Bilirsin ya translate French
846 parallel translation
Bilirsin ya, bilim!
Au nom de la science.
Bizi bilirsin ya?
Tu sais quoi?
Bilirsin ya, zaman su gibi akıp geçiyor.
Le temps passe vite.
Sende bilirsin ya, bugünlerde uygun bir yer bulmak çok zor.
C'est dur, aujourd'hui, de trouver un endroit convenable.
Sıska vücutları silahı kendilerine yakın tutmlarını sağlar. Öyledirler, bilirsin ya.
Les maigrichons sont bien obligés de savoir tirer.
Aynı şey bilirsin ya, değil mi, ha?
C'est... c'est comme... vous voyez... Eh bien, n'est-ce pas, hein?
Sanki uydurma gibi, bilirsin ya.
C'est un homme un peu simplet.
Bilirsin ya, sen gözü pek bir adamsın
Vous ne manquez pas de toupet.
Kızmaya gelemiyorum. Bilirsin ya.
Je ne supporte plus qu'on m'asticote, tu comprends?
Bütün gece bana vurup durdu. Çocukluk hali işte, bilirsin ya.
* * * * * * * * * * * * * * * * * *
Bilirsin ya, sigara külü olmalı.
Ça doit être de la cendre de cigarette.
Bilirsin ya, dikkatli olsan iyi olur.
Faites attention.
Biraz temizlik yapmaya gelmiştim, bilirsin ya?
Je suis venu faire le ménage.
Bunlar eski günlerdi, bilirsin ya.
C'était le bon vieux temps.
Bilirsin ya, sen haklısın. O ağaçtan balkona tırmanamazsın, ama kesinlikle aşağı inebilirsin.
C'est vrai, on peut pas monter par là mais on peut descendre.
Bunu ya bilirsin ya da bilmezsin.
Tu sais ou tu ne sais pas.
- Revelation Gazebo, bilirsin ya.
La presse... "Révélation"... "Gazebo"...
Beni havaya fırlatır ve... yere inerken orada olmazdı, bilirsin ya.
Il me jetais tout le temps en l'air. Mais il était jamais là pour m'rattraper.
Ama bitecek, bilirsin ya?
Mais ça s'arrêtera. Ça s'arrêtera.
Çünkü herhangi bir kimsenin sana herhangi bir zaman sorduğu her şeyi bilirsin. Ama sana sormadım. - Jo'ya sordum.
Bien sûr que tu sais, Katie, parce que tu sais tout ce que quiconque ai jamais demandé, mais je ne t'ai pas demandé à toi, j'ai demandé à Joe.
- Thea'ya ne kadar saygı duyduğumu bilirsin.
Vous connaissez mes sentiments.
Tabii ya, sen her şeyi bilirsin.
Vous êtes très au courant!
- Tabii ya. Bilirsin, komünizm, faşizm... vuduizm, bugünlerde herkesin bir "izm" i var.
Le communisme, le fascisme, le vaudouisme...
Bazen gazetelerde, bazı banliyölerde Polonyalı bir işçinin karısını baştan çıkaran bir İtalyan'ın hikayesini okuruz ya hani... Ve her zaman da bıçağın ucunda sona erer bu haberler, bilirsin.
Je lis dans les journaux que dans une lointaine banlieue un terrassier italien a voulu enlever la femme d'un manœuvre polonais, et ça s'est terminé à coups de couteau.
Bilirsin, buradan Savannah'ya kadar benden büyük günahkâr yoktu.
Tu sais qu'il n'y avait pas plus grand pécheur entre ici et Savannah.
Gelecek sefere sen sizin pınara git bilirsin manolya var ya onun çevresinde kızılcık ağaçlarını da,
la prochaine fois que tu vas au puisard... Tu sais, le magnolia entouré de cornouiller?
Ya seni birkaç programa çıkarsam? Bilirsin, radyo, TV.
Ça vous dirait de passer à la radio et à la télé?
- Bilirsin ya, lak-lak-lak...
- J'ai attendu toute la journée pour cela.
Tiyatroda çalışanlar için bunlar normaldir, bilirsin. Ya onlarla aynı fikirde olacaksın ya da orada yapacak işin olmaz.
Tu connais pas les directeurs de théâtre, avec eux c'est l'habitude : faut y passer, ou y a rien à faire.
Parti verirken kavga edilmesinden hoşlanmadığımı bilirsin. Ben de bir parti ya da başka bir yerde, senin yanındaki bir numaralı pozisyonumun... itilip kakılmasından hoşlanmıyorum.
Je ne suis pas content de perdre ma place auprès de toi.
Bilirsin işte. Hani o benim efendim ve sahibimdi ya.
Je veux dire... il a été... mon seigneur et maître.
Şey, Olur da biri seni sorarasa, bilirsin, kimse sormaz ya, olur da biri sorarsa, bana bir iyilik yapar mısın?
Si on te demande... ça arrivera sûrement pas... mais au cas où, tu peux me faire un plaisir?
Ya da seni de yanında götürmesini iste yoksa bilirsin ki her şey bitmiştir.
Ou partir avec lui quand même ou renoncer à lui.
Evet... sen de bilirsin ki Hayakawa'ya gitmek için...
C'est-à-dire... en fait... on veut aller chez les HAYAKAWA.
Zihinlerin iyiye ya da kötüye nasıl kolayca yönlendirilebileceğini bilirsin.
Tu sais comme il est facile de mener les esprits vers le bien ou vers le mal.
- Ya sen ne bilirsin Manuel?
- Et vous, Manuel?
Romalısın ya bilirsin, Sophia Loren nasıl?
Elle est comment, Sophia Loren?
Şaka yapıyorsun. Sokaklarda kızları takip eden çoğu erkeğin ya sadist ya manyak ya da aptal olduğunu çok iyi bilirsin.
Vous savez bien que la plupart des hommes qui suivent les femmes sont des sadiques, des maniaques ou des fous.
Bilirsin işte, canım istediğinde viski içmek veya yeni bir gömlek ya da onun gibi şeyler için işte.
Un whisky si j'en ai envie, un nouvelle chemise, des trucs, quoi.
Hani önemli bir şey bilirsin ama ona odaklanamazsın ya.
Comme si je n'arrivais pas à mettre quelque chose au jour.
Ya da bilirsin bunun gibi bir şeyler.
Quelque chose comme ça.
Politikayla ilgilenmediğimi bilirsin ama ya Castor?
Tu sais que j-je ne m'intéresse pas à la p-politique. Mais qu'en est-il de Castor?
Orası, rahatlıkla gidip, kimse tarafından rahatsız edilmeden bilirsin ya, poker falan oynayabileceğin bir yer.
On y joue au poker.
Bilirsin, küçücük şeyler dev sorunlara dönüşüverir ya.
La moindre petite chose peut prendre des proportions énormes.
Bilirsin, jöle, ya da öyle bir şey.
- De la gelée, un truc comme ça.
Bilirsin işte Şöyle anlatabilirdin mesela'Kedi çatıya tırmandı sincapları kovalıyordu ve çatıda sıkışıp kaldı.
Tu sais... Quoi... Quelque chose du genre...
Bilirsin, şu... Bayan Abbott'ın kıyafeti var ya... sen de öyle birşey almalısın.
Tu sais, chérie, l'ensemble que portait Mme Abbott...
Bilirsin, biz Tanrı'ya inanırız.
On croit tous à Dieu là-bas, donc...
Pardon ya, sen her şeyi bilirsin.
- Comment tu le sais?
Bilirsin işte, bir film izlersin, mesela kapının çarptığını, kuşun öttüğünü ya da rüzgarı duyarsın. Ben bu sesleri gidip kaydediyorum ve sonra filme yerleştiriyorum. Ve sonra sen de filmi izliyorsun.
Quand, dans un film, on entend une porte claquer, des oiseaux chanter ou du vent, j'enregistre ces sons, je les mets dans le film et après, tu le regardes.
Beni o yaz eğitmenlik için Polonya'ya davet etmişti. Bilirsin, oyuncular, yönetmenler filan için atölye çalışmasına.
Grotowski et moi remontions la 5ème Avenue... on discutait... et il m'a invité à venir enseigner en Pologne pour diriger un atelier de comédiens et de metteurs en scène.