The whole translate Turkish
62,106 parallel translation
We can go anywhere else in the whole universe, but we can't go home, honey.
Koca evrende her yere gidebiliriz ama eve gidemeyiz tatlım.
And that was the whole problem.
Ve bütün sorun buydu.
I tell you, girls, when you're out there in the black, pulling hard 20Gs, and the whole boat is vibrating underneath you, about to shake herself apart...
Sana söylüyorum kızlar, karanlıkta dışarıdayken Zor 20Gs çekerek, Ve tüm tekne titreşiyor altınızda,
We got ID scans for the whole lot of them.
- Elimizde hepsinin kimlik taraması var.
So we cut off all the heads. Rule the whole system.
Öyleyse hepsinin kellesini uçurup bütün sistemi yönetelim.
The whole Dolly, Sadie situation.
Dolly-Sadie meselesi.
Well, I'm just playing out the whole story here.
Hikayeyi kafamda canlandırıyorum.
And now, just because you can't have what you want, the whole world should burn?
Şimdi de, sırf sen istediğini elde edemiyorsun diye, tüm dünya yanmak zorunda, öyle mi?
You know you should probably stop, but it's the most intense feeling in the whole world that you can't help but look.
Gözünü ayırman gerektiğini bilirsin ama öyle yoğun bir histir ki bakmadan da edemezsin.
I thought about you the whole time.
Sürekli seni düşünüyordum.
You know, the whole "letting go" thing.
Şu bırakma meselesini.
The whole reason that Gilfoyle and I stayed up for 48 fucking straight hours was to decrease server load, not keep it the same.
Bu yüzden Gilfoyle ve ben 48 saattir sunucu yükünü hafifletmek için ayakta duruyoruz. Aynı tutmak için değil.
Ordinarily, I loathe coming to China, but when you close a deal like that, it makes the whole trip a delight.
Normalde, Çin'e gelmekten nefret ederim ama böylesine bir anlaşma söz konusu olunca bütün gezi güzel geçiyor.
I want you to take the whole 12 bars and then cut loose with a wail.
Başta 12 notaya da basmanı sonra da bağırtmanı istiyorum.
I mean, really, I was very blah about the whole thing.
Demek istediğim, aslında, her şey hakkında çok felaket gibiydim.
And now we have to pluck the fuse out of the fucker before the whole thing blows up in our faces.
Ve şimdi sigortayı lanetten çıkarmalıyız Her şey yüzümüze patlar önce.
I'm cursing the whole fucking thing.
Tüm bu sikik şeyi lanetliyorum.
Looks like they've taken over the whole goddamn base.
Görünüşe göre bütün lanet üssü ele geçirmişler.
You can peel the whole face in one go.
Tüm yüzü soyabilirsiniz tek seferde.
The whole face.
Bütün yüz.
The whole city... no, the whole country... watches her show.
Hatta bütün ülke o kadının programını izliyor.
Maybe they were here the whole time and we just didn't notice.
Belki de hep buradalardı ama biz fark etmedik.
You come back, make nice, do the whole mother / daughter bonding thing, and then pull this scam.
Anne-kız ilişkilerini güçlendiriyorsun ve bu numarayı çekiyorsun.
You know, the whole cutting off your face. Ah.
Suratını kesip çaldığım için mesela.
I told you the whole estate was abandoned... can you believe it?
Buranın tamamen terk edildiğini söylesem inanabilir misin?
He witnessed the whole thing.
Her şeye tanık olmuş.
And you're not gonna believe this, but the people responsible are this shadowy organization that run the whole of Gotham, they're, they're called...
Ve inanmayacaksınız ama kaçıranlar bütün Gotham'ı yöneten gizli bir örgüt. - Adları da...
But, honestly, the whole argument is moot at this point.
Fakat doğruyu söylemek gerekirse tüm sav bu noktada tartışmalı hâle geliyor.
And after what we tried to pull, the whole city's gonna be gunning for us. Hell, I'm surprised the cops haven't busted down our door already.
Polislerin çoktan kapımıza dayanmamasına şaşıyorum.
Listen, I know there's no coffee on your Earth'cause of the whole Blight thing or whatever, but this... this is just an absurd amount of coffee you're bringing back to your Earth.
Dünyanızda bitki hastalığı olayı yüzünden kahve olmadığını biliyorum ama bu kadar kahve de biraz fazla.
You were planning this the whole time. Yes.
- Başından beri planın buydu.
The whole city?
Bütün şehir mi?
I don't think he can come out because he doesn't have the whole Stone.
Taşın tamamı olmadan çıkabileceğini sanmıyorum.
That's the whole gag'cause he can't play the piano.
Bütün espri de bu zaten, piyano çalamıyor.
You brought the whole team this time.
Bu sefer bütün takımı getirmişsiniz.
I searched the whole building.
- Tüm binaya baktım.
You swear to tell the truth, the whole truth, and nothing but the truth?
Gerçeği en ufak ayrıntısına kadar, değiştirmeden anlatacağınıza yemin ediyor musunuz?
At this rate, it won't be long before the whole thing burns down.
Böyle giderse tüm binanın kül olması fazla sürmez.
The whole team's working on this.
Bütün takım bunun için çalışıyor.
I saw the whole thing on the security monitors.
Tüm olanları güvenlik kamerasından izledim.
I looked into his mind and I saw the whole thing.
Zihnine baktım ve her şeyi gördüm.
Use the whole can, children.
Bütün kutuyu boşaltın, çocuklar.
Isn't that the whole reason we came here in the first place was to get this woman out of my head?
İlk başta buraya gelmemizin tek sebebi şu kadını kafamdan atmak için değil miydi?
So unless you want to call the whole thing off, blood is on your hands, too.
Her şeyi bırakmamı istemiyorsan, kan senin de ellerine bulaşıyor.
They're the only players in this whole goddamn game that didn't do any of the bad stuff.
Bütün bu lanet olası oyunun tek oyuncuları bunlar Bu kötü şeyler yapmadı.
You know, this whole job would've been a lot easier if you hadn't designed sloppy services in the first place.
En baştan yarım yamalak servislerle düzenlemeseydin işler daha kolay olurdu, biliyorsun değil mi?
I had a whole tutorial with the Grim fuckin'Reaper, so I think I know a thing or two.
Siktiğimin Azrail'i bana özel ders verdi ya birkaç şey öğrendim galiba.
This isn't the Court as a whole.
Divan'ın tamamı değil.
I can only vibe what Barry saw, and a ticker on the side of a bus stop doesn't give us a whole lot of info.
Ben sadece Barry'nin gördüklerine vibelayabiliyorum otobüs durağının yanındaki bir haber şeridi de fazla bilgi vermiyor.
Okay, so other than Savitar taking scaring-the-bejeezus-out-of-us to a whole new level, did we actually learn anything?
Pekala, Savitar'ın ödümüzü iyice koparmasından başka bir şey öğrenebildik mi?
Guess the inside of Damon's head looks a whole lot like the outside.
Sanırım Damon'un zihninin dışarıdan hiçbir farkı yok.