Oyun zamanı translate Portuguese
632 parallel translation
Hadi ama. Oyun zamanı değil.
Não é altura de brincadeira.
Dinle Pat, oyun zamanı değil.
- Não é altura para brincadeiras...
Pekala, çocuklar, oyun zamanı bitti.
Ok, miúdos, a hora do recreio terminou.
Tamam, oyun zamanı.
Está bem. Hora de brincar.
Oyun zamanı.
Bem, se não querem brincar...
Oyun zamanı.
Chegou o momento.
Oyun zamanı.
Chegou a hora.
Oyun zamanı! Akşam yemeği zamanı!
É hora de brincar, é hora de jantar!
Artık oyun zamanı bitti.
Vamos ver o que acontece.
Oyun zamanı.
É tempo de jogar.
Ve şimdi oyun zamanı.
E agora, é altura de brincarmos.
Evet, millet oyun zamanı.
Muito bem, pessola, Está na hora de um jogo.
Oyun zamanı.
Vamos à brincadeira.
Oyun için henüz zamanımız var!
Ainda temos tempo de jogar!
Oyun oynayanlardan hoşlanmam. Uyandığın zaman patronuna söyle.
Diz isso ao teu patrão quando acordares!
- O zaman oyun başlasın!
- Então vamos começar o jogo!
Oyun oynayacak zamanım yok.
Nao tenho tempo para brincadeiras.
Bende de sanatçı ruhu var. Eminim, kendinizinkini kontrol altında tutarsınız, Matmazel Hope. Zaman zaman Voila size oyun oynarsa, hoş karşılamalısınız.
O Sr. Farrell, a menina Nelson, a menina Larabee, a menina Furlong, o Sr. May, a Sra. Archibald, o Sr. Archibald, a menina Archibald e o menino Archibald,
Bu öğleden sonra Avrupa'ya gidiyorum ve oyun oynayacak zamanım yok.
Parto esta tarde para o continente e não tenho tempo para brincadeiras.
Oyun mu istiyorsun? Oynarız o zaman.
Vamos jogar.
Bana oyun oynadın! O zaman ben de bir fıkra anlatayım. Üstelik de çok güzel bir fıkra.
Foi a tua vez, agora é a minha de vez, vou contar-te uma história, uma história linda, ouve-me com atenção.
"Oyun yazarlığında yeteneği olmayan biri tarafından yazılmış..." "... 20 yıllık bir oyuna zaman harcıyorlar. "
Estamos a perder tempo com uma peça que já tem 20 anos, escrita por um homem que näo tem talento para escrever peças.
- Tam zamanında geldin. "Yer yarışı" adında bir oyun oynayacağız.
- Chegaste mesmo a tempo para um jogo chamado "corrida pelo espaço".
Büyüdükleri zaman, ve oyun oynayacak odaya ihtiyaçları olduğunda,... Nuru'yu onlara bakıcı olarak koyacağız ve çok güzel bir ilişkiye sahip olacaklar.
Quando elas cresceram, e precisavam de mais espaço para brincar... dissemos a Nuru para guardá-las, e eles davam-se muito bem.
İkiniz başka zaman oyun oynayabilirsiniz.
Vocês podem brincar noutra altura.
O zaman, ona oyun oynamadan tuz verelim.
Bom, podíamos oferecer-lhe sal sem truques.
Hiçbir zaman. Evlilik gelip geçicidir ama oyun devam etmeli. Elveda Frances.
Adeus, Frances.
Her zaman oyun bahçesinde dururdu, hatırlamıyor musun?
Guardava-o na sala de jogos, lembras-te?
Haydi o zaman oyun oynayalım.
Vamos jogar um jogo de morte.
Oyun oynamak için biraz zamanı olmalı.
Devia ter algum tempo para brincar.
Bakın, her kimseniz, ben meşgul bir kadınım ve oyun için zamanım yok.
Ouça, quem quer que seja, sou uma mulher ocupada e não tenho tempo para brincadeiras.
Onları bunu yaptıran biz değiliz ama madem yaptılar o zaman bu adil bir oyun!
Metem-se a fazer estas coisas... e arriscam-se.
Oda servisini beklerken zaman geçirmek için bir oyun. lçkinizi ve 300 dolarlïk elbisenizi karïnïzïn parasï öderken.
Um jogo para passar o tempo, enquanto espera pelo serviço de quartos e o dinheiro da sua mulher paga martinis e fatos de 300 dólares.
"Boş zaman" ve "oyun" sözcükleri programımda yok.
Como vocês se divertem? As palavras "recreação" e "diversão"... não constam na minha programação.
Bu oyun ne zaman oynandı?
Quando esta peça foi feita?
Oyun yazarını zamanından önce gömmeyelim.
Não vamos enterrar o autor antes da hora.
Nasıl bir oyun bu o zaman?
Diga-me que tipo de jogo é este?
Oyun zamanı.
Hora do espectáculo.
- Oyun oynayacak zamanım yok.
- Não tenho tempo para jogos.
Oyun oynayacak zamanım yok, genç bayan.
Não tenho tempo para jogos, miúda.
Geçen aylarda onu Dark Kulüp'te oldukça sık görüyordum. Zaman zaman birlikte oyun oynardık.
Nos últimos meses, via bastante o Ronald no nosso clube, e por vezes jogávamos ás cartas,
O zaman dürüst oyun olsun.
Então vamos jogar limpo.
Kazandığın zaman oyun sayılır kaybedersen sadece zaman kaybı demektir.
Só é um jogo, se ganhares. Se perderes é uma maldita perda de tempo.
Şimdi oyun öncesi şov zamanı.
Está na hora do espectáculo antes do jogo.
- Yani oyun için. - Hayir yok. Belki baska bir zaman.
Não, não.
- Oyun... zamanı...
Tempo de jogar!
Oyun oynayacak zaman yok.
Não temos tempo para brincar.
Bir daha hiçbir zaman golfa sıkıcı bir oyun demeyeceğim.
Nunca mais chamo o golfe de estúpido.
O zaman ona oyun oynamamasını söyleyin.
E depois, diga-lhe. Não faça joguinhos.
Oyun zamanı bitti.
Acabou-se a brincadeira.
Ne zaman ciddi olduğunu, ne zaman oyun oynadığını anlayamıyorum.
Nunca sei se brincas ou falas a sério.
zamanı 41
zamanında 22
zamanım yok 137
zamanın var mı 17
zamanımız azalıyor 34
zamanım var 22
zamanım olmadı 22
zamanımız tükeniyor 18
zamanı gelince 71
zamanın var 16
zamanında 22
zamanım yok 137
zamanın var mı 17
zamanımız azalıyor 34
zamanım var 22
zamanım olmadı 22
zamanımız tükeniyor 18
zamanı gelince 71
zamanın var 16
zamanı geldi 236
zamanını boşa harcıyorsun 43
zamanı geldiğinde 69
zamanımız bol 17
zamanınızı boşa harcıyorsunuz 17
zamanımız var 51
zamanı gelmişti 93
zamanın doldu 28
zamanımız yok 144
zamanımız kalmadı 32
zamanını boşa harcıyorsun 43
zamanı geldiğinde 69
zamanımız bol 17
zamanınızı boşa harcıyorsunuz 17
zamanımız var 51
zamanı gelmişti 93
zamanın doldu 28
zamanımız yok 144
zamanımız kalmadı 32