Imkânı yok translate English
1,827 parallel translation
Üzgünüm, imkânı yok.
Sorry.
Ondan gerçeği öğrenmemizin imkânı yok.
No chance of the truth from this lot.
100 milyon kişiyi Doğu Sahili'nden boşaltmanın imkânı yok.
There's no contingency to evacuate 100 million people from the East Coast. Sir...
Yok, imkânı yok.
No. No, not a chance.
Onu avlamanın imkânı yok!
There's no way you shot that!
Bazı lekeleri çıkarmanın imkânı yok.
Some stains you never get out.
Tarihleri karıştırmış olmalısın, çünkü sekiz hafta olmasının imkânı yok.
You must have got the dates wrong, cos there's no way you're eight weeks.
Artık imkânı yok onu durduramayız.
There's no way we can stop it now.
Yani, Ban'ı kötülememin imkânı yok, çünkü neticede siz benim ortağımsınız.
There's no way I would disparage Ban because, again, at the end of the day you are my partner.
Doğru düzgün oturmanın imkânı yok. Onları bir yerde tutmak için hiçbir iç çamaşırı bulunmamış.
There's no good way to sit, no underwear that's been devised to hold'em effectively in place.
Bill Marsh'ın amigonun tekinin Lancer futbolunu mahvetmesine izin vermesinin imkânı yok.
There is no way that Bill Marsh is gonna allow some cheerleader to destroy Lancer football.
Yani bu işin peşini bırakmamın imkânı yok.
There's no way in hell, I'm letting it go.
Yani, lazımlık temizleyip çarşaf değiştirmek bulabilecekleri en iyi işmiş. İstedikleri iş değil diye bırakmalarının imkânı yok.
The workup we did on both these guys shows a failure to graduate high school, with very limited work experience, so scrubbing bedpans and changing sheets is about the best they could hope for.
Charlie, imkânı yok.
Charlie?
- Hayır. 4 çocuğu imkânı yok evlat edinemeyiz.
No way we can adopt four kids.
Pompalının saçmalarını da eşlemelerine imkân yok, tamam mı?
And there ain't no way they're gonna match up a shotgun pellet. Okay?
İmkânı yok.
There's no way.
- İmkânı yok.
No way.
İmkânı yok. Yaşamayı gayet seviyorum ben.
I-I enjoy breathing way too much.
Cidden diyorum karımın beni öldürmek istemesine imkân yok.
I'm telling you, There's no way my wife is trying to kill me.
O zaman nasıl hissettiğimi bilmenize imkân yok.
Okay, then you can't possibly know how I feel.
İmkânı bile yok, arkadaşım.
Fat chance, buddy.
İmkânı yok.
No way.
Onu geçmemin imkânı bile yok.
Ain't no way I'm getting passed him.
- İmkânı bile yok.
No way.
Hayır, almayayım. İmkânı bile yok.
No, thank you.
Seni vurduğu için ona vermek istediğim onca yıl hapis cezasıyla bize yardım etmeyi istemesine imkân yok.
There's no way she's going to want to help us, not with all the years that I'm throwing at her for shooting you. There's nothing more important than punishing someone who shoots a cop. Then cut her a deal.
Nereden duydunuz bilmiyorum ama onun bize neler anlattığını bilmenize imkân yok.
Sorry, I don't know who told you that, but you've no idea what she told us or not.
İmkânı yok.
Not a chance.
Bu yaratıkları buradan çıkartmanın imkân ve mümkünatı yok.
There's no chance whatsoever of you getting those creatures out of here.
Fakat ona yardım edebilecek kaynak ve imkânımız yok.
Well, we don't have the resources or capabilities to help her.
İmkânı yok Frank.
No way, Frank.
İmkânı yok.
That's not possible.
Birisinin bunu yapma imkânı kesinlikle yok.
There's no way any human being could have actually done this.
İmkânı yok, ama bu o.
It can't be possible, but it's him.
Şu günden sonra bizi ebeveyn olarak istemesine imkân yok.
There's no possible way she wants us as the parents after today.
- İmkânı yok.
- No way.
Yaşamasına imkân yok.
That's no way to live.
İmkânı yok, oraya sığmaz.
No way she's going to fit in there.
Onu yakalamamıza imkân yok ve o da bunun farkında. Bir şeylerin yanlış olduğunu biliyordum.
There's no way we can catch him, and he knows it.
Buna imkân yok.
TThis is no way.
İmkânı yok, dostum!
No way, my friend.
Bizi içeri almasına imkân yok.
There's no way he's letting us back in.
İmkânı yok.
No way, man.
Bunu alabilmesinin imkânı yok.
There's no way she could afford these.
Peki. Bu şüphe uyandıracak kadar iyi bir şey ve benim bunu yutmama imkân yok.
That is suspiciously good news, that is in no way convincing me.
- 30 dakikada yaparım. Bak, sen organlarla uğraşırken spinal zarar görmeye başlar. İmkânı yok.
There's no way.
Buranın esrar yetiştirilen bir yer olmasının imkânı yok.
( dogs barking, child shouts indistinctly )
20 dakika içerisinde Washington'dan Chicago'ya gitmene imkân yok.
You definitely could not have made it to Chicago from DC in twenty minutes.
Faturanın zamanının geçmiş olmasına imkân yok.
The gas bill cannot be overdue.
Siz öleceksiniz de, benim bakmam gerekecek de... İmkânı yok.
The odds of you guys dying and needing me as a guardian, those chances are, like, 5 % at most.
imkanı yok 151
yoko 23
yokohama 35
yok artık 174
yokum 65
yok ya 124
yoksa 930
yok öyle bir şey 68
yoksa sen 40
yok ol 36
yoko 23
yokohama 35
yok artık 174
yokum 65
yok ya 124
yoksa 930
yok öyle bir şey 68
yoksa sen 40
yok ol 36
yoksa ben 17
yok mu 410
yok ki 29
yok daha neler 57
yoktur 42
yok canım 523
yok birşey 158
yoksa ne olur 26
yok bişey 18
yok oldu 57
yok mu 410
yok ki 29
yok daha neler 57
yoktur 42
yok canım 523
yok birşey 158
yoksa ne olur 26
yok bişey 18
yok oldu 57
yoktu 131
yok bir şey 967
yok musun 43
yoksa ne 75
yok et 47
yok yahu 26
yoksa o 24
yok etmek 16
yoksa seni öldürürüm 37
yok hayır 73
yok bir şey 967
yok musun 43
yoksa ne 75
yok et 47
yok yahu 26
yoksa o 24
yok etmek 16
yoksa seni öldürürüm 37
yok hayır 73