Vurmak mı translate Spanish
950 parallel translation
- Vurmak mı?
- ¿ Que dispare?
Bıçağımla masaya vurmak mı?
¿ Golpear la mesa?
Ne öneriyorsun? kafalarına hafifce vurmak mı?
¿ Insinúas que los mate?
- Yaşlı hanıma vurmak mı?
- ¿ Golpeaste a la anciana?
- Kuş vurmak mı sevilmeni sağladı?
- ¿ Te hiciste famoso matando pájaros?
Amaç kayayı vurmak mı, yoksa kayayı geçmek mi?
¿ Se trata de darle o de pasarla?
Onları vurmak lazım.
Deben ser fusilados.
Ona işlediğim suçtan, yaptığım hırsızlıktan ve akabindeki cezadan bahsettiğimden "neden" deyişi daha ziyade ayıbımı yüzüme vurmak maksatlıydı.
Ese "por qué", espetado de tal manera, sonaba como un reproche. Llegados a ese punto, confesé mi robo. Y esperé el merecido castigo.
Ona vurmak zorunda mı kaldın?
¿ Le tuvo que golpear?
Dans etmek isterrim ve ayaklarımı vurmak ama ayaklarım ritmi yakalayamaz
Me gustaría bailar con mis pies pero no se quedan en el ritmo.
Onu vurmak zorundaydım, yapacak başka birşey yoktu.
Tuve que dispararle, no podía hacer otra cosa.
Orada Eskimo'lara yaptıklarımız... Silahsız insanları arkadan vurmak.
Lo que les hizo a los esquimales del puesto, disparó a hombres no armados por la espalda.
Seni vurmak istemiyorum ama bir adım daha atarsan vururum.
No quiero dispararte, pero lo haré sidas un paso más.
Renault'u vurmak istiyordum ama seni vuracağım.
Iba a disparar a Renault. Le dispararé a Ud.
Sanırım bunları vurmak cezai bir işlem gerektirir.
Supongo que hay una ley que prohibe matarlos. Sí, señora.
Eğer seni öldürecek olsaydım, kafana vurmak gibi aptalca bir şey yapmazdım.
Si yo quisiera matarte, no te golpearía en la cabeza.
İşi eğlenceye vurmak lazım yoksa birden patlar.
Hay que hacerle caso o explota.
Kaçmaya çalışırken kendisini vurmak zorunda kaldım.
Murió cuando intentaba escapar.
Seni vurmak için silahını kaldırdığında katilin o olduğunu anladım.
Cuando le vi alzar el arma para dispararte, supe que era el asesino.
Adam vurmak kolay mı sanıyorsun?
¿ Y tu crees que es facil matar a un hombre... con un revolver? .
Eğer, Lance onu vurmak istemiyorsa, ben yapmaktan memnun olacağım.
Y si Lance no le dispara, me alegrará hacerlo por él.
- Köprüleri vurmak zorunda mıyız?
- ¿ Tenemos que destruirlos?
İyi görünmesi için sana vurmak zorunda kaldım.
Tuve que golpearte para convencerlos.
Wilkison'ın adamlarını vurmak isteyen aklı havada birkaç adamım var.
Tengo un par de exaltados que les tienen muchas ganas a los jinetes de Wilkison.
Bir adamı sırtından vurmak ya da pusuya düşürmek için katil kiralamadım.
No contraté asesinos para matar por la espalda ni para emboscadas.
Bu sabah onu vurmak için aradığım duyduğunda... kasabayı terk etmek için bir an önce tabanları yağladı.
Cuando esta mañana supo que yo quería retarlo... montó su caballo y salió huyendo de la ciudad.
Kalk Jube yoksa arkadan vurmak zorunda kalacağım.
Levántate, Jube, o te mato ahí.
Vurmak zorundaydım.
¡ Tuve que pegarle con los zapatos!
- Tüm yapacağım bir atı vurmak.
- ¿ Sólo debo eliminar un caballo?
Onu kendi ellerinle vurmak için her şeyi yaptığını da unutmadım.
Además, no voy a olvidar que ibas a dispararla tú mismo.
Kusura bakma Jessica ama onu vurmak zorundayım.
Lo siento, tuve que dispararle, no había otra forma.
O bıçağı görmedim Montana, çünkü görseydim, seni vurmak zorunda kalırdım.
No veo la navaja, porque si la viese, tendría que dispararle.
Onu vurmak istemiyorum, fakat bana saldırırsa, kendimi savunmalıyım.
No quiero disparar. Pero si me ataca tengo que defenderme.
Bunu satanı bulup vurmak lazım.
Quienquiera que venda esto debería de ser ejecutado.
Ama gri giydikleri zaman birkaç kardeşinizi vurmak zorunda kalmıştım.
Pero tuve que disparar a bastantes de sus hermanos cuando vestían de gris.
Bir adam uyarıdan önce ateş etmeye kalkarsa onu bir köpek gibi vurmak benim görevim ve bunu yaparım.
Si alguien trata de adelantarse a la señal, es mi obligación matarle como a un perro.
Bayım, seni attan indirmek için vurmak istemiyorum.
No me obligue a bajarle a la fuerza.
En son Wichita'da iki kişi karanlıkta üstüme saldırdı ve onları vurmak zorunda kaldım.
La última vez fue en Wichita dos tipos me asaltaron de noche y me los cargué.
Beni vurmak istiyorsun.Benimse okuyacak kitaplarım var.
Quieres que me maten. He leído el libro.
Neden geldin. Vurmak için mı yoksa zehirlemek için mi?
¿ Ha venido a dispararte o a envenenarte?
Çünkü seni sırtından vurmak zorunda olduğumda yapsaydım, kalbim kırılırdı.
Me rompería el corazón tener que dispararte por la espalda.
Onu vurmak zorunda mıydın?
- Tuviste que dispararle.
Evet onu vurmak zorundaydım.
- Sí, tuve que dispararle.
Vurmak mı?
¿ Fusilado?
Onu vurmak zorunda kaldım.
Tuve que disparar.
Ve sen bu konuda hiçbir şey yapamayacak insanlar arasında üçüncü sıradasın tabi mızmızlanmak ve başını taşlara vurmak dışında.
Y tú eres el alumno de tercero que no puede hacer nada... salvo balar y golpear la cabeza en la pared.
Kafama hemen bir kurşun sık, yoksa şeytanla bir anlaşma yapacağım! Geri gelip seni vurmak için biraz daha süre isteyeceğim!
¡ Perfóreme el corazón y conseguiré que el demonio... me deje volver del infierno para matarle!
- Seni vurmak zorunda kalacağım.
Tendré que vencerla.
Acı çekiyordu, bu yüzden onu vurmak zorunda kaldım.
Estaba sufriendo, entonces le tuve que disparar.
Bunu kaybettiğini, Becket'in yüzüne vurmak için her şeyi yaparım. Ayrıcalığını kaybettiğini, ve bunun York'a geçtiğini gördüğünde...
Daría cualquier cosa por ver la cara de Becket... cuando se entere de que lo ha perdido... y de que York lo tiene.
Amerikan bombacılarını vurmak için Amerikan savaş uçaklarını mı?
¿ Aviones estadounidenses para derribar bombarderos estadounidenses?