English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ T ] / That'll be the day

That'll be the day translate Turkish

306 parallel translation
From this day forward it can be said that this is the birth of a 1000-year nation.
Bugünden itibaren bunun bin yıllık bir ulusun doğuşu olduğu söylenebilir.
But one day there'll be a shout at the dock And they'll ask "What was that shout?" And they'll see me smiling as I wash my glasses
Ama bir gün bir çığlık yankılanacak rıhtımda ve soracaklar, bu çığlık da ne ve görecekler bardakları yıkarken gülümsediğimi de ve soracaklar yüzündeki gülümseme niye.
That'll be just one day before the boys at the bank get their bonus.
Bankadaki çocukların ikramiyelerini almasından bir gün önceye geliyor.
They'll do all the same things to you... and you'll trail after them just like me... hoping they won't be so mean to you that day... or say something to make you feel so bad.
Aynı şeyleri sana da yapacaklar. Benim gibi peşlerinden sürüklenip sana karşı kötü davranmamalarını moralini bozacak bir şey söylememelerini dileyeceksin.
- You thinking? That'll be the day!
- Düşünüyormuş!
Hadn't been for that, I'd have had my four years of college, have a nice, soft job in one of those big bond houses, and I'd be eating lunch every day in the university club.
Onu yapmamış olsaydım, dört yıllık bir üniversite okur güzel bir işe, büyük bağ evlerinden birine sahip olur ve de her gün öğle yemeğimi üniversitenin kulübünde yerdim.
Oh, that'll be the day, son.
Gün bugündür, evlat.
That'll be the day!
"Ne demezsin..."
When they find him, we'll have to be able to prove... that we were here the day he died.
Onu bulduklarında, öldüğü gün burada olduğumuzu ispatlamalıyız.
I know it'll be a long time before you return to us, but remember all that Timmy and I live for is the day that you'll come back forever. "
Geri dönüşünün uzun sürebileceğini biliyorum, ama unutma ben ve Timmy'nin tek yaşama sebebi senin sonsuza dek döneceğin gün. "
That'll be the day!
O gün de gelecek!
On a day that pleases the King, you'll be taken to confess at Notre Dame, and from there to the Place de Grève, where you will be hanged on the city gallows.
Kral'ın belirleyeceği bir günde, Notre-Dame'ın kapısının önünde, ayaklarınız çıplak, boynunuzda ip olacak. Suçlu olduğunuzu kabul edeceksiniz. Sonra, meydandaki darağacında asılacaksınız.
And then that beast of a man interrupts the whole thing and tells me that I'll be a widow before the day's over.
Ardından da şu canavar kılıklı adam bütün mearasimi durdurup bana akşama kadar dul kalacaksın dedi.
General Mireau, who, by the way, will be personally observing the attack... has promised support from the 72nd by sundown tomorrow... which means, of course, that we'll have to hold all day.
General Mireau, ki kendisi yarın saldırıyı da bizzat izleyecek... 72nci alayın gün batımında desteğe geleceğine söz verdi... yani bütün gün savunmak zorunda kalacağız.
That'll be the day.
Bir gün o da olur.
That'll be the day.
Noel'i bekleseydin bari!
The day you understand that you love Marcello more than he does you'll be happy.
Marcello'yu ondan daha çok sevdiğinizi anladığınız gün mutlu olacaksınız.
That'll be the day.
Bu bir gün olacak.
- That'll be the day.
- O gün de gelecek.
- That'll be the day.
- Bırakın içsin canım.
- That'll be the day.
O günleri görecek miyiz?
That`ll be the day
- Tek derdin bu, değil mi?
That'll be the day.
Nerede o günler?
If we can keep the revolution alive, with that money, for just a day then I'll steal and cheat, and whore and anything else that must be done.
Eğer bu parayla devrimi ayakta tutabileceksek, bir gün bile olsun, bu durumda çalarım, aldatırım ve fahişelik yaparım ve yapılması gereken başka her şeyi yaparım.
Huh! That'll be the day.
Nerede o günler.
That'll be the day.
Boşuna hayal kurma.
That'll be the day.
Bir gün mutlaka olacaktır.
One day, when it'll be impossible you'll be devoured by the hungry, then we'll see that the lack of courage, the indecision...
Gün gelecek, bu mümkün olmayacak. Aç kalanlar seni yiyecek. İşte o zaman göreceğiz bu cesaretsizliği, kararsızlığı.
- That'll be the day.
- Ne güzel olurdu.
That'll be the day.
Belki bir gün.
- That'll be the day.
- Zamanı gelecek.
- That'll be the day.
- Bir gün eder.
That'll be the day when a pioneer can't stand something like that.
Bir öncü erinin böyle bir şeye katlanamayacağı bir gün olacak bu.
Yeah, that'll be the day.
Evet, bir gün bu olacak.
That'll be the day.
- Harika olurdu.
- That'll be the day.
- Bugün yapılacak.
That'll be the day.
Belki de bir dahaki hayatımda!
That'll be the day : When you're the fool!
Aptal olacağın gün bugün olacak.
That'll be the day.
Bu mümkün değil.
That'll be the day when a guy could fly.
Bir insanın uçması mümkün değil.
That'll be the day I call him chief, that will.
Onu şef olarak çağıracağım gün o gündür.
With the election day so close I want to reverse that, so that win or lose I'll be able to say later on :
Seçimlere bu kadar az kalmışken bunu değiştirmek istiyorum, sonuçta kazansak da kaybetsek de sonradan şunu söyleyebilmeliyim :
When they found you that day in the weeds, in pretty bad shape - - raped - - he said, "I hope she'll be okay. In any event, she probably got a big kick out of the whole thing."
Seni ormada bulduklarında, çok kötü durumdaydın, tecavüze uğramıştın.... o da "Eminim iyi olacaktır.... muhtemelen yaşadıklarından.... çok zevk almıştır" dedi.
That'll be the day.
Dünyada olmaz.
They can't grasp the idea that they'll be let out one day.
Bir gün serbest bırakılacaklarını anlayamazlar.
The day that you graduate, the minute you get your M.D., I'll marry you, and I'll help you, and I'll be with you as much as I can until then.
Mezun olduğun gün doktor ünvanını kazandığın an seninle evleneceğim. Sana yardım edip, yanında olacağım... gücümün yettiğince.
That'll be the day, the NYPD springing'for a ticket to Hong Kong, eh?
Bir gelecek, New York polisi, Hong Kong için bir bilet alacak öyle mi, yani, huh?
The day you put your ass on the line, that's the day you'll be a real reporter.
Evet, o güzel kıçını ateş hattına soktuğun zaman, gerçek bir muhabir olursun.
That'll be the day.
Hadi canım sen de.
That'll be the day.
Günü gelince bakarız.
He said, "That'll be the day," Mr. Flugleman.
"Günü gelince bakarız" dedi, bay Flugleman.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]