - - 200 dönüm ev kocaman, bir sürü penceresi var ve mutfakta bir tulumba var!
If it's poison, he'd certainly rid of it after using the stomach pump.
Zehir olsaydı, müdahaleden sonra kesinlikle çıkarırdı.
It feels strange to hear the pump when Blom isn't here.
Blom burada yokken pompa sesi duymak, insanı şaşırtıyor.
Save you a lot of time, give it to you without you havin'to pump me, everything that happened.
Fazla zamanınızı almayacağım. Sizi çok uğraştırmadan... olan her şeyi anlatacağım.
Take them into the pump room and quench it.
tulumbaya götür ve susuzluklarını gider.
You've got to pump the pedal for it.
Para için pedala basmak zorundasın.
Only it isn't the oil pump at all.
Muhtemelen sorun yağ pompası da değil.
Yesterday it was an oil pump.
Dün, yakıt pompası.
Ruby, run to the house... and f etch the tub and put it by the pump.
Ruby, hemen eve koş... ve küveti getirip tulumbanın önüne koy.
It could do with another pump.
Başka bir itfaiye aracı daha gerekebilir.
It just isn't clinically possible that his heart should just pump like this.
Kalbinin bu şekilde atması tıbbi olarak mümkün değil.
It may pump some sense into your head.
Belki biraz aklını başına getirir.
Pump him full of black coffee till it runs out his ears.
Ve kulaklarından çıkana kadar koyu kahve içirin.
You pump a round into it, did you?
Fişek sürdün, değil mi?
It's a brand-new pump!
O yeni pompamız!
- Pump. It's a gag.
- Ağız aramak.
Oh, it's only our pump.
Pompamız.
The main circulating pump for the entire reactor, it's gone.
Reaktörün ana sirkülasyon pompası gitmiş.
Ripped over a gas pump, and never stopped moving. By now it's like a moving bonfire.
Pompalardan birini parçaladı ve hiç durmadan yoluna devam etti.
There may be a key to the gas pump on it.
Belki pompanın anahtarı da oradadır.
This pump,... which gives forth as much as it receives,... is regarded as a symbol of courage and generosity.
Bu pompa aldığı kadar verir ve insanoğlunun yiğitlik ve cömertlik simgesidir.
Judging from the bubbles on the surface of the lake, it uses some form of air pump.
Göl yüzeyindeki köpüklere bakılırsa, bir tür hava pompası kullanıyor.
This is the main engine which propels it underwater at a rate of two knots, the reciprocating stabilizer mechanism, the high-voltage acid batteries, the multi-stage compressor, ballast-tank trimmer, the air pump, which filters and recirculates the air...
Bu motor su altında iki deniz mili hızla çark ediyor. Değişimli dengeleyici mekanizma. Yüksek voltajlı asit akümülatör.
Mr. Burns, I wouldn't cover the last supper for you if they held it in the pump room of the Ambassador East.
Bay Burns, büyükelçilik rezidansında İsa'nın son akşam yemeği var deseniz, sizin için takip etmem.
"When it hits your pump right after, that's it."
"Hemen sonrasında ağrı kalbine de girerse, işin bitti."
The only way to destroy it is to jam or reverse the main pump.
Onu yok etmenin tek yolu ana pompayı sıkıştırmak ya da ters çevirmek.
It controls the energy pump.
O enerji pompasını kontrol ediyor.
I've never seen it pump in like this before.
Suyun böyle çektiğini hiç görmemiştim.
- It needs a new gas pump.
- Yeni bir benzin pompasına ihtiyacı var.
- Tear the pump down and inspect it.
- Pompayı indirip incelemeliyiz.
My God, it's that pump.
Tanrım, o pompa işte.
It's going to be put here, near Yelan, and it will pump from the earth...
Burada Yelan civarına yerleştirilecek, yeri kazacak...
Once the road has been laid, we'll be able to bring in the drill, so it could pump as soon as possible the underground treasures to benefit the Soviet people.
Yolu yaptıktan sonra, makinayı getirebileceğiz, ve böylece Sovyet halkının yararına yeraltı hazinelerini biran önce çıkartabileceğiz.
It's okay as an incentive, but we don't need to keep priming the pump.
Teşvik olarak iyi bir şey, ama sürekli para harcamamıza gerek yok.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]