English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ S ] / Sup

Sup translate Turkish

648 parallel translation
Will you sup here?
Yemeğinizi burada mı yersiniz?
- l will sup below.
- Aşağıda yiyeceğim.
This gentleman will sup with me.
Bu beyefendi bana eşlik edecek.
Some other time, or perhaps you would break your journey and sup with me tomorrow.
Belki başka bir zaman. Ya da yola ara verip yarın benimle yemek yiyin.
Come and have a little sup before you go.
Gel ve gitmeden önce küçük bir tek daha atalım.
I'll just take a little sup for me cold.
Nezlem için şundan bir yudum daha içeyim bari.
Will you sup with me tonight, Casca?
Benimle yemeğe gelir misin bu akşam Casca?
Hmm. I will not sup tonight.
Bu akşam yemek yemeyeceğim.
Come on, then, sup up!
Hadi, dik kafana!
Tom! Come and sup with me.
Gel bir çorba içelim.
Come, you sup with me.
Gel, çorba içelim.
Have a sup of gin with His Majesty's compliments.
Bir yudum al. Kralın iyi dilekleriyle.
Milord, will you sup with me tonight?
Bey'fendi, bu gece benim yerimde kalmak ister misiniz?
Unfortunate you could not sup with me.
Bende kalmamanız ne kadar üzücü.
- His sup...
- Malını...
I never sup after I dine.
Yemekten sonraları içmem.
Coming up for sup, Mr Heywood.
Bay Heywood geliyor. Efendim.
Have a sup of that.
Şundan bir yudum alın.
Let me, and let this dagger's point prick out his soft eyeball and sup with glee upon its exquisite jelly.
"Bırak ben yapayım, " bırak ta bu hançer o yumuşak gözüne saplansın... "... ve enfes peltesini neşeyle yudumlasın.
I'm the one who should be fed up sacrificing my last sup of black-market petrol to take you to school.
Üzgün olması gereken benim güç bela karaborsadan aldığım bir damlacık benzinimi seni okula götürmeye harcıyorum.
You don't offer us a bite or sup, and when we build a fire to cook, the place goes mad!
Bize bir lokma yemek ya da çorba ikram etmediniz, ve kendimiz yemek pişirmeye kalktığımızda ortalık çılgına dönüyor!
I'd like to see Sis. Sup. Eun-sun.
Başrahibe Eun-sun'u görmek istiyorum.
Sis. Sup. Eun-sun said so.
Başrahibe Eun-sun öyle söyledi.
Only you must do Sis. Sup. Eun-sun's laundry.
Yapman gereken tek şey Başrahibe Eun-sun'un çamaşırlarını yıkamak.
This is from Sis. Sup keep it with you.
Başrahibe bunu yanında götürmeni istedi.
"... ut intres sup tectum meum, sed tantum dic verbo, et sanibitur anima mea. "
"Tanrım, ben seninle aynı çatı altında beraber olacak kadar, değerli biri değilim, bunu biliyorum genede yalvarırım, yalvarırım bana o kelimeyi söyle, söyle ki ruhum huzura kavuşsun."
I paid the Happy Helping Hand adoption agency a visit, where several blue-haired ladies were only too happy to sup from my open palm.
"Happy Helping Hand" evlatlık kurumuna bir ziyarette bulundum. Oradaki bazı bayanları parmağımda oynattım.
Sup?
Sup?
- Sup, he's comin'around.
Sup, etrafımıza geliyor.
- Will you sup there? - I intend to.
- Yemeğe ona mı gideceksin?
Sweet maiden of the spit, grant now my boon, that I might sup upon suckling pig this noon.
Salyaların tatlı bakiresi, bana bu körpecik domuzdan bir parça Lütfet.
-'Sup?
- Ne haber?
Supe, you don't look so good.
Sup, iyi görünmüyorsun.
Yo, Supes.
Hey Sup.
Sup Chris.
Ondan Chris.
-'Sup, Sis?
- Naber kardeş?
I sup... I suppose it must be that.
Ben, ben sanırım öyle.
'Sup, niggah? Holy fucking West Hollywood.
Ne haber çocuklar?
'Sup, Mark! 'Sup, Joansy!
Naber Jonesy?
'sup?
Neler oluyor?
- Sup's opened it up.
Yönetici açtı.
'Sup?
Naber?
'Sup?
N'aber?
- It's all so slap bang.
- Şap şup işi bitir, hepsi bu.
Shoop, shoop, shoop.
Şup, şup, şup.
Forget shoop, shoop, shoop.
Şup, şup, şup işi de yattı.
Five hours from now, shoop, shoop, shoop!
Beş saat sonra, şup, şup, şup!
Shoop, shoop, shoop....
Şup, şup, şup...
Shoop.
Şup.
Hey, Supes!
Hey Sup.
'Sup?
Ben bundan sıkıldım.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]