English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ T ] / That is a fact

That is a fact translate Turkish

2,161 parallel translation
That is a fact.
Bu bir gerçek.
That is a fact. If it is forced to, it will collapse, under the weight of the extra wages. Its workers will get laid off.
Eğer zorlarsanız, fazladan maaşların altında şirket çöker, işçiler işinden olur.
- That's a fact. - That is a fact.
- Kesinlikle.
What you don't seem to understand is that when you add together the golf cart that you drive around town, the super-fun fact that you mow lawns at my school, and your new land boat, well, I'd say you embarrass me a little.
Biliyor musun, anlamadığın şey şu : Senin süper eğlenceli bulduğun, golf arabasıyla kasabanın etrafında dolaşmayı okulumda çimleri biçmeni ve yepyeni tekne-evini ben biraz utanç verici buluyorum.
Pal, this is Saturday afternoon and I've no idea why I'm here with you, when in fact, I should be having fun with a beautiful girl on the only day-off that I get.
Bugün cumartesi öğlen vakti ve ve hiç bir fikrim yok neden burda olduğumdan, gerçek şu ki, bugün kızlarla vakit geçirmemiz gerektiğini düşünüyorum.
You know what? Aside from the fact that I'm a happily married man and that this is my son there's no way he and I could do that without crossing drumsticks.
Biliyor musun mutlu bir evliliğimin olmasını ve bunun benim oğlum olmasını bir kenara bıraksak bile çubuklarımızı birbirine değdirmeden bunu yapabilmemizin imkanı yok.
Regardless, that was over two hours ago, and it is now a scientific fact that you are hungry--bagel?
Hem o iki saat önceydi ve şu anda aç olduğun bilimsel bir gerçek. Simit?
Just the fact that you're finally graduating as a doctor is so important to him.
Şu da bir gerçek ki doktorluktan mezun olacaksın yakında onun için bu çok önemli.
Is this about the fact that you called Jasper sketchy?
Jasper'a sığ dediğin için mi?
A fact that is often overlooked.
Çoğu zaman gözden kaçan bir gerçek.
the fact of the matter is that "fag" is still defined in the dictionary as a pejorative term against homosexuals.
Asıl önemli olan sorun Puşt kelimesi hala sözlükte gaylere karşı hakaret olarak yer alıyor.
Is there anything else to support... the fact that he actually has a bomb in there?
Gerçekten bomba olduğunu destekleyici başka bulgular var mı?
Because you just don't want to face the fact That you spent four years in journalism school Only to work in a dank bar that is nothing like coyote ugly
Çünkü bana Coyote Ugly'le uzaktan yakından alakası olmayan bir barda çalışmak için dört yıl gazetecilik okuduğumu kimsenin hatta kendi annemin bile aptal bloğumu okumadığını son yattığım adamın eşcinsel ve evli olduğunu büyük ihtimalle şişko ve yalnız öleceğimi kedilerimin yüzümü yiyeceğini, bu yüzden kimliğimi teşhis etmek için diş kayıtlarıma bakmalarının gerekeceğini ve bu acıklı varlığımın tek tesellisinin çok tatlı fazladan çekilmiş beş dakika uyku olduğunu yüzüme söylemiyorsun.
- Nothing is going on... Except for the fact that you won us a blue ribbon award For academic excellence!
- Akademik başarı olarak bize mavi madalya kazandırdığın gerçeği haricinde bir şey olduğu yok!
It is a fact that every human body has at least nine "holes".
Her insanda en az dokuz delik vardır.
Also from committeeman Yuhn Ki Hoon's assassination to now, the fact that there's an information leak is a bigger problem.
Komite üyesi Yeon Gi Hoon da öldürüldü. Bilgi sızıntısı olması da çok büyük bir problem.
I can't stand the fact that the person who killed all the people... that have made a relationship with me, and made them suffer... is alive.
Tanıdığım bütün insanların ölmesine ve acı çekmelerine sebep olan insanın hayatta olmasına katlanamıyorum.
And that, too, is a fact.
Bu da başka bir gerçek.
- I think the fact that you picked up a transmission is very interesting.
Bence şu acil durum mesajı aldığını söylediğin hikâye çok ilginçti...
That is, in fact, a bucket.
Harbiden kova.
You've been lying to me for years and the fact of the matter is is that if you would have been man enough to admit that you were a pool boy
Yıllardır bana yalan söylüyordun ama sonradan ortaya çıktı ki, erkekliğine yediremediğin için, havuz temizleyen adam olduğunu söylemekten utandın.
The fact is that you perform the work of a doctor, and you didn't even graduate from kindergarten.
Bu doktorluk mevzularına gelmişken acaba sen ana okuluna gittin mi? Gitmedin di mi?
This reminds me of an article I once read in Advertising Age, which talked about the fact that a loss in a firm's brand assets is negatively correlated with increased market valuation.
Bu bana reklamcılık yıllarında okuduğum bir makaleyi anımsattı. Konusu, bir firmanın sabit mal varlığını kaybetmesiyle birlikte değerinin artan pazar ortamındaki ilişkisini anlatıyordu.
Our thankfulness at the escape of our army and so many men, whose loved ones have passed through an agonizing week must not blind us to the fact that what has happened in France and Belgium is a colossal military disaster.
Sevenlerinin zor bir hafta geçirdiği askerlerimizin ve ordumuzun kurtuluşuna olan minnettarlığımız Fransa ve Belçika'da olanların çok büyük bir askeri felaket olduğu gerçeğine karşı gözümüzü kör etmemeli.
As a matter of fact, don't you think that pasty is one of these things which are evidence for the common origin of our nations?
Nitekim, mantının bizim ulusların ortak kökeninin delili olduğunu düşünmüyor musun?
Please tell me what it is your daughter has In her brain that won't let her accept the fact That you can pay a bill with cash?
Lütfen bana kızının kafasının faturayı nakit ödemesi gerektiği gerçeğini aldığını söyler misin?
Not just in terms of the fact that it was a homicide, but the timing is extremely curious.
İşin cinâyet oluşunu bir yana bırak zamanlama son derece merak verici.
Due to the fact that in such a case the plutonium, which is extracted in the reprocessing process could escape, and be used for fabricating bombs.
- Yeniden işleme sürecinde çıkarılan plütonyum kaçırılabilir, ve bomba imalatı için kullanılabilir.
Is that a fact.
Gerçekten mi?
If we're gonna get married, you'd better accept the fact that Chloe is an important part of my life a very important part of my life and I will not choose sides!
Eğer evleneceksek, Chloe'nin hayatımın önemli bir parçası olduğu hayatımın çok önemli bir parçası olduğu ve ikiniz arasında seçim yapmayacağım gerçeğini kabullensen iyi edersin.
People think of it as being a scourge of the Middle Ages that somehow went away and was cured by science, but the fact of the matter is it's never gone away.
İnsanlar bunun bir şekilde uzaklaştırıldığı ve bilim sayesinde tedavi edildiği Orta Çağ'ın bir musibeti olduğunu düşünürler. Ancak işin aslı o ki, hiçbir zaman kaybolmadı.
You know, apart from the fact that she's a hideous mythical beast, she is stunningly attractive.
Onun iğrenç bir canavar olduğunu göz ardı edersen aslında o gayet çekici bir kadın.
The fact that you and I have a hard time... letting another person... hang out with us is... unhealthy for us, I feel.
İkimizin zor bir dönemden geçmesi gerçeği başka birisinin bizimle takılması bence bize zarar veriyor.
Maybe, but that doesn't change the fact that I think our daughter is a total pain now.
Belki öyleyizdir ama artık tam bir uyuz olduğunu düşündüğüm gerçeğini değiştirmez.
- Do I have to? I told you, the fact that you were scared is a good thing.
Sana söyledim, seni korkutan gerçek iyi bir şey.
Well, it is an unassailable fact That, as a recreational activity, Mountain-climbing appeals chiefly to lunatics,
Dağ tırmanışı gibi yaratıcı aktiviteler riski seven deliler intahara meyilli insanlar ve İngilizlerin ilgisini çeker.
Now, that may be unfortunate, But it is a fact.
Bu belki talihsizlik olabilir ama bir gerçek.
Is it possible that he was not in fact a butler?
Gerçek bir uşak olmadığını düşündün mü hiç?
The fact that you yet walk among the living is a marvel in itself.
Aslında şu an yürüyebilmen bile bir mucize.
In fact, I think that would be How it would prove to be a horrible idea, Is if we talked about it afterwards.
Aslında eğer sonradan bunun hakkında konuşursak, ne kadar korkunç bir fikir olduğunu kanıtlayabileceğimi düşünüyorum.
The fact that you decided to cohabitate is not exactly a spoiler.
Birlikte yaşamaya karar vermiş olmanız pek de spoiler sayılmaz.
When we were tracking down a lead for the comic, which was the truth and totally still is the truth, her and I got to talking about the fact that she was really stressed out about being on the road for so long, and I guess I got caught up in my own stuff so much that I didn't realize she'd gotten so close to me.
Çizgi romanı ararken biz konuşuyorduk ve hepsi gerçekten doğru uzun zamandır yollarda olması ve stres altında olması nedeniyle sanırım birbirimize biraz fazla yaklaştık.
- The fact is, is that... women still earn 70 cents to every dollar that a man does for doing the same job.
İşin gerçeği, kadınlar hala erkeklerin 1 dolar kazandığı aynı işi 70 kuruşa yapıyor.
I know this is probably a gut reaction to everything that we just went through. But the fact that we are a sitting here, I mean, here in this place, it has to mean something, doesn't it?
Bunun, yaşadıklarımızdan sonra içgüdüsel bir tepki olduğunu biliyorum ama burada oturuyor olmanın, yani bu yerde bir anlamı olmalı, değil mi?
As crazy as it is, I can handle the fact that you are a vampire.
Ne kadar çılgın olsa da, senin aslında bir vampir olduğun gerçeğini kaldırabilirim.
Well, between Emily corroborating That he was the one that called the cops at the museum, the fact that the rest of Fisher's crew is back in prison, uh, more or less a year, give or take, less with good behavior.
Emily'nin müze soygununda polisi arayanın o olduğunu söylemesi ve Fisher'ın ekibinin geri kalanının hapse döndüğünü düşünürsek, aşağı yukarı bir yılda çıkar.
I appreciate the fact that you're a concerned father... is remembering when you were a teenage boy.
Çocuğu için endişelenen bir baba olmanızı anlıyorum... Ergen bir kızın babası olmanın en kötü kısmı ergen bir erkek olduğun zamanları hatırlamaktır.
Is that a fact?
- Bu doğru mu?
Is that a fact?
Bu doğru mu?
Malory : but, lana, think of the nocent lives you'll be saving And also the fact that this is a direct order.
Lana kurtaracağın onca masum insanın hayatını düşün ve üstelik bu direk bir emirdir.
The simple physical fact is that if you don't have fissile material- - either highly-enriched uranium or plutonium, for example- - then you cannot have a nuclear weapon.
Tek gerçek şudur ki,... eğer bölünebilen maddeniz ya da yüksek içerikli uranyum veya plütonyumunuz yoksa,... nükleer silah yapamazsınız.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]