English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ T ] / Touch it

Touch it translate Turkish

5,758 parallel translation
I can't touch it!
Ben de elleyemem.
Don't touch it!
Sakın dokunma!
Nobody touch it!
Kimse dokunmasın!
Touch it!
dokun!
- No, don't touch it!
- Hayır, dokunma!
- Can we touch it? - Oh, what do you think?
- Dokunabiliyor muyuz?
You do something else with that cos I'm not gonna touch it.
O elindekini alıp başka bir şey yap çünkü ben el sürmeyeceğim.
And nobody can touch it?
Yani kimse ona dokunamaz.
No-one else is going to touch it until they have to.
Kimse, sahip olana kadar bir şeye dokunamaz.
Margot, don't touch it!
- Margot, dokunma.
You cannot touch it.
Taşa dokunma!
Is that the shirt that changes colors when you touch it?
Bu o dokununca renk değiştiren tişört mü?
- Don't touch it.
- Dokunma bakayım.
Just fucking touch it, Alex. Jesus Christ.
- Dokun işte amına koyayım ya.
We can almost touch it.
Neredeyse çarpabilirdik.
- Oh, yes, thank you. Don't touch it.
- Tabii, teşekkür ederim.
Don't touch it, Jane.
- Sakın dokunma. - Dokunma Jane.
Nope. We're not supposed to touch it if there's any left over, either.
Arta kalan olsa bile dokunmamamız gerekiyor.
Touch it everywhere.
Her yerine dokun.
- Should I touch it?
- Dokunayım mı?
Don't touch it.
Sakın ona dokunma.
You want touch it?
Dokunmak ister misin?
Can you tell me where your femur is so I don't touch it?
Kırığın nerede söyler misin, dokunmayayım ben de?
Ahh! I didn't touch it.
Ben bir şey yapmadım!
- Don't touch it.
- Dokunma ona.
Elena, don't touch it.
Elena, dokunma.
When shit really hits the fan and the military can't touch it, they give us a call.
İşler karışıp ordu müdahale edemediği zaman bizi ararlardı.
I'll have my people get in touch with yours... and it's all good.
Bizim elemanlar, sizinkilerle görüşür. Her şey güzel olur.
Touch the contact behind the ring... it delivers 50,000 volts.
Yüzüğün arkasındaki düğmeye basınca elli bin voltluk elektrik veriyor.
And I realized it had been far too long since I'd seen this family. And I've been out of touch.
Ve bu aile ile görüşmeyeli uzun zaman olduğunu farkettim.
At this moment, it's touch-and-go.
Şu anda, mümkün ama kesin değil.
- Gorgeous. It's gorgeous. - Don't touch me.
Harikayım, dokunma bana.
I get to touch people's lives with what I do and it keeps me going and I love it and I think if you give it a shot, you might love it too.
Yaptığım işle insanların hayatına bir şey katıyorum ve devam edebilmemi sağlayan şey bu ve buna bayılıyorum. Bir şans verirsen sen de sevebilirsin bence.
Stop it, don't touch me!
Kes şunu, dokunma bana!
Touch me again and you will regret it.
Bir daha bana dokunursan pişman olursun.
I know once you touch a powerful gem, it becomes forever a part of you, good and evil.
Sadece bir kez güçlü bir taşa dokunduğun zaman iyisiyle kötüsüyle sonsuza kadar bir parçan olduğunu biliyorum.
That's it, touch her hair.
İşte bu, onun saçına dokun.
Mmm... Well, it's actually kind of touch-and-go, so...
Şey, aslında durumu biraz belirsiz.
I wasn't kidding when I told you I had a shotgun, and I'm not going to use it to kill you... but if you touch that girl one more time,
Tabancam olduğunu söylerken şaka yapmıyordum ama seni öldürmek için de kullanacak değilim. Şayet bu kıza bir daha elini sürersen ayak bileklerini keserim.
It's hard when you can't touch the person you want to because -
Dokunmak istediğin kişiye dokunamamak çok zor, çünkü...
If I'm right, when I touch this box, it'll trigger another memory from some alternate me's life.
Eğer haklıysam, bu kutuya dokunduğumda, alternatif hayatta ki benim diğer hafızamı tetikleyecek.
- You made it my business when you lost touch with reality in front of my daughter.
- Kızımın önünde, gerçeklikle bağınızı kopardığınızda, bu beni ilgilendirir oldu.
Turn it on and touch the screen.
Telefonu açıp ekrana dokun.
Okay, don't touch that. There's hair in it.
- Şuna dokunmayın.
Yeah, you don't wanna touch that thing. It's a fucking death trap.
O şeye dokunmak istemezsin, resmen ölüm kapanı gibi bir şey.
Will die regretting it. We'll be in touch, judith.
Haberleşiriz, Judith.
I wonder if you might not bellow it just a touch louder.
Bunu daha yüksek sesle söyleyemez misin diye merak ediyorum.
It's forbidden to touch.
Dokunmak yasaktır.
It always looks a touch ungrateful.
Hep biraz nahoş gözükür.
When you pick up a fossil, and you're the first ever human being to touch the remains of that organism, It's a remarkable feeling.
Bir fosil aldığınızda ve o organizmanın kalıntısına dokunan ilk insan olduğunuzda bu olağanüstü bir histir.
Had I this cheek to bathe my lips upon... this hand, whose touch, whose every touch... would force the feeler's soul to the oath of loyalty... this object which takes prisoner the wild motions of mine eye... and fixes it only here, should I, damned then... slaver with lips... as common as stairs that mount the capital... it were fit all the plagues of hell... should at one time encounter such revolt.
eğer bu yanak dudaklarımın üzerini ıslatsaydı, bu el her dokunuşuyla, sadakat yemini etmesi için ruhumu zorlasaydı, gözlerimi vahşi bir şekilde esir alan bu gaye, sonra beni lanetleseydi, ağzının suyu akarak kapital dağının merdivenlerini çıkması gibi cehennemin en uygun isyankar karşılaşması olurdu..

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]