Yagmurlu translate Spanish
702 parallel translation
Çok yağmurlu bir günde güzel bir arabaya bindim.
Fue una noche lluviosa. Un auto de lujo se detuvo para llevarme.
- Yağmurlu Bahçeler -
CLAUDE DEBUSSY Jardines bajo la lluvia
- Yağmurlu pansuman odası ve 24 saatlik tren yolculuğundan sonra biraz şansı hakettik.
Después de esa estación lluviosa y 24 horas en tren, merecemos suerte.
Yağmurlu bir günün sıkıcılığına karşı sürpriz olarak saklıyorum.
Una buena sorpresa para los invitados... en los aburridos días de lluvia.
Ama baba, yağmurlu bir günde su üstüne çıkan yayınbalığına benziyorlar.
Padre, parecen siluros en un día lluvioso.
Hava yağmurlu.
Ha estado lloviendo.
Yağmurlu gecelerde, bacada inlediğini duyabiliyordum.
En las noches de lluvia te oía gemir en la chimenea.
Kaçıp gidiyorum çünkü korkarım Londra'daki evinde de bir baca vardır ve yağmurlu gecelerde o iblis -
"Me marcho porque temo que tu casa en Londres también tenga una chimenea... " y creo que en las noches de lluvia oiré...
Yağmurlu gecelerde o iblis George'un inlediğini duymak aklıma gelir durur.
"Y creo que en las noches de lluvia oiré gemir a ese viejo diablo de George."
Yağmurlu havalarda, grand dükün paralı askerlerini ahmakça sarayın içinde çalıştırması bir gelenek olmuştu.
La temporada de lluvias era ideal para que el imbécil del Gran Duque jugara con sus tropas de soldados mercenarios en el interior de palacio.
Soğuk, yağmurlu.
Es fría y húmeda.
Sevgili Bobby. Bugün hava yağmurlu.
Querido Bobby, está lloviendo aquí hoy.
Ve bazen soğuk ve yağmurlu gecelerde, ağlayarak uyanıyorum, rüyamda, seni çamur içinde ölmüş görüyorum.
Y Jesse, a veces por las noches, cuando hace frió y llueve, me despierto llorando. Porque te veo en sueños caer muerto en el fango.
Sana söylemiştim Ellen, o gittiğinde, yağmurlu gecede.. Ona ait olduğumu söylemiştim, hayatım olduğunu, varoluşum olduğunu.
Te lo dije, Ellen, cuando se fue aquella noche, bajo la lluvia te dije que le pertenecía, que era mi vida, mi ser.
Yağmurlu mevsim başladığından beri daha da kötüleşiyor.
Trabajó en Kobe, pero enfermó y lleva en cama desde la primavera.
95.50, Noel'den 3 hafta önceki yağmurlu bir pazartesi için hiç de kötü değil.
Para lunes, con lluvia y a 20 días de Navidad, 95,50 está bien.
Hava biraz yağmurlu değil mi?
Hay humedad, ¿ verdad?
- Yağmurlu günün şarkısı
- Del lluvioso día
Dışarısı yağmurlu değil mi Ed?
¿ No llueve mucho para que estés en la calle, Ed?
Yağmurlu bir gecede kafasına bir blok taç gibi düşer diye mi?
Teme que alguna noche le aplaste una piedra.
Her şey, üç yıl kadar önce, yağmurlu bir öğleden sonrasında başlar.
Todo empieza una tarde lluviosa hace alrededor de tres años.
Yağmurlu bir gecede size bir içki ısmarlayacağım.
La invitaré a una copa una noche lluviosa.
Her şey yağmurlu bir öğleden sonra oldu.
Todo ocurrió una tarde lluviosa.
Yağmurlu bir gecede beni evinize götürmüştünüz.
¿ No me recuerda? Me llevó a su casa una noche de lluvia.
Mademki yolcularını tanıyamıyorsun,.. ... yağmurlu bir gecede birisini ezip geçmen kuvvetle muhtemel.
Pero si ni siquiera puede reconocer a sus pasajeros, cuando salga una noche lluviosa quizás sea su última carrera.
Yağmurlu günlerde dinlenebilir miyiz?
¿ Descansaremos los días lluviosos?
Aşkını yağmurlu bir güne saklamış Bir kız arıyorum
Buscando a una chica Que guardó su amor para un día lluvioso
Eğer sen aşkını Yağmurlu bir güne saklamış
Y tú serás la chica Que guardó su amor
Aşkını yağmurlu bir güne saklamış Bir kız vardır
Hay una chica Que guardó su amor para un día lluvioso
Aşkını yağmurlu bir güne Saklamış olan kızı
Le ayudaré a encontrar a la chica Que guardó su amor
Aklımdan Hindistan geçmişti ama sonra babamın aklına orada havanın yağmurlu olduğu geldi.
- El mal tiempo. Luego quiso ir a la India, pero como era la época de lluvias no pudo.
Evet, yağmurlu bir cumartesi öğleni Merkür Tiyatrosu'nda.
Sí, en el Mercury, en Londres, una húmeda tarde de sábado. - 40 segundos.
Yağmurlu, kasvetli havalarda yolculuk etmek yerine arkamıza yaslanır otururduk ve iş hallolurdu.
Entonces podría sentarme atrás y ordenarlo, en vez de sentarme al frente mirando fijamente a las nubes.
İnsan yaşamı için yazları aşırı sıcak ve kışları aşırı soğuksa... bulabildiği diğer yerlerden daha yağmurlu, daha sisli... daha rüzgarlı ve karlı bir yer görürse Amerikan bayrağını dikip... orayı bir ABD ordugahı yapar.
Si hace mucho calor en verano y demasiado frío en invierno... y si tiene más lluvia, niebla, viento y nieve... que cualquier otro lugar, entonces planta la bandera nacional... y lo proclama base del Ejército norteamericano.
Hep söylemişimdir, sıcak çay yağmurlu havalarda bir kadının en iyi dostudur.
Siempre digo que el té ardiente es el mejor aliado de una mujer contra la lluvia.
Yağmurlu cenazeleri sevmem.
Odio los funerales lluviosos.
Hava parçalı bulutlu, gök gürültülü ve yağmurlu. Kısmen soğuk...
Parcialmente nublado con tormentas y ambiente algo más cálido.
Dışarısı yağmurlu.
Está lloviendo.
New Orleans'taki bu uzun, yağmurlu akşamüstlerini sevmez misiniz? Hani, saatin gerçek zaman olmayıp, elimize bırakılmış sonsuzluktan bir parça olduğu ve hiçbirimizin onunla ne yapması gerektiğini bilmediği anları?
¿ No adoras estas tardes largas y lluviosas de Nueva Orleans cuando una hora es un fragmento de eternidad en nuestras manos?
- Yağmurlu açılış, şans demektir açılış gecesinde yağıyorsa.
- Da buena suerte... la lluvia en una noche de estreno.
Tam işler iyi gidiyordu ki, güneşli ve yağmurlu havalardan sonra başarmak üzereydim ki, ortaya yeni düşman çıktı.
Podría pensarse que lo mejor estaba todavía por llegar ya que había triunfado sobre el sol y la lluvia, pero fui atacado por un nuevo enemigo.
Yağmurlu gecelerde hayatıma dilediğin gibi girip çıkmaya hakkın yok, tamammı?
no te da derecho a salir de mi vida y a volver a entrar en ella cualquier noche lluviosa que te apetezca
Neden bir adam yağmurlu bir gecede bavulla üç kez evinden çıkıp üç kez geri döner?
¿ Por qué sale un hombre de casa tres veces en una noche lluviosa con una maleta y regresa las tres veces?
Zaten yağmurlu havadan bahsediyorlar.
Parece que ahora vienen las lluvias.
Yağmurlu akşamlar... Klavsen ile bir saat!
Las tardes lluviosas, una hora de clavecín.
Yağmurlu bir gecede kullanışlı.
Aunque es cómodo si llueve.
Yağmurlu bir gecede hayal etsenize.
Imagínatelo contigo en un día frío y lluvioso.
Yağmurlu bir gece boyunca, yağmur damlaları arkasında bir yere, yıldızların parlak olduğu yere, seni rüyaya götüreceğim. Altın veya gümüş bulamayabilirsin ama gözlerini kapatırsan
Lu lu lu, te llevaré a soñar a través de la lluviosa noche a un lugar bajo las gotas de lluvia donde brillan las estrellas
Karaya çıkardıkları malzemelere bakılırsa burayı meteoroloji üssü yapacaklardır. Rüzgar ne yöne esiyor, hava yağmurlu mu.. gibi bilgileri Tokyo'ya iletmek için.
Ajuzgar por lo que traen, convertirán esto en una estación meteorológica... ya sabe, informarán a Tokio sobre la dirección del viento... sobre si llueve.
Geçen hafta yağmurlu bir gecede geldi.
Vino la semana pasada, una noche gris y lluviosa.
Ufak bir adam olarak yağmurlu bir gecede para çantasıyla gezen bir adam hatırlıyorum.
Recuerdo una noche lluviosa y un hombre con una bolsa de dinero.