Izin translate Portuguese
98,403 parallel translation
Ya da filizlenen arkadaşlığının muhabirliğini berbat etmesine izin mi veriyorsun?
Ou estás a deixar que a vossa amizade corrompa o teu jornalismo?
Sana kanıtlamama izin ver.
Deixa-me prová-lo agora.
Hiç kazanmama izin verecek misin?
- Algum dia me irás deixar ganhar?
O zaman neden onun direk girmesine izin vermiyorsunuz?
- Porque é que não o deixam entrar logo?
Ya Cadmus bizi sabote edebilmek için Jeremiah'ı "kurtarmamıza" izin vermişse?
E se o "Cadmus" nos deixou "salvar" o Jeremiah para que nos pudesse sabotar?
Gitmene izin vermeyeceğim.
Não deixarei que te vás embora!
Jeremiah'a bir şey olmasına izin vermeyeceğim. Söz veriyorum.
Não deixarei que nada aconteça ao Jeremiah.
O kadar önemli bir şey ise, eğer Snapper senin CatCo'da yayınlamana izin vermiyorsa, belki de vatandaş gazetecisi olabilirsin.
Bem, algo assim tão importante... se o Snapper não a deixa publicá-lo na "CatCo", talvez uma jornalista amadora o possa fazer.
Fakat planlarımıza müdahale etmesine izin veremem.
Mas... não a posso deixar interferir nos nossos planos.
Ona izin veremezsin...
Se a deixares...
O yüzden ne Snapper'ın ne de başkasının sana farklı şekilde demesine izin verme.
Então... não deixes que o Snapper ou qualquer outra pessoa te convençam do contrário...
Ama yarın sabah yapacağım şeyi yapmama izin vermezler.
Mas não nos deixarão fazer aquilo que eu pretendo fazer amanhã de manhã.
Baş şüphelimin yürüyüp gitmesine izin vermemi mi istiyorsun?
Querem que eu liberte o meu principal suspeito?
Etrafımdakilere karşı ve insanlarımızın yok oluşu karşılığında kurtarılmama izin verdiğim için cahil ve kördüm.
Era ignorante, não via quem estava em meu redor e deixava-me ser beneficiado à custa do nosso povo.
Haberleri izlemene izin vermemeliydik.
Nunca te devia ter deixado ver as notícias.
Lütfen onun burada kalmasına izin vermenin yapacağın en doğru şey olduğunu anlamaya çalış.
Por favor, tente compreender que deixá-lo aqui é o mais correcto.
Yoluma çıkmana izin vermeyeceğim.
Não permitirei que se atravesse no meu caminho agora.
Bunu yapmana izin veremem.
- Não te posso deixar fazer isso.
Duyguların karışmasına izin vermenin... kolay olduğunu biliyorum fakat bir protokol var.
Sei que é fácil deixarmos as emoções tomar conta de nós, mas... existe um protocolo.
Bunun olmasına izin veremezdim.
- Sabia que não podia deixar isso acontecer.
Ne istediğimi gördü ve kalmama izin verecek iyiliği kalbinde buldu.
Viu aquilo que eu queria e... encontrou, no seu coração, a bondade para me deixar ficar.
Vay be, bugünlerde herkesin bu etkinliklere katılmasına izin veriyorlar.
Deixam qualquer pessoa participar nestes eventos hoje em dia.
Bunu yapmana izin vermeliyim.
É melhor ires.
Senden saklamanı istemeyeceğim fakat ortaya çıkmadan önce lütfen gidip onunla konuşmama izin ver.
Não te vou pedir para encobrir, mas, por favor, deixa-me falar com ele antes que isso seja publicado.
- Neden onun gitmesine izin verdin?
Porque é que o deixaste ir? Porque lhe li a mente!
Sadece onunla konuşmama izin ver.
Deixa-me falar com ela.
Girmeme izin ver.
Deixa-me entrar.
Alex'le konuşmama izin ver.
Deixe-me falar com a Alex.
Şantajlanmana izin veremezsin.
Não te deixes chantagear.
Muhakemede yaptığım hatanın bizi büyük şeyler yapmaktan alıkoymasına izin verme.
Não deixe que o meu único lapso de discernimento nos impeça de fazer coisas incríveis.
Önce bitirmeme izin vermedin ama ben...
- Não me deixaste acabar antes, mas eu...
Bize bir dakika izin verir misiniz?
Podem-nos dar um minuto?
Biz de seve seve gidecektik ama sen bencilliğinden buna izin vermedin.
E teríamos ido com prazer, mas, você foi demasiado egoísta para permitir isso.
Kimsenin de geçmesine izin vermedim.
E não deixava ninguém entrar.
- Maalesef buradan çıkmasına izin veremem.
Receio não poder deixá-lo sair daqui.
Bunu yapmalarına izin mi vereceğiz?
Podemos deixá-los fazer isto?
Demem o ki sizin de First Lady'nin de zarar görmenize izin vermem.
O que quero dizer é que não deixarei que nada aconteça à primeira-dama - ou a si, Sr. Presidente.
Bu durumda, korsanların geçici olarak Capital East Telecom iletişim santraline saldırmalarına izin vermem gerekiyor.
Nesse caso, tenho de deixar os hackers entrar temporariamente num centro de comutação da Capital East Telecom.
Bir saniye izin ver.
Dá-me licença um segundo.
İzin ver de yapayım. lütfen Bunu sizin için yapmama izin ver.
Deixa-me fazer isso. Por favor. Por ti.
Bebeğim, bunu çocuğum için yapmama izin ver.
Deixa-me fazer isso pelo meu filho.
Şimdi izin verirsen, avlamam gereken bir kurt var.
Agora, se me dás licença, tenho de caçar uma loba.
Geçmişinizde yaptığınız kötü şeylerin sizi tanımlamasına izin veremezsiniz.
Não podes deixar que as coisas más que fizeste no passado te definam.
Gitmene izin veremeyeceğimi söyledim sana.
Eu disse-te que não te posso deixar ir.
Pekala, kimsenin bilmesini istemiyorum Onların buraya gelmelerine izin verdim.
Não quero que ninguém saiba que os deixei voltar cá.
Pekala. Ona bir şey olmasına izin verme.
Não deixes que lhe aconteça nada.
Uzaklaştın çünkü sana izin verdi.
Escapaste porque te deixou.
Dikkatini dağıtmama izin ver.
Permite-me que te distraia.
Hiçbir şeyin bizi durdurmasına izin vermeyeceğim.
Não deixarei que nada nos detenha.
İzin ver doğru olanı yapmakla başlayayım.
Deixa-me começar por fazer a coisa certa.
İzin?
Mandatos?