Sol el translate Spanish
16,933 parallel translation
Bu yüzden sol elle iyi bir pas... ne kadar cesurca bir karar ve muhteşem bir iş
Así que el zurdo con el pase fuera, lo que una llamada valiente y gran execución
Ağabey Kabil'in kardeşine indirdiği sol eli gibi.
Fue con la mano izquierda que el hermano mayor Caín dio el golpe que abatió a su hermano.
Ağabeyin sol eli, sol el kavga etmeyi sevmiyor.
El hermano mayor, mano izquierda... la mano izquierda odia pelear.
Etüt 8 numara, sağ el mi sol el mi?
Oye, estudio número ocho, ¿ izquierda o derecha?
- Güneşi engelleme işinde çok fazla zorladık.
Llegamos demasiado lejos con el truco de sol.
Günceler güneşin altında yürüdüm.
Caminé durante días bajo el sol.
Gövdenin sol tarafından iki kez vurulmuş. Diğerleri gibi, muhtemelen bir 45'likle.
Dos tiros en el torso izquierdo, probablemente con una.45, igual que los otros.
Çok yakında. Güneş doğmadan önce yerimizi almalıyız.
Tenemos que estar en posición antes de que salga el sol.
Dirsekten sol kolu kopmuş.
Tiene el brazo izquierdo cortado por el codo.
Sol baş parmağını oraya koy.
Ponga el pulgar izquierdo ahí.
Ancak sihir istemeye geldi açık konuşmam gerekirse güneş gibi parıldayan büyülü bir miğfer.
Pero vino a por magia... un yelmo encantado, para ser más precisos, uno que resplandece como el sol.
Yarın güneş batana kadar geri getirmezsen tüm krallığı lanetlemekten başka seçeneğim kalmayacak!
Si mañana, cuando caiga el sol, no lo has devuelto, no me quedará más remedio que maldecir a todo el reino.
- Güneş batmak üzere.
El Sol está a punto de ponerse.
Sol göğüse tekrar görüntüleme yapacağız?
¿ Y vamos a examinar el seno izquierdo?
Güneşe uzan çocuğum.
Alcanza el sol, querido mío.
Güneşe uzan ve gülümse.
Alcanza el sol y sonríe.
Son güneş ışığı da battığında katliama başlayın.
Cuando caiga el último rayo de sol... ve adelante y masacra.
15 dakika sonra güneş batacak ve tüm şehir sokaklara akacak.
El sol se pone en quince minutos... punto en el cual toda la ciudad estará en la calle.
Sabah olunca uyanırdım.
Me despertaría cuando saliese el sol.
Yarın güneş doğduğunda hala insan formundaysan benden özür dilersin. 2 saatin var.
Cuando salga el sol mañana y sigas siendo tú, me deberás una disculpa.
Güneş ufkun altında uyurken, dünya ters yüz oluyor.
El sol duerme bajo el cielo y el mundo se da vuelta.
Güneşin içinde yürüyebileceğin bir yer.
Un lugar donde puedes caminar bajo el sol.
Ermenistan'da bir laf vardır "Güneş sonsuza kadar bulutun arkasında kalmaz."
En Armenia hay un dicho... "El sol no estará tapado por las nubes para siempre".
Gün batmadan dönmeye bak sadece, yoksa ağaç insanlar seni yer.
Sólo vuelve antes que se ponga el sol o que la gente árbol te coma.
Mavi olanı sol şakağıma takmalısınız.
Necesito que conectéis el azul en mi sien izquierda y el derecho...
- Gün batımında festival başlıyor.
Con la puesta de sol comienza el festival.
Güneş batıyor.
El sol se está poniendo.
Ben bile evliliğimi yürütemedim, ki ben güneşi, kara deliğe dönüştürebilen biriyim.
Yo no pude hacer que funcionase, y eso que pude convertir un agujero negro en un sol, así que llega un momento en el que hay que preguntarse :
Güneş doğuyor. Baba, bu gezegende günler ne kadar sürüyor?
Está saliendo el sol.
Tehditlerinizi güneş görmeyen bir tarafınıza sokabilirsiniz.
Así que puede meterse sus amenazas por donde no brilla el sol.
Aslında benim durumumda, senin de göreceğin gibi güneş tam olarak orada parlıyor.
De hecho, en mi caso, como puede comprobar, es exactamente donde el sol resplandece.
Yani güneş gibi ben de bütün Joseon'a nüfuz ediyorum... öyle mi?
¿ Entonces, como el sol, yo... abarco todo Joseon?
Güneşe doğru bir mücadele.
Una lucha hacia el sol.
Güneş hala gökyüzündeyken olmaz.
No mientras el sol esté fuera.
Chris, bardağında ne yazıyor öyle?
Chris, ¿ qué pone en la taza? "El mejor sol del mundo"
"Dünyanın En İyi Güneşi" Bu Dünyanın zaten bir tane Güneşi var!
El mundo solo tiene un sol.
Yaşlı ve nefret dolu sol yenildi.
Y el viejo odio de la mano izquierda está fuera de combate.
Biliyor musun gelmediğin için bu adam günlüğüne 10 sayfa güneşin bir daha eskisi gibi doğmayacağını hiçbir şeyin artık eskisi gibi tat vermeyeceğini yazmıştı.
Cuando no apareciste, este chico escribió diez páginas en su diario sobre cómo el sol nunca volvería a brillar tanto y cómo la comida no sabría nunca más tan dulce. Sí.
Bir güneş kişi size çok sürmedi.
No pareces una persona que le guste el sol.
Onun saf olduğu gibi yanlış bir inançla ondan etkilendin ve sana insanların iyi olmak istediğini söylüyor ama o da olduğuna inandığın o sarsılmaz iyilik timsali değil.
Fuiste arrastrada a ella bajo el error de creer que es muy pura, y te dice que la gente quiere ser buena, pero ella no es el rayo de sol inquiebrantable que crees que es.
Güneş ışığının gözlerine girmesine rağmen ki bu mümkün savaşmak için tepeyi tırmanırlar.
Aún con el sol en sus ojos... lo cual es posible... subirán la colina para pelear.
Güneş ışığının gözlerine girmesine rağmen, ki bu mümkün savaşmak için tepeyi tırmanırlar. Bu da menfaatimize olabilir.
Así que, incluso con el sol en sus ojos, lo cual es posible, subirán la colina para luchar, y esa puede ser nuestra ventaja.
Şu an güneş Genç Odda'nın üzerinden doğuyor ve ışıkları kör ediyor.
El sol ahora brilla para el estúpido Odda el joven, y está resplandeciendo.
Güneşin gölgeyi yok edemediği gibi Yakuza da yok edilemez.
No se puede destruir a la Yakuza igual que el sol no puede destruir a la sombra.
Cumartesi gecesindeyiz, yani güneş doğmadan önce bir şeyler göreceğiz.
Es noche de sábado, lo que significa que vamos a ver algunas cosas antes de que salga el sol.
Ciğerlerde hala sıvı var, sol ciğer daha kötü durumda.
Más fluido derivado en los pulmones, el izquierdo peor que el derecho.
- Güneş iyi geldi.
El sol sienta bien.
Vay canına, güneşin nereye kaybolduğu anlaşıldı.
Así que, ahí es donde fue el sol.
Deniz ve güneş bünyemiz için çok faydalı.
El sol y el mar son buenos para uno.
Yeni dostlar ediniyoruz, hayattan keyif alıyoruz güneş parlıyor, bir kafede oturup hayatını yaşayan insanları izliyoruz.
Cultivamos amistades, disfrutamos de la vida, del sol brillante, nos sentamos en el café y vemos a la gente vivir su vida.
Defiance vatandaşları, Votan Birliği'nin onur konuğu. Sadece geçmişi arkamızda bırakma amaçlı burada toplanmadık. Dünyadaki herkese barış dolu bir gelecek sağlamak için de toplandık.
Ciudadanos de Defiance, invitados de honor del Colectivo Votanis, no reunimos aquí esta noche no solo para comenzar el proceso de dejar el pasado atrás, sino para abrir un nuevo camino hacia un futuro pacífico para todos debajo del sol.