The evidence traducir turco
14,843 traducción paralela
I'd collected all the evidence for a good old-fashioned scandal.
Güzel bir skandal için gerekli tüm kanıtları topladım.
The evidence is in here.
Kanıtlar burada.
I've given them all the evidence I can,
Onlara elimdeki tüm delilleri verdim.
Not only does ah'the evidence behind the Five / Nine attacks read to him, but he is the leading suspect behind the Sharon Knowles murder.
9 Mayıs saldırılarının tüm kanıtlarının onu göstermesinin yanında aynı zamanda Sharon Knowles cinayetinin de baş şüphelisi. Daha önce söyledim.
He's the evidence we need to show the Clave what Camille has been doing.
Onu Camille'ın yaptıklarına kanıt olarak Merkez'e göstermeliyiz.
Delaware doesn't have the evidence to charge and extradite, so... the death penalty is officially off the table.
Delaware suçlamaya yetecek delile sahip değil yani idam cezası resmi olarak yok artık.
We found the evidence we need.
İhtiyacımız olan kanıtı bulduk.
See, that's where our perspectives start to diverge, Ruiz... because the evidence says otherwise.
Bu noktada bakış açımız ayrılıyor, Ruiz. Çünkü kanıtlar aksini gösteriyor.
- With all due respect, the evidence in this case is circumstantial.
Kusura bakmayın ama bu vakada delıller tesadüfı.
So let's just hide the evidence and get our story straight.
O zaman kanıtı saklayıp hikâyemizi düzeltelim.
Where's the evidence?
Kanıdın nerede?
Well, if you've seen it work, show me the evidence.
Madem öyle, bana kanıt gösterin. Hayır.
No. Your job is to provide me with the evidence!
Senin işin bana kanıt sunmak.
The cops, they'll create the evidence to convict him.
Polisler, onu suçlamak için delil oluşturacaklardır.
How should I trust the evidence of this woman?
Bu kadından gelen kanıta nasıl güveneyim?
But dad brings me all the good stuff from the evidence locker.
Ama babamın kanıt dolabında tuttuğu mallar harika gözüküyor.
The evidence of the murders the Jimenez ordered against Lobos's New York Syndicate?
Jimenez'in Lobos'un New York sendikasına ölüm emri verdiğini kanıtlayan şeyleri.
What did you do with the evidence we collected from the camper we found?
Bulduğumuz karavandan topladığımız delilleri ne yaptın?
She probably planted all the evidence I found at his apartment, too.
Cannerts'ın apartmanında bulduğum delilleri de kesin o yerleştirmiştir.
The evidence in that apartment would not have damned the Syrians.
Apartmandaki deliller, Suriyeli aileyle ilgili değildi kadının kendisiyle ilgiliydi.
The contents will be returned to you if they're not logged as evidence.
Eğer içerikler kanıt olarak kullanılmazsa size geri dönecekler.
No, the letter's evidence.
Hayır, mektup kanıta giriyor.
We have evidence to the contrary.
Elimizde tam tersini söyleyen kanıtımız var.
Just give them the sample. I wouldn't have Kevin offer up any evidence.
Kevin'in bir kanıt sunmasını istemem.
If we go down that road now, we gotta prove, in a court of law, that the government willfully hid evidence of the Punisher ambush, and that Reyes was involved.
Eğer o yola girersek Punisher tuzağında hükümetin bir şeyler sakladığını ve Reyes'in de dahil olduğunu kanıtlamamız gerekir.
Even if we get the false reports entered into evidence, and it's a big "if," since they concern an unrelated crime, odds are slim that this clown's gonna incriminate himself.
Eğer sahte raporların girildiğini kanıtlasak bile ki bu büyük bir eğer, çünkü alakasız bir suçla ilgililer bu palyaçonun kendini suçlama şansı çok düşük.
Let's have the charges and evidence summary brought in here.
Suçlama ve kanıt özetlerini getirelim önce.
When I was trying to find evidence for the Castle case.
Castle'ın davası için kanıt bulmaya çalışırken.
I'll tell her about the kidnapping, the airtight evidence we have, the attempted murder on Debra Macall, and then when we connect you to Ali Thornton's murder, maybe you'll get a nice injection of drugs,
Adam kaçırmanı, elimizdeki kesin kanıtı Debra Macall'ı öldürme teşebbüsünü bir bir anlatırım. Sonra Ali Thornton'un cinayetiyle ilişkini bulunca en güzelinden birkaç ilaç verirler damardan, sen de sonsuz uykuna dalarsın.
There's no evidence placing her at the party. No one saw her.
Partide olduğunu gösteren bir kanıtımız yok, onu gören olmamış.
What are you doing here? Well, we'd ask you the same question, but we already know you're destroying evidence.
- Biz de aynı şeyi sorardık ama kanıtları yok etmek için geldiğini zaten biliyoruz.
I can't find any evidence tying him to the murders.
Onu cinayetlerle ilişkilendirecek hiçbir kanıt bulamadım.
And Hickman having been in the church where the Uzi was found means a known perjurer who was accused of planting evidence is available to the defense. It can't get any worse.
Ve Hickman'ın da UZI'nin bulunduğu kilisede olması delil yerleştirmekle suçlanmış, yalancı şahit olduğu bilinen birinin savunmanın da işine yaraması anlamına gelir.
The thing we're missing is direct evidence.
- Eksik olan şey ise doğrudan delil.
Well, were they open this time with the new evidence?
Bu sefer konferansı yeni kanıtlarla açtılar mı peki?
Agent Simmons, you know, as well as I do your rules of evidence aren't the same as mine.
Ajan Sımmons, sız de delıl kurallarında aynı olmadığımızı bılıyorsunuz.
You know, Mr. Teller, your continued denials in the face of this overwhelming evidence leads me to believe that you must be involved somehow.
Biliyorsunuz bay Teller, ezici kanıtlara rağmen inkara devam etmeniz beni, bir şekilde bununla ilişkili olduğunuza yönlendiriyor.
Yeah, but the thing is, the only evidence they have against Marcus Boone is the testimony of the security guard, the one who supposedly gave him the access code to the building.
Evet ama olay şu ki, Marcus Boone aleyhine bulunan tek kanıt... güvenlik görevlisinin verdiği ifade, Güya ona binaya girmesi için izin veren kişi.
Yeah, but I'm on the court record for him, and that tape is evidence that could help send him to jail, evidence that you helped fabricate.
Evet ama onun için mahkemeye çıkacağım o kayıttaki delil hapise düşmesine yardımcı olabilir senin ortaya çıkmasına yardım ettiğin delil.
That phone wasn't the only piece of random evidence at Knox's apartment.
Kullan-at telefon Knox'un dairesindeki tek kanıt değildi.
Maybe next time you can get some legally obtained evidence so that I have something, you know, to put in the report.
Belki sonraki sefer dosyaya koymam için yasal bir kanıt getirirsin.
But you know I need evidence to take to the Bureau, and you never got any.
Ama Büro'ya götürecek kanıta ihtiyacım olduğunu biliyorsun. Elinde de hiç plan yok.
If the privy council discovered that I have misrepresented evidence, then I will lose the regency!
Eğer Meclis delilleri kendimizin yerleştirildiğini öğrenirse naipliğim düşer!
Developments in the past hour make me confident that I have enough evidence to charge our suspect.
Geçtiğimiz saatte yaşanan gelişmeler beni zanlımızı suçlamak için yeterince kanıtım olduğuna inandırdı.
The carts change places every day, so there's not much left in terms of physical evidence.
Tezgahlar da her gün yer değiştiriyor, o yüzden fiziksel kanıt pek yok.
That there is no compromising evidence. That the video is a fake.
Aslında suçlanacak bir durum olmadığını, görüntülerin sahte olduğunu söylerim.
I appreciate the initiative as always, but what are you expecting to do with this evidence you're collecting?
Girişimciliği her zaman takdir ederim fakat toplayacağın kanıtlarla ne yapmayı düşünüyorsun peki?
And the, uh, ballistics evidence from Becker's gun matched the bullets taken from the dead bodies as well as the bullet in your chest.
Ve Becker'ın silahından gelen balistik deliller Cesetten alınan kurşunlarla eşleşti Göğsündeki kurşun gibi.
All evidence indicates that the timeframe from exposure to expiration is under 48 hours.
Kanıtların gösterdiğine göre maruz kalma ve ölüm arasındaki zaman 48 saatin altında.
First you get me trapped in here, and now I get to play evidence clerk for the doctors?
İlk önce beni buraya kapattırdın şimdi de doktorlara kanıt katipliği mi yaptırıyorsun?
You send in a cop to clear out evidence against a Syrian family, because the public doesn't need the details... especially when it might incite violence against Muslims in this country.
İçeriye Suriyeli aileye karşı delilleri yok etmesi için bir polis göndermemiz gerekiyordu, çünkü halkın detayları bilmesine gerek yoktu, özellikle de ülkemizde yaşayan Müslümanlara karşı insanlar kışkırtıIırken.
evidence 226
the end 682
the end is near 23
the earth began to cool 83
the eagle has landed 25
the end justifies the means 17
the ending 24
the end of the world 62
the enemy of my enemy is my friend 31
the eiffel tower 27
the end 682
the end is near 23
the earth began to cool 83
the eagle has landed 25
the end justifies the means 17
the ending 24
the end of the world 62
the enemy of my enemy is my friend 31
the eiffel tower 27
the emperor 45
the engineer 26
the earthquake 16
the earth 70
the english 33
the envelope 30
the exorcist 20
the e 178
the engine 37
the entire time 23
the engineer 26
the earthquake 16
the earth 70
the english 33
the envelope 30
the exorcist 20
the e 178
the engine 37
the entire time 23
the eyes 87
the eagle 29
the energy 24
the enemy 72
the explosion 32
the egg 46
the elevator 53
the economy 24
the ex 117
the excitement 23
the eagle 29
the energy 24
the enemy 72
the explosion 32
the egg 46
the elevator 53
the economy 24
the ex 117
the excitement 23