Yıl translate French
210,687 parallel translation
Ulaştık sayılır.
On y est presque.
Bunun olması onlarca yıl sürmeliydi ama kısa bir süre önce olmuş.
Ça devrait prendre des décennies. C'est arrivé il y a peu de temps.
Her yıl birkaç kez açarak tüm yapının infilak etmesinin önüne geçiyorlar.
S'ils laissent le portail ouvert un peu chaque année, ils stoppent son effondrement.
Birkaç dakika içeride savaşan her Pikt mensubu burada 60, 70 yıl zaman kazandırdı.
Un picte dedans, combattant quelques minutes, ajoute 60 ou 70 ans là dehors...
Yılın başka bir ayında Noel gelmiş gibi oluyor.
C'est comme Noël, mais un autre mois.
"1794 yılında, bu noktada yerel levhacı Jeremiah Montague bıçaklanarak öldürüldü."
"En ce lieu, en 1794, Jeremiah Montague, un fabricant de plaques local, fut poignardé à mo."
Bu hırsızlar bir yıl sonra Lüksemburg'da yakalanmamışlar mıydı?
Ces voleurs ont été arrêtés au Luxembourg un an plus tard, N'est-ce pas?
Bize silahlı soygundan 6 yıl giyen bir kardeşin olduğunu söyleyen aynı kuş.
C'est le même petit birdie qui, uh, Nous dit que vous avez un frère Faisant six ans pour vol à main armée.
Neredeyse sekiz yıl.
Presque huit ans.
Bir çalıntı araba çetesinin başındaydı ve yıllar önce, ben hala çok içerken sen hayatıma tekrar girmemişken, bir kaç papel karşılığında getirdikleri araçların şasi numaralarını siliyordum.
Il dirige un réseau de voitures volées, et il y a quelques années, quand je buvais encore beaucoup, avant que tu reviennes dans ma vie, j'effaçais les numéros de série des véhicules qu'il m'apportait pour quelques dollars.
- İşbirliği yaparsan, iki yıl yatacaksın.
Vous coopérez, vous prenez deux ans.
- İki yıl mı?
Deux ans?
Bu vatandaşlar yıllardır kelle koltukta çalışıyorlar ve bize peş peşe insan haklarını ihlal eden bir Doğu Bloku diktatörlüğünden veri gönderiyorlardı.
Ces nationaux ont risqué leurs vies pendant des années, nous envoyant des données sur une dictature du bloc de l'Est qui viole les droits de l'Homme régulièrement.
Beş yıl önce kendini o duvarda buldu.
Remontons cinq ans en arrière.
Sekiz yıl önce gençler turnuvasında oynamıştık.
J'ai joué contre lui dans un tournoi de jeunes il y huit ans.
- Beş yıl.
- Cinq ans.
On beş yıl sonra öldü babam. Görmemize hiç izin vermediler.
Il est mort 15 ans plus tard.
Üç yıl önce öldürülen şu KGB memurunu hatırlar mısınız?
Vous souvenez-vous d'il y a 3 ans lorsque cet officier du KGB a été tué?
Eğitim yılının ortasında sınıf yükseltmek alışılmadık bir şey, biliyorum ama çocuğun dikkatini çekmişken kaybetmek istemiyorum.
Je sais que c'est assez inhabituel en cours d'année scolaire, mais nous avons son attention maintenant. Nous ne voulons pas laisser passer ça.
Leydim mahremiyet içerisinde yıkanmanızı sağlayacağım ama karşılığında sunduğumuz yiyecekleri yemelisiniz.
Madame, j'arrangerai pour vous une toilette loin des regards. En échange, il faut consentir à vous nourrir.
Ama onu Beamfleot'a gönderseydiniz, onu görmüş olsaydı...
- Si vous l'envoyiez à Beamfleot, - si elle l'y voyait...
Umarım kardeşin sülalenizde aklı çalışan tip olsun zira dışarıda kurt gibi bir canavar var ve siz çöp evde yaşıyorsunuz.
Ma sœur. Espérons que c'est l'intelligente de la famille, car il y a un grand méchant loup dehors, et vous vivez dans une maison de paille.
- Çağrıyı duymadın mı? Neredeydin?
Tu n'as pas entendu l'appel?
Mesele şu ki, bir kapıdan bahsettin ve kendine kapı muhafızı deyip silahtan bahsettin. Bunun nasıl bir kapı ve diğer tarafında ne olduğunu düşünmeden edemiyorum.
Car le truc c'est que vous avez dit "porte", que vous vous nommée "gardienne" en parlant d'armes, alors je me demande quel est le genre de porte, et qu'y a-t-il derrière?
Hayır, bölgedeki en azami tehlikenin olduğu yeri arıyor... -... ve tam ortasına yürüyoruz.
On cherche l'endroit le plus dangereux et on y entre.
Umalım da öyle olsun zira diğer tarafta onun gibi milyonlarcası var ve yakında hepsi bu boyuta gelmenin yolunu bulacaklar.
Espérons-le car il y en a encore des millions comme elle, de l'autre côté, et très bientôt toutes trouveront leur chemin jusqu'à cette dimension.
- Bunu durdurmalıyım.
Je dois l'arrêter.
Kapının korunması lazım, başka yolu yok ama asıl sorun insan ömrü çok kısa.
La porte doit être gardée, il n'y a pas d'alternative. Le problème est que la durée de vie des humains est courte.
Bugün antrenmanda yıkılıyordun!
T'as cartonné à l'entraînement.
Federasyon toplantısına sen katılıyorsun.
Il va y avoir la réunion du conseil.
Sally'le diğer insanların eşyalarına saygı göstermekle alakalı konuşmalıyız. Bunları sokaktaki lambalarda asılıyken buldum.
Il y a quelqu'un?
Altı yıl oldu.
Et enfin vous, Maurice.
Çocukluğumdan beri korsanlara takıntılıyım.
J'étais obsédé par les pirates dans mon enfance.
Evet. Sana kötü haber vermek istemem ama ufukta tekne yok.
Ben, je déteste te démoraliser, mais il n'y a pas de bateau à l'horizon.
Nalları dikmemizin yüz ve elli bin farklı yolu olabilir.
Il y a cent cinquante mille façons de passer l'arme à gauche.
Ulusal Okyanus ve Atmosfer Dairesi'ne göre kuzey sularının güneye hareketi ve yüzey altı soğuk suyunun yukarı akıntısı kıyı akıntısını güçlendiriyor.
Selon l'administration nationale des océans et de l'atmosphère, les mouvement des eaux du nord vers le sud avec le soulèvement d'eaux froide plus profonde rendent le courant côtier plus fort.
Ben de WiFi aktarıcısını kıyıya sinyal göndermek için kullanacağım.
Donc je vais utiliser l'émetteur wifi pour envoyer un signal au rivage.
Batı Altadenia Belediye Meclis Üyeliği... Bakın, gitmem gerek.
Conseiller Alderman de Altadenia de l'Ouest, je dois y aller.
Güçlendirdiğimizde sınırlarını zorlamış olmalıyız.
Quand nous l'avons modifié, nous avons dû exagérer.
Sadece harika iki arkadaş olduğumuzu kabullenmek istiyorum özel arkadaşlar, birbirini çok önemseyen, öyle arkadaşlar ki birbiri için her şey yapabilecek ; buna...
des amis très spéciaux, qui s'intéressent vraiment l'un à l'autre, le genre d'amis qui feraient tout pour l'autre, y compris... risquer leur vie.
İş tamamen olasılıklarda.
Après les trois premiers mouvements, il y a 121 millions de positions possibles. Tout est question de probabilités.
Pekâlâ, bu cidden bir psikoloji oyunudur kendi bile bilmeden önce rakibin hamlesini tahmin etmek.
C'est aussi un jeu de psychologie, anticiper les mouvements de l'adversaire avant qu'il n'y pense.
Markman'ı öğrenmişlerse ne bilelim belki de Natalya'yı da öğrenmiş... -... ve yakalamışlardır.
S'ils connaissaient Markman, ils ont déjà dû trouver Natalya et l'attraper aussi.
Natalya'yı buradan nasıl çıkartacağız?
Comment va-t-on sortir Natalya d'ici?
Hatırlasana, şehir merkezi sınırdan sadece 16 kilometre uzakta ve Soğuk Savaş sırasında Sovyet ülkeleri aynı altyapıyı paylaştılar.
N'oubliez pas que le centre-ville est à seulement 16 km. loin de la frontière, et pendant la guerre froide, les nations soviétiques partagent l'infrastructure.
Saklanmak için güzel bir yerdi ta ki mesele sevdiğin insanlar olduğunda bazen sığınak olmadığı öğrenene kadar.
C'était un bon endroit pour se cacher jusqu'à ce que j'apprenne que quand il s'agit de personnes que l'on aime, parfois, il n'y a pas de refuge.
Happy, eğer ona yardım edersek bu acıyı atlatacak.
Happy va surmonter cette douleur, si nous l'aidons.
Buradan otoyola çıkan iki iyi yol var o yüzden izleyebilirler ama...
Il y a deux accès à l'autoroute, de là-bas. Ils pourraient, mais...
Para için ya da zorladığım için değil bir sürü masum insanın canının yanmasını önlemek istediği için.
Pas pour de l'argent. Je ne l'y ai pas obligé. Mais parce qu'il voulait empêcher que des innocents soient blessés.
Dönmek zorunda kalsak biz nasıl yapardık diye düşünüyorum.
Si on avait dû y retourner. Leur dire d'abord ou en arrivant là-bas?
Tahıl ithalatını durdurmayacak mıyız?
On ne bloque pas les envois de céréales?
yıldız 71
yıllardır 65
yıllar 31
yıldırım 48
yılan 116
yıldızlar 59
yıllarca 52
yılda 34
yıldönümü 20
yıllar sonra 22
yıllardır 65
yıllar 31
yıldırım 48
yılan 116
yıldızlar 59
yıllarca 52
yılda 34
yıldönümü 20
yıllar sonra 22