Satmak mı translate Spanish
828 parallel translation
- Dergilerini satmak mı istiyorsun?
¿ Quieres vender tu revista?
Satmak mı?
¿ Vendiese?
Satmak mı? Şaka yapıyor olmalısın. Benim için böyle bir fedakarlık yapmak zorunda değilsin.
No hace falta hacer sacrificios desmedidos.
Sat... onları satmak mı? Demek kafandaki buymuş.
¿ Así que era eso lo que estabas pensando?
Zor olan ise, kötü bir roman yazmak, ya da alet edevat satmak mı?
¿ Qué es más difícil, escribir una mala novela o vender electrodomésticos?
Ben mi? Kendi kanımı canımı satmak mı? Birden fazla.
Siempre ha sido muy generoso.
- Satmak mı?
- ¿ Revende?
Geri satmak mı istiyorsun?
¿ Quiere vendérmelo de nuevo?
Sonra bana fazla çıtkırıldım olduğumu söyledin... ama ben hala koltuğunun altında satmak istediğin bir şey olduğunu düşündüm.
Entonces me acusaste de ser frágil, pero aún pensaba, tiene algo bajo la manga que quiere vender.
Bir süre hayal kurmak istiyorsa kurabilir... sonra da geri dönüp fıstık satmak isterse o fıstıklara bile taparım.
Si quiere soñar un tiempo, puede, y si quiere volver y vender cacahuetes, pondré en ellos mi confianza.
Malları diğer kalelere götürüp satmak için askeri iznimiz olmayacak mı?
- No hablaba de eso.
Eğer bir polis beni durdurup ne taşıdığımı sorarsa... O'na ruhsatımı ve tavşanlarımı göstereceğim ve... " Satmak için iznim var.
Si los gendarmes me paran para ver lo que llevo, diré que llevo diez conejos de monte, que tengo mi patente, que los voy a vender y ¡ adiós!
Oradaki bazı dostlarımız geri dönemedi bu yüzden bence böylesi şeyler, almak ya da satmak için değildir.
Muchos hicieron lo mismo que yo, y no han vuelto. Opino humildemente que estas cosas ni se compran ni se venden. Por lo tanto, debo renunciar.
"O odunları Augusta'ya götürüp satmak akıllıca olmaz mıydı?"
"¿ No sería genial poder llevar esa madera a Augusta para venderla?"
- Seni 99 bin dolara satmak mı istiyor yani?
- Ay, no, jamás se le ocurriría algo así.
Bunları satın almadım, satmak istiyorum.
No los compré, quiero venderlos.
- Maçı satmak mı?
¿ Qué vendes la pelea?
Satmak zorundaydım, hepsi bu.
Venderé y ya está.
Sırf gazete satmak için bu rejime sağladığımız güveni tahrip edemezsiniz.
No puede destruir la confianza que hemos logrado... para vender periódicos.
Eğer bir Kızılderili casusu olsaydım, Mesela Bay Rynders gibi, Ve birkaç silah kaçakçısıyla tanışsaydım, Kırmızı Gömlek'in kabilesine iyice yaklaşır ve onlara tüfek satmak üzere anlaşma yapmaya hazır olurdum.
Y si fuera un agente indio, puede que llamado Sr. Rynders, y conociera a dos "de los míos", que pudieran ser traficantes de armas, supongo que me acercaría a ese consejo de Nube Roja.
Hayır, yeni kazanılmış haklarımı satmak için bir neden göremiyorum bay Jorkin.
No, no veo forma de que venda a esos nuevos potentados, Sr. Jorkin.
Onu yapsaydım, sana satmak istediğim silahlara ihtiyacın olmazdı.
Si así fuera, no necesitarías las armas que quiero venderte.
Eğer bir gün kendimi hayatta kalmak için satmak zorunda kalırsam, işi bırakacağım!
Estoy harta. No quiero seguir siendo aprendiz de geisha si para serlo...
Borçlarımı ödemek için evi satmak zorundayım.
Debo vender la casa para reunir dinero.
Evi satmak zorunda kalacağım.
Lo arriesgo todo.
Bunu satmak istemiyorum. Ama burada çok para harcadım.
No quiero venderlo, pero llevo aquí demasiado.
İster burada kalayım, ister doğuya gideyim, satmak zorunda değilim.
No necesito vender, tanto si decido quedarme como volver al este.
Satmak istemiyormuş gibi davranıp, sonunda 15.000 dolara anlaşacağım.
Haré como si me resistiera a vender, pero aceptaré los 15.000 dólares.
Evimizi satmak mı istiyorsun?
- ¿ Qué dices?
Onun satmak zorunda olduklarını satın almadım. Şimdi de satın almıyorum.
No me convenció su historia y sigue sin convencerme.
Bütün hayvanlarımla meşgul olmak zorundayım. Eğer bana bir boğa satmak istemiyorsan sadece bunu açıkça söyle.
Tengo que sacar la ganadería adelante, si no quiere vendérmelo, no hablemos más del asunto.
Botu satmak için verdiğiniz talimatnameyi aldım.
- Sí, señora. Se trata de su barco. He recibido su aviso de venta.
Satmak isteyip istemediğini sormadım.
Yo no he preguntado si querías venderlo.
Satmak zorundasın Sam çünkü ben onu satın alacağım.
Tienes que venderlo, porque voy a comprarlo.
Eğer ben burada doğru temas kurmamış olsaydım kalanları başka bir yerde satmak zorunda kalacaktım.
Si no hubiera encontrado un contacto, le habría tenido que vender el resto a otro.
Ne yani bilet satmak kolay mı!
¡ Te llevas un buen tanto por ciento! ¿ Crees que es fácil colocar las papeletas?
Anlıyorsun, konu Bertin muhtemelen evi satmak zorunda kalacağımızı düşünmesi.
Bert cree que probablemente tengamos que vender la casa.
Neden evi satmak zorunda kalalım ki Blanche?
¿ Por qué tenemos que venderla?
Zararı telafi et yoksa her şeyi satmak zorunda kalacağım.
Me pagas la diferencia o vendo.
Onu satmak zorundayım...
Tengo que desprenderme de él...
Satmak mı?
- ¡ Venderse!
Bize hastane yardım fonu satmak zorunda değilsin.
Nosotras ya sabemos que es dinero para el hospital.
Kızılderililere viski satmak yasal mı? Kim demiş...
¿ Es legal venderles whisky a los indios?
Eğer evi satmak seni üzüyorsa, eşyaları satalım ve evi kiraya verelim.
Entonces vendamos alguna de estas antiguallas o alquilémoslo para oficinas,... si la idea de venderlo te repugna.
Bir araba ama sağlam tekerli. Boğaları da satmak zorundayım.
Que los vagones sean seguros, tambien venderé algunos toros.
Boyu 4'8 " - onları zengin bir cüceye satmak zorunda.
Mide 1.45 m. Ahora tendrá que vendérselos a alguna enana rica.
Gerçekten. Eski ev sakini kadın taşındığımızda bize satmak istedi onu.
Quien vivía aquí antes, quiso vendérnosla.
Bay Coggins, sanırım satmak istemiyorsunuz.
Sr. Coggins, ¿ no lo va a vender?
Mobilyaları satmak zorunda mıyım?
¿ Tendría que vender los muebles?
Bütün yaptığım yiyecek satmak, ki bunlar da iyi değil.
Yo aquí sólo vendo comida que no es buena.
Toprağımı ve samuraylık haklarımı satmak zorundayım.
¡ Tengo que vender mi tierra y mis derechos de nacimiento samurai!