Yagmur translate Spanish
9,552 parallel translation
Yumurta, kelebekler, kızıl yağmur.
El huevo, las mariposas, la lluvia roja...
Molokai'nin batı kıyısı veya Lanai Yağmur Ormanı.
la costa oeste de Molokai o el bosque lluvioso de Lanai.
Orda geniş Atlantik yağmur ormanları vardı.
Allí había vastas selvas atlánticas.
Yağmur kıtlığıyla çoğu seneyi acı içinde geçirdik
Llevamos muchos años sufriendo la escasez de lluvia.
Bak yağmur yağıyor.
Mira, llueve.
# Benimle yürüdüğünde, yağmur bizimle yürür. #
"Si estuvieras conmigo... vivir sería tan fácil para mí."
Evet, Providence'da yağmur yağacak.
- Rhode Island. - Sí, está lloviendo en Providence.
Gerçi, şu an, yani yağmur yağıyor.
Aunque, ahora, digo está lloviendo.
Sonra yağmur başladı.
Y luego empezó a llover.
Yağmur duracak gibi değil.
No parará de llover.
Bu çölde öyle yerler vardır ki... 1000 gün boyunca bir damla yağmur görmez.
Hay zonas de este desierto que no reciben una gota de lluvia en mil días seguidos.
Ancak, geldiğinde, bir yıllığa eşdeğer yağmur bir gecede düşebilir.
Pero cuando llegan las lluvias, puede caer el equivalente a un año en una sola noche.
Yağmur yağmış olabilir, ancak aylar boyunca güneşin yakıp kavurduğu Arizona'nın topakları taş gibi sertleşti.
Aunque haya llovido, los meses de sol abrasador han dejado el suelo de Arizona duro como una piedra.
Borneo yağmur ormanları sürekli sıcaklığın hüküm sürdüğü bir bölge.
Las húmedas selvas de Borneo son un reino en el que siempre hace calor.
Ama hâlâ bir yağmur ormanının ne kadar hain olabileceğini öğrenmesi gerekiyor.
Pero enseguida va a descubrir que aquí las cosas pueden cambiar muy rápido.
Aslında Yağmur ormanında, meyvesi olan ağaçlar nadir ve birbirinden uzak yerlerdedir.
Pero en estos bosques pluviales tropicales, los árboles con fruto son pocos y suelen estar muy separados.
Tekrar yağmur ormanı Ağaç Faresi'nin meyve kaynağı tükendi.
De nuevo en la selva tropical, la tupaya también ha perdido su acostumbrado suministro de fruta.
Bu küçük boyutlardaki biri için... Yağmur damlaları su bombaları gibidir.
Cuando uno es así de pequeño, las gotas de lluvia son como bombas de agua.
Yağmur ormanda, Genç Ağaç Faresi, açlıktan zayıf düştü.
De nuevo en el bosque tropical, la tupaya está muy débil y hambrienta.
Eskilerin dediği gibi : "Eğer hava sabah güzelse, demek ki yağmur yağacaktır."
Como dicen los viejos : si está bueno por la mañana, es que va a llover.
Eğer yağmur yağarsa, bu hava kötü demektir.
Si llueve, pues mal tiempo.
Yağmur yağarsa mı?
¿ Si llueve?
- Ama burada yağmur yağmıyor.
- Pero aquí apenas llueve.
Ne rüzgar ne yağmur toz kadar korkutucu değil.
Ni viento, ni lluvia, ni polvo aterrador.
Ay tamamıyla parçalanacak ve parçaları da Dünya yüzeyine yağmur gibi yağacak.
La luna se desintegrará. Y los fragmentos lloverán sobre la Tierra.
Hava karanlık ve yağmur yağıyor. Görülebilecek her şey renk, ışık ve biçimden oluşan bir tür havuzda bir şekilde birbirine karışmış.
Todas las cosas que se pueden ver, se fusionan en este gran fondo acuoso de color, luz y forma.
Onun bölümünde stajyerdim, bir gün yağmur yağıyordu o bana şemsiyesini verdi.Değil mi?
Era interina en su departamento, llovía mucho un día y él me dejó su paraguas.
Yağmur çok şiddetli yağıyordu.
Bueno, llovía muchísimo.
En azından yağmur yağmıyor.
Al menos no llueve.
En azından yağmur yağmıyor.
"Al menos no llueve".
- Hafif yağmur.
- Llovizna.
O yüzden git misafir odasına dön ve sikik yağmur damlalarını say.
Así que regresa a la habitación de huéspedes y cuenta las malditas gotas de lluvia.
Sikik yağmur damlalarını mı sayayım?
¿ "Cuenta las malditas gotas de lluvia"?
Yağmur mu yağacak?
¿ Va a llover?
Ama bu cephe çok hızlı ilerliyor Ve çok fazla yağmur beklememektedir.
Pero ese frente de mover bastante rápidamente y no se espera que depositar la cantidad de lluvia.
Yağmur adamım nasıl?
¿ Cómo le va a mi hacedor de lluvia?
Özel efektlerden bazıları, her gün yaptığımız yağmur efekti duman, atmosfer ve silah efektleri silah fişeği, vuruşu, kıvılcımları, su efektleri gibi efektler.
Algunos de los efectos que tenemos todos los días son efectos de lluvia, mucho humo y ambiente y algo de disparos, algunas recargas, golpes, chispas, agua.
Aynı yağmur gibi. Sadece daha soğuğu.
Es solo como la lluvia, solo frío.
Ünlü Armorikan yağmur!
¡ La famosa lluvia armoricana!
Ve burada, en azından yeniler yağmur var.
Y tenemos, por lo menos, a la lluvia que refresca.
İşte, en azından yağmur yenileniyor.
Y tenemos, por lo menos, a la lluvia que refresca.
Bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyor.
Llueve a cántaros.
Yağmur durdu.
Ha dejado de llover.
~ Maydanoz, adaçayı, biberiye ve kekik... ~ Ne bir damla yağmur ne de kaynak suyu dökülmüş olsun kuyuya.
# Perejil, salvia, romero y tomillo # # De donde nunca surgió agua ni lluvia alguna cayó #
Yağmur da yağabilirdi.
Podría estar lloviendo.
Azıcık yağmur yağdı aylak aylak dolaşırken.
Llovió brevemente mientras yo estaba vagando.
O zaman, yağmur kontrolüne çıkacağım planladığımız bu öğle yemeğinde.
Bueno, dejaremos para otro día este almuerzo para el que habíamos quedado.
Görünüşe göre, sadece yağmur ormanlarında.
Al parecer, solo en los bosques pluviales.
Demek ki... Nevada çölünün ortasında, bir yağmur ormanı var.
A menos... que haya un bosque pluvial en mitad del desierto de Nevada.
Akdeniz Casinosu yağmur ormanı bahçesi var.
El Mediterranean tiene un jardín de bosque pluvial.
# Yağmur yağmaz Güneş doğmaz buraya #
# Donde la lluvia nunca cae # # Y el Sol nunca brilla #