Imkanı yok translate English
3,975 parallel translation
Hayır. Bunu yapmamın imkanı yok!
There's no way I'm doing that!
Petrol işinde monopoly olmasının imkanı yok.
There's no way to have a monopoly in the oil business. It's too goddamn big.
Noktaları birleştirmenin imkanı yok.
There's no way to connect the dots.
Kayıt cihazında onu yenmemin imkanı yok.
There's no way I beat him to that recording now.
Onun bunu yapmasının imkanı yok..
There's no way that I...
Mucize olmazsa onu yakalamamızın imkanı yok.
There's no way we can catch him by surprise.
Bunun imkanı yok.
Well, that's not possible.
Fark etmez çünkü buradan canlı çıkmamızın imkanı yok.
Well, it doesn't matter because there's no way we're gonna make it out of here alive.
Bu adamın tek başına gitme imkanı yok.
There's no way this dude's gonna roll over on his own flesh and blood.
Onun bu şekilde koşabilmesinin imkanı yok.
There is no way that he could run like that.
Bu ev haciz mal olsa bile bu fiyata satılmasının imkanı yok.
There is no way that this house will sell at this price. Even if it's foreclosure.
O adamı dövmesinin imkanı yok.
There is no way he could have beat up that man.
Patlayıcı alanından kaçıp gitmenizin imkanı yok.
You won't make it past the blast radius.
Karşıya sallanmamızın imkanı yok.
No way to swing over.
Doğumgünü ayının başlangıcı kötü olmasının imkanı yok, derim.
Not a bad way to kick off your birthday month, I'd say.
Benim evlatlık çocuğum olmasının imkanı yok.
There's no way he could be my foster son.
İmkanı yok... imkanı yok.
It doesn't make sense. It doesn't make sense.
- Bu gelenin karides olmasına imkan yok!
Come on! No way this is the shrimp.
Bu gelenin karides olmasına imkan yok!
No way that's the shrimp.
Beni yakalamalarına imkan yok.
There's no way they can catch me.
- Hayır. Onun yapmasına imkan yok.
There... there's no way he could have.
İmkanı yok.
- That's crazy!
Yani bu korkunç şeyi yapabilmesine imkan yok.
So there's no way she could have done this terrible thing.
" Kampa kadar tüm yol boyunca beni taşımana imkan yok.
" There's no way you're gonna- - you're gonna carry me all the way to this camp.
Oraya gidebilmeme imkan yok.
This is a dead end for me.
Özür dileyeceğini mi sanıyorsun? İmkanı yok!
Think he'll apologize?
Hayır, hayır, hayır, imkansız! İmkanı yok!
No way!
- İmkanı yok.
- Us? - No way.
İmkanı yok.
No way.
İmkanı yok, olmaz.
No way, no how.
Bu tip şeyler yetenekli bir insanda olur. Hata yapmanıza imkan yok.
If you take these into account, you won't make huge mistakes.
İmkanı yok.
No damn way.
Paul'un kaçırma olayının bir parçası olmasına imkan yok.
There's no way Paul was part of a kidnapping.
Benimkilerde de ön sağ kanata yakınlardı. Hayır. Ön saflarda olmalarına imkan yok.
Mine said they were near the front of the right... there's no way they'd be on the front lines.
Ziva'nın bütün günü internet kafede geçirmesine imkan yok.
There's no way Ziva spends all day at some Internet cafe.
İmkanı yok.
Uh, uh-uh, no way.
İmkanı yok.
Oh, impossible.
Sana karşı bıçak çekerken hiçbir şey hissetmemelerine imkan yok.
It's not like they felt nothing when they turned their swords on you.
Çocuklarımızın saygı göstermesine imkan yok, değil mi?
It's no way to show respect for our boys, is it?
Bilsin veya bilmesin önemi yok çünkü Edward Darby haberi olduğunu belirttikten sonra Bay Specter'ın mesul olmasına imkan yok.
And whether he knew or not is irrelevant, since Edward Darby stipulated that he knew, making Mr. Specter liable anyway.
Gençlerin tam olarak öldüğü saati bilmiyoruz. Ama o saatte Oliver'in Medisonus'ta olmasına imkan yok.
We don't know when the kids died, but it's unlikely that Oliver would make it to Medisonus.
Ama saatlerce analog ses kaydı var ve süreci hızlandırma imkanım yok.
But I have hours of analog audio and no way to speed up the process.
Doğrulama kodu yoksa, erişim imkanı da yok.
No authentication number, no access.
Bir çok insan evini kaybediyor. Evde hayvan beslemenin imkanı bile yok.
Lots of people losing their houses, no way to take care of their pets.
- Hayır hayır, bu olamaz. İmkanı yok.
no no you can't be. there's no way.
Pelant'ın bu şeyi geçmesine imkan yok.
There is no way that Pelant is hacking through this thing.
Hayır imkanı yok.
Nah, no way.
- İmkanı yok.
Not a chance.
Gerçekte ne olduğunu bulmasına imkan yok.
No way she finds out what really happened.
Yakın bir zamanda buradan kaçmana imkan yok.
No way you're getting out of here any time soon.
- İmkanı yok.
No way. No.
imkânı yok 55
yoko 23
yokohama 35
yok artık 174
yokum 65
yok ya 124
yoksa 930
yok öyle bir şey 68
yoksa sen 40
yok ol 36
yoko 23
yokohama 35
yok artık 174
yokum 65
yok ya 124
yoksa 930
yok öyle bir şey 68
yoksa sen 40
yok ol 36
yok mu 410
yoksa ben 17
yok ki 29
yok daha neler 57
yoktur 42
yok birşey 158
yok canım 523
yoksa ne olur 26
yok bişey 18
yok oldu 57
yoksa ben 17
yok ki 29
yok daha neler 57
yoktur 42
yok birşey 158
yok canım 523
yoksa ne olur 26
yok bişey 18
yok oldu 57
yoktu 131
yok bir şey 967
yok musun 43
yoksa ne 75
yok et 47
yok yahu 26
yoksa seni öldürürüm 37
yoksa o 24
yok etmek 16
yok hayır 73
yok bir şey 967
yok musun 43
yoksa ne 75
yok et 47
yok yahu 26
yoksa seni öldürürüm 37
yoksa o 24
yok etmek 16
yok hayır 73