Solve it translate Turkish
1,532 parallel translation
The only thing that there is to do in order to solve it, it is to exterminate a the occupants of that airplane, before the virus it reaches a populated zone.
Yapabileceğimiz tek şey, uçağı içindeki tüm canlılarla birlikte yok etmek, kalabalık bir yerleşim bölgesine ulaşmadan önce.
Set down a cryptogram as devilish as you can devise, and I will solve it for a bottle of your best port.
Kurabileceğin en zor şifreli yazıyı hazırla, ben de, en iyi porto şarabına yazıyı çözeyim.
It's tough keeping a poker face with Shane playing off Lem's murder like he's trying to solve it.
Ama Shane cinayeti çözmeye çalışır gibi yaparken sakin olamıyorum.
It's your problem, solve it yourself.
Bu senin sorunun, kendin çöz.
In here, there's a problem they can solve, so they're goddamn gonna solve it.
Bu adamlarsa mevcut sorunu çözebilir. O zaman çözsünler.
Right. It's a problem but Sid's our friend and we're going to solve it, OK?
Pekâlâ, bu bir sorun, ama Sid bizim arkadaşımız ve bunu çözeceğiz, tamam mı?
There's a way to solve it - one line.
Çözmek için bir yol var - tek sıra.
I predict we will solve it Friday at 10 : 01 p. m.
Cuma saat 23 : 01 gibi çözeceğimizi hissediyorum.
And then I'm gonna hire somebody to solve it for me.
Ve sonra da onu çözmesi için bir adam tutacağım.
If you can't solve it, how can I?
Eğer bu davayı sen çözemezsen, ben nasıl çözebilirim ki?
Wong's death isn't my case, but I still want to solve it.
Wong'un ölümü benim davam değil ama, hala bu olayı çözmek istiyorum.
We... we came to the conclusion that your majesty's advisers might not, perhaps, be approaching the matter in the most convenient way to solve it.
Biz.. Majesteleri'nin danışmanlarının bu konuya yaklaşımlarının akıllıca olmadığı sonucuna vardık.
We'll try to solve it in a short while.
Kısa bir süre sonra düzelecektir.
We have a problem to solve, so let's solve it.
Çözülecek bir sorunumuz var. İpin ucunu kaçırmadan çözelim.
Obviously not in the sense that you and I understand mood but sometimes I'll feed it a particular chess problem, and it'll solve it one way.
Senin ve benim bildiğimiz türden ruh hali değil tabii ama bazen ona verdiğim bir satranç problemini bir yoldan çözer.
Once in a while, it can't even solve it at all.
Ara sıra problemi çözemez bile.
- I'll solve it for you.
- Sana yardım edebilirim.
We'll help him solve it.
Biz de ona çözmesinde yardımcı olacağız.
You tell me, I'll solve it for you.
Benim sana çözüm ürettiğimi söylemiştin.
We're gonna solve it in two.
İki günde çözeceğiz.
- They won't anymore after I solve it.
- Bu davayı çözdükten sonra olmayacak.
Look, we'll solve it up quick.
Bak, Bunu çabucak çözeceğiz.
Do you want to solve it?
Bunu çözmek ister misin?
- Is it possible to use the time dilation technology, to solve our problem?
- O zaman problemimizi çözümü için, teknolojiyi kullanarak genişletmemiz mümkün mü?
He's desperate to solve these crimes Before it escalates even more.
Bu suçları daha fazla artmadan önce çözememekten korkuyor.
Of course no matter how many mysteries you solve, it's always easy to miss one.
Tabii ki ne kadar gizemi çözerseniz çözün birini gözden kaçırmak kolaydır.
It's time to solve this.
Bu işi çözme zamanı geldi
Write me a letter explaining That i didn't solve the murder Of the naked woman who rolled Out of the detective's casket Because it cost too much.
Bana tabuttan fırlayan kadının cinayetini çözemediğimi çünkü bunun çok pahalıya mal olacağını belirten bir açıklama yaz.
As you can see, I want to solve this case, no matter what. That's what it means.
Bir davayı çözmek için elimden ne gelirse yaparım, bunun anlamı bu.
- It was to solve the problem.
- Ama bu sorunu çözmeliydim.
It's amazing how they always solve the crime just before they run out of pages.
Sayfalar bitmeden önce suçluyu bulmaları hayret verici doğrusu.
We may be able to solve this maze... and tell you where it ends.
Belki bu labirenti çözebiliriz ve nerede bittiğini söyleyebiliriz.
Who had the balls to bring in a damn math professor to solve federal felonies and the brains to watch it work?
Federal suçları, cinayetleri çözmesi için korkunç bir profesörü getirmeye kim cesaret ederdi sonra da işe yarıyor mu diye izlemeye?
You know, w-when are you gonna get it Through someone in the face Is not going to solve anything?
Birinin suratına yumruk atmanın hiçbir haltı çözmeyeceğini o kalın İrlandalı kafana ne zaman sokacaksın?
Hey, it's the brain's way of working out problems that the conscious mind can't solve during the day, remember?
Uyku beynin gün içerisinde uyanıkken çözemediği problemleri çözme yöntemiydi, hatırladın mı?
Actually it was a triple dose of the good stuff that allowed me to finally get to sleep and solve the case.
Aslında uyuyabilmek ve vakayı çözmek için bana izin verilen dozun üç katını içtim.
It's about Autumn and Crystal, two strippers that solve crimes with the help of their suave, smooth-talking club owner, Mr. LaShade.
Çalıştıkları kulübün güler yüzlü patronu Bay LaShade'in yardımıyla cinayetleri çözen Automn ve Crystal adlı iki striptizcinin hikayesi.
It certainly provides you with a very strong sense of doing something in a situation which the world has to solve.
Bu kesinlikle size dünyanın içinde bulunduğu bu durumu çözmek için güçlü bir sağduyu kazandıracaktır.
I think it's broken. Nothing like a melodramatic gesture to solve everything. We were wrong, too.
Her şeyi yoluna koymak için aşırı duygusal davranış gibisi yoktur.
But then you didn't solve the problem, you just moved it!
Ama sorunu çözmediniz, sadece yerini değiştirdiniz!
The pope might pray for me to solve my problems. But he won't personally commit to doing anything about it.
Benim için dua edecekmiş ama kişisel olarak bir şey yapmayacakmış.
Normally I tend to stay away from, you know... in the classroom, because I think that, you know, the teachers can solve things better than I can, and... and well, frankly, they're better at it than I am,
Ben normalde sınıflara pek karışmam. Çünkü bence öğretmenler sorunları çözmede benden daha iyiler. Açıkçası öyleler de zaten.
.. it wouId solve all of NikhiI and her issues.
Nikhil'in problemi çözülürdü.
Violence doesn't solve anything. It only hurts people.
Şiddet hiçbir şeyi çözmez, sadece insanları incitir.
It won't solve anything.
Bu sorunu çözmeyecek.
Well known for his uncanny ability to solve murders and apprehend suspects, less so for his silent partner who can wake the dead and ask who did it,
Onun, cinayetleri çözmedeki ve şüphelileri yakalamadaki anlaşılmaz yeteneğinden ötürü tanınmışlığı ile... ve ölüleri uyandırıp onlara kimin bunu yaptığını soran sessiz arkadaşının bir o kadar tanınmamışlığı ile
It all starts with getting the people that have a problem with each other in the same room and helping them solve their diff...
Hepsi insanların birbirlerinle sorunları olduğunu anlamakta yatıyor. Aynı odada onların sorunlarını çözmeler...
What would it solve?
Ne çözülürdü?
It's the job of cops, not physicists, to solve crimes.
Davaları çözmek polislerin işidir fizikçilerin değil.
Read the stories and writing in it do the exercises, solve the puzzles.
İçindeki yazıları, hikâyeleri okuyun alıştırmaları, bulmacaları çözün.
But there's a little play in the robbery charge, as long as it helps us solve a homicide.
Ama cinayeti çözmemize yardım ettiği sürece, hırsızlığın çok küçük bir yeri vardır.
it's fine 7136
it is 11007
it's not fair 795
it's friday 105
it's done 1271
item 93
it's been so long 173
it's cold 680
it is good 116
it's warm 139
it is 11007
it's not fair 795
it's friday 105
it's done 1271
item 93
it's been so long 173
it's cold 680
it is good 116
it's warm 139
it's over 4654
it's ok 4874
it's okay 22028
itchy 49
itis 22
it's me 10254
italy 247
italian 217
it was 5878
it's all right 8832
it's ok 4874
it's okay 22028
itchy 49
itis 22
it's me 10254
italy 247
italian 217
it was 5878
it's all right 8832
it's not 5855
itch 25
itself 24
it's about damn time 34
items 25
it's a boy 347
it's cool 1584
it's me again 322
it's only fair 72
it's a girl 287
itch 25
itself 24
it's about damn time 34
items 25
it's a boy 347
it's cool 1584
it's me again 322
it's only fair 72
it's a girl 287