Right in there translate Turkish
7,242 parallel translation
Hey, could you take those two club chairs, put them right in there?
Şu iki kulüp sandalyesini tam şuraya koyar mısınız?
Jonah, are you all right in there?
Jonah, herşey yolunda mı?
Babe, you all right in there?
Bebeğim iyi misin?
Sir, are you all right in there?
Bayım? İyi misiniz?
Right in there.
İşte burada.
No, you place it right in there.
Hayır, tam oraya koyuyorsun.
Is everything all right in there?
İçeride her şey yolunda mı?
That's right, there's a system in place for everything, okay?
Her şey için bir sistemin olduğu yer var.
All right well I'm gonna be here until about midnight tonight so I'm gonna leave all the pennies there until then and that guarantees that your wish is heard and you know, at the end of the night I'll have to go in and swoop'em all up but, all will be well.
Peki o zaman ben gece yarısına kadar tüm pennyleri burada bırakıp dileğinin duyulduğuna emin olacağım ve, gecenin sonunda onları süpüreceğim, ama her şey güzel olacak.
You were so sad there, fucking all the girls. Right in my face.
Tüm kızları becerdiğin için üzgün müsün?
Right before you were hit, there was a scent in the air, a faint scent. Mm.
Vurulmadan hemen önce havada bir şey sezdin geçici birşeydi.
- Right. So you have to listen to him in case there might be a clue as to what he's planning.
Yani ne planladığına dair bir ipucu olur diye dinliyorsun.
It's in there right now.
- Yine orada elin işte.
But there are connections to be made in here, right?
Ama burada da arkadaşlık kurulabilir değil mi?
But you reviewed the files of the women you selected, right? I mean, made sure there were no risks in that job placement?
Ama iş güvenliği için seçtiğiniz kadınların dosyalarını incelediniz değil mi?
It was right there, in front of my face the whole time.
Her şey oradaydı. Bunca zamandır tam karşımda.
That is Mama Ray's handiwork right there.
Anne Ray'in el işi o.
I would smash your head in with that television right there.
Tam şurada duran televizyonla kafanı ezerdim.
All right, go in there.
Pekala, oraya git.
Right here! In there!
- O şurada, içeride.
- They're not in there, right?
- Orada yoklar, değil mi?
I mean, that was... That was... That was nuts, what happened in there, right?
Orada olan şeyler delilikti.
When all of a sudden this crazy little naked ho comes up... and she squatted down right in front of me and she pissed right there.
Birden bu manyak küçük çıplak arkadaş ortaya çıkıverdi ve burnumun dibinde çömelip işemeye başladı.
Just reach in my pocket right now... right there!
Cebime baksan anlarsın. Bak hemen!
You've got an innocent man in there right now, who I demand you release with an apology!
Burada bir özürle serbest bırakmanızı talep ettiğim masum bir adamı aldınız içer!
One of the girls said something interesting in her statement right there.
Kızlardan biri, ifadesinde ilginç bir şey söylemiş.
I turned on the heat in my car and some vomit came out, so my levels- - right up there.
Arabanın kaloriferini açtım ve biraz daha kusmuk çıktı. Benim seviyem buraya kadar geldi yani.
- Everyone knows... - I don't know, but there's always a weirdo or two in those panels who's gonna give a stupid answer and Charlie's always gonna get those, right?
- Bilmiyorum ama bu anketlerde her zaman aptalca cevap veren bir veya iki ucube olur.
Look, we know there was another guy in on this, all right?
Bak, bu işin içinde bir adamın daha olduğunu biliyoruz tamam mı?
- All right, hang in there, Quincy.
- Dayan Quincy.
All right, and then- - And then you dig in there in the front and you pull it off...
Sonra da önden giriyorsun ve çekiyorsun.
Guy is as green as they come, but we'll be in there to make sure things fly right.
Adam çok toy ama başına bir şey gelmemesi için uğraşacağız.
But there's one technician in the Denver mint, right?
Ama Denver darphanesinde bir teknisyen vardı.
I fell in love with him right then and there.
Aşık olmuştum ona o anda orada.
I gotta get you in there right now.
I lazım şimdi oraya almak.
They're out there. They're here, right now, in McKinley, hiding in plain sight.
Şu anda burada, McKinley koridorlarında saklanıyorlar.
In fact, Sam and I might be right there when it happens.
Aslında, Sam ve ben orada olabiliriz.
- There's a chunk missing right in the center.
- Ortasında büyük bir delik vardı.
You want to go in right under there.
Hemen onun altına gir.
I'll be right there in a minute.
Bir dakikaya oradayım.
All right, while that's in motion, there's one last thing we can do on our end.
Pekala, sen bunu yaparken... bizim de yapacağımız son bir şey kaldı.
There's only one way to go here, fellas, and it's right here in my hand.
Seçilecek tek yol var dostlar, o da şu anda avucumun iinde.
There are some sisters in my office right now.
Ofisimde şu an iki kız kardeş var.
Figured there ain't a chance in hell of me and Harry getting invited, so why not have a little hooley of our own right here?
Harry ile benim davet edilme şansımızın olmadığını düşündüm neden kendi balomuzu kendimiz yapmayalım?
In fact, she's right over there.
Bak işte orada.
He seems okay, but we can't go in there right now.
John nasıl? - İyi görünüyor ama şu an oraya giremeyiz.
I mean, he was there, he was right in front of me, and then the next second he was just gone.
Yani, oradaydı... Tam önümde duruyordu, ve sonra arkasından birdenbire ortadan kayboldu.
I'll catch up with you in a second. I'll be right there.
- Milt, birazdan gelirim.
In fact, you should probably head over there right now.
Aslında, büyük ihtimalle hemen oraya gitmen gerek.
Wes, it has to go in the middle of the fork there, right?
Wes, buradaki çatalın ortasına geçmesi gerek, tamam mı?
- No, but I'm saying he's been in there a long time, right?
- Koltukta hayli zamandır oturuyor değil mi?
right in the middle 29
right in front of me 90
right in front of you 46
right in the face 18
right in here 100
in there 594
therese 78
there 14012
theresa 292
there you go 7508
right in front of me 90
right in front of you 46
right in the face 18
right in here 100
in there 594
therese 78
there 14012
theresa 292
there you go 7508
therefore 1419
there you are 4720
there's always hope 39
there we go 2292
there aren't any 65
there isn't 382
there he is 3176
there you have it 213
there's no time like the present 22
there aren't 60
there you are 4720
there's always hope 39
there we go 2292
there aren't any 65
there isn't 382
there he is 3176
there you have it 213
there's no time like the present 22
there aren't 60