Aynı zamanda translate Spanish
17,350 parallel translation
Aynı zamanda üvey kardeşim.
También es mi medio hermano.
Aynı zamanda örtbas konusunda dikkatsiz hareket eden biri.
Y una persona descuidada en el encubrimiento.
Ama aynı zamanda doğru.
Y además, es verdad.
Bu cihaz yalnızca bir saat görevi görmüyor aynı zamanda Geçit'e güvenle ulaşmanızı sağlayacak bilgiler içeriyor.
El dispositivo no solo actúa como una pieza del tiempo también contiene toda la información que necesitarán para recorrer Gateway con seguridad y eficiencia.
Aynı zamanda da tek çıkış yolu.
Es también el único camino hacia arriba.
Ben aynı zamanda Amerika Devlet İlkeleri dersini de alıyorum ama Olivia sadece Amerikan tarihi.
También curso Principios del Gobierno Estadounidense, pero Olivia, solo cursa Historia Estadounidense.
Delice ve berbat ama aynı zamanda hayranlık uyandırıcı.
Y eso es... loco y jodido y... también es un poco asombroso.
İyi de bir aşçı aynı zamanda.
Al igual que un buen chef.
Fakat bu aynı zamanda... But the same principle can be applied... karakterimizi yontmakla ve dinsel yaşamımızı yoğunlaştırmakla da alakalıdır.
Pero el mismo principio se puede aplicar a la escultura de nuestro carácter... y a profundizar nuestra vida espiritual.
Aynı zamanda cinayet silahının bıçak olduğunu iddia ediyoruz.
También estamos alegando que el arma del crimen fue el cuchillo.
Aynı zamanda O.J.'nin arka koltukta oturduğunu ve kafasına silah dayadığını öğrendik.
Se nos dice, también, que O.J. está sentado en el asiento trasero, con un arma contra su cabeza.
Aynı zamanda görünüşünüzü biraz yumuşatabilirsiniz.
También podrías considerar suavizar tu apariencia.
Kendisi biraz olağandışı ama aynı zamanda var olan şeyleri de düşünmeliyiz, gözlerimizle gördüğümüz şeyleri.
Pero es esotérico, y también tenemos que pensar acerca de las cosas en el mundo físico, cosas que podamos ver con nuestros propios ojos.
Bu durumda, bütün gerçeklere baklamlıyız ama aynı zamanda gerçeklerin ardındakilere de bakmalıyız.
En este caso, debemos analizar todos los hechos, pero también hay que ver lo que hay detrás de todos los hechos.
Bildiğiniz üzere, O.J. Simpson davası yakında başlıyor biz de arkadaşımız ve üyemiz Johnnie Cochran ile dua etmek istiyoruz kendisi aynı zamanda O.J. Simpson davasını yürütüyor.
Como saben, el juicio de O.J. Simpson se iniciará en breve, y queremos rezar con nuestro miembro y amigo, Johnnie Cochran, que está litigando el caso de O.J. Simpson.
Aile içi şiddet davası değil aynı zamanda Bay Simpson'un karakter ve kişiliğini de sorgulayamayız.
Este no es un caso de violencia doméstica, ni es una investigación sobre las características y la personalidad del Sr. Simpson.
Aynı zamanda Sayın Yargıç, Bay Darden'ın Mark Fuhrman'ı savunmasından da çok büyük utanç duyuyorum.
Y así, Su Señoría, me da vergüenza que el señor Darden se permita el convertirse en un defensor de Mark Fuhrman.
Afroamerikalıların % 76'sı Darden'ın iyi bir iş çıkarmadığına inanıyor... aynı zamanda sık sık, engelli amerikalılar yasanına başvuruyor.
"El 76 % de los afroamericanos no creen que Darden estuviera haciendo un buen trabajo, a menudo, a veces,... haciendo referencia a la ADA como el Tío Tom".
Sonra kapının iç tarafındaki kolunda kan lekesi buldum kolda aynı zamanda kısmen parmak izleri de vardı.
Entonces me di cuenta de una mancha de sangre alrededor de la perilla de la puerta por el interior de esta, así como una huella dactilar parcial posible alrededor de la misma área de la perilla.
Aynı zamanda bir gösteri de istiyorlar.
Pero quieren ser entretenidos.
Aynı zamanda çiftlerdir.
También vienen en parejas.
Aynı zamanda, karısı hakkında söyledikleri yüzünden mahkemenin Dedektif Fuhrman'i cezalandırma isteği doğabilir.
También hay un argumento de que esta Corte, en funciones, podría estar motivada para castigar al Detective Fuhrman por hacer estas declaraciones acerca de su esposa.
Aynı zamanda, 17 belge daha sunacağız ki bunlarda... Dedektif Fuhrman'ın kendi tecrübelerine dayanarak açıkladığı, görev suistimali kanıt yerleştirme, yalan yemin ve mahkeme devam ederken, olayların üstünü örtme ve yalan ifade verme bulunuyor.
Y también presentaremos otros 17 extractos adicionales donde el Detective Fuhrman habla, con la experiencia personal, acerca de la mala conducta policial, plantando pruebas, cometiendo perjurio, y la presentación de encubrimientos.
Eldivende aynı zamanda Nicole'ün kıl örnekleri de var.
El guante contiene fibras que coinciden con el pelo de Nicole.
Aynı zamanda sanığın kanı da var.
Tiene sangre del acusado.
Aynı zamanda çok sağlam bir futbol oyuncusuydu.
También fue un gran jugador de fútbol americano.
Aynı zamanda davacı makamımızdaki avukatlara da teşekkür etmek istiyorum.
Pero también me gustaría agradecer, a los abogados de nuestro equipo en la fiscalía.
Aynı zamanda sistemi nasıl bükebildiğini de gördüler. Bu vatandaşlık hakkı için dönüm noktası falan değil.
No hay ningún escalón hacia los derechos civiles.
- Aynı zamanda size...
También quiere darle...
Euron'un teklifi aynı zamanda evlilik de içeriyor.
La oferta de Euron también es una oferta de matrimonio.
Korkmuş olabilir ama aynı zamanda inanılmaz cesur biri.
Ella podría haberse asustado, pero también es increíblemente valiente.
Moğolistan Hanı, bütün Çin'i ve dışını yönetirken, aynı zamanda anavatanının meseleleriyle nasıl ilgilenebilir ki?
¿ Cómo puede el Kan de Mongolia supervisar los asuntos de su tierra natal cuando ahora debe gobernar toda China y más allá?
Oh, sanatsal ama aynı zamanda beyaz hıristiyan kadın kültürel kökenlerime uygun.
Artístico, pero honrando mi herencia cultural de mujer blanca cristiana.
Evet ama aynı zamanda büyük miktarda para vereceğim.
Sí, pero también prometí una cantidad enorme de dinero.
Aynı zamanda dokunulmak da.
Y, mucho menos, ser tocadas.
Aynı zamanda rahmetli annesiyle sağlıksız bir ilişkisi var gibi görünüyor.
Además parece haber tenido una relación severamente poco saludable con su difunta madre.
Adı çıkmış bir suç baronu aynı zamanda.
Es un notorio criminal.
Aslında sadece sana bir şey olmasın diye uğraşıyordum ama işini yapmana engel oluyordum aynı zamanda.
Mira, quería que estuvieras a salvo, pero no dejé que hicieras tu trabajo.
Tashirojima'yı düşün derim, aynı zamanda Kedi Adası olarak bilinir.
Miren a Tashirojima... conocida como la Isla Gato.
Bunun özel olduğu belli. Burası aynı zamanda öğretmenin Charles'la dilleştiğimiz yer.
Es curioso, porque aquí tu tutor Charles y yo nos besábamos con lengua en secreto.
Yürüyüş yapıyorum ama aynı zamanda çektiğim deneysel kısa film için yer keşfi yapıyorum.
Uh, bueno, estoy de excursión, pero también soy explorador de localización Por este corto experimental que estoy haciendo.
Buna hala inanıyorum ama aynı zamanda adalet de adalettir.
Lo sigo creyendo, pero también lo justo es lo justo.
Aynı zamanda biraz da eğlenmek istiyorum.
Quiero la oportunidad de presentarme y de divertirnos.
Dur tahmin edeyim, aynı zamanda bir yazar olmak istiyorsun değil mi?
A ver... también aspiras a ser escritora.
Seni bahsettiğim destek görevine atıyorum, yakınında olup aynı zamanda da görünmez olacağın bir özel tim görevi bu. Memur Carter, Memur Fritch ve Memur Hanso sana eşlik edecek.
Te pondré en este servicio, como su respaldo, una unidad especial cerca, pero sin ser vista junto con los Oficiales Carter, Fritch y Hanso.
Aynı zamanda...
Pero también...
Aynı zamanda tel kapının da menteşelerinin kırıIdığını fark ettim.
También noté que la puerta de la mosquitera tiene las bisagras flojas.
Seni çocuktan kurtarır ama aynı zamanda seni de öldürebilir.
Se le deshacerse del niño, pero también te puede matar.
Aynı zamanda Boggle, Çarkıfelek ve Risk gibi.
También es como Boggle, Rueda de la Fortuna, Risk.
Kazanan sadece kaybedenlerin oyun piyonlarını ezmekle kalmıyor aynı zamanda bayraklarını yakıyor.
El equipo ganador no solo consigue aplastar las piezas de los perdedores, sino que además debe quemar sus banderas.
Ama aynı zamanda da sanatçı oluyorsun.
Pero, al mismo tiempo, significa que eres un artista.