The eggs traducir turco
2,772 traducción paralela
What do we do with the eggs?
Yumurtaları ne yapacağız?
Then I'd dump the eggs before anyone noticed.
Ardından, kimse fark etmeden önce yumurtaları çöpe atardım.
All the eggs were alive.
Bütün yumurtalarda hayat vardı.
Juli told me about the eggs.
Juli, bana yumurtalardan bahsetti.
While Juli's acceptance of my apology was not all that I'd hoped for at least the eggs thing was finally behind me.
Juli'nin özrümü kabul etmesi beklediğim gibi değildi ama en azından yumurta konusunu geride bıraktık.
After what he did with the eggs, why should I care what he thought?
Yumurtalarıma yaptıklarından sonra, neden onun fikirlerini önemseyeyim ki?
There's a secret to the eggs, you know?
Yumurtların bir sırrı var biliyor musun?
And all the eggs hatch.
Ve tüm yumurtalar çatlıyordu.
Thanks for the eggs.
Yumurta için teşekkür ederim.
The eggs are there.
Ciddi olan bu.
Had something to do with the eggs or something.
Yumurtaları için sanırım.
But the real problem would be that the eggs would never hatch.
Fakat yumurtalar asla olgunlaşmayacaktır.
Lily, everything was delicious, especially the eggs.
Lily herşey çok lezzetliydi. Özellikle de yumurtalar.
Get away from the eggs! We are all getting out.
Hepimiz buradan gidiyoruz.
Well, when Beavis dropped one of the eggs, I could smell the ammonia, just like I did when I killed the first little bastard.
Pekâlâ, Beavis yumurtalardan birini düşürdüğünde,... amonyak kokusu aldım, tıpkı küçük namussuzu öldürdüğüm zamanki gibi.
So, it's in the eggs, too.
Yani, yumurtalarda da var.
Once it's stuck, we go back to the nest, we grab the eggs and the machine.
Sıkıştığı zaman, yuvaya geri gider yumurtaları ve makineyi alırız.
Once I get it back here, then I go back for the eggs.
Makineyi buraya getirdiğimde, yumurtalar için geri gideceğim.
It's like it knew I was going for the eggs.
Görünüşe göre yumurtalara yaklaşacağımı biliyordu.
Look, you... you dig a well in the flour and then you break the eggs in the well.
Bak, unun içerisinde ufak bir kuyu açmalısın ve sonra o kuyunun içine kırmalısın yumurtaları.
At first we tried to keep up but after a month of boiling, frying and deviling like that movie The Blob, we were being overtaken by eggs.
İlk başlarda yetişmeye çalıştık haşlama, kızartma, kavurmayla geçen bir ayın sonunda "The Blob" filmindeki gibi, yumurtalara yenik düştük.
By the third time I brought eggs over to the Loskis I realized Bryce was waiting for me.
Loski'lere üçüncü kez yumurta getirişimde Bryce'ın beni beklediğini fark ettim.
The Loskis have been throwing away my eggs because they're afraid of salmonella.
Loski'ler, salmonelladan korktukları için yumurtalarımı çöpe atıyormuş.
He hadn't taken my side about the tree he'd thrown away my eggs and he made fun of me at my uncle's expense.
Ağacı keserlerken yanımda durmadı yumurtalarımı çöpe attı ve amcamın masraflarıyla dalga geçti.
What's the matter with those eggs, boy?
Yumurtaların nesi var, evlat?
When I was stationed in the Mekong Delta during the Vietnam War, a tiny gecko crawled into my ear one night and laid its eggs.
Vietnam savaşında, Delta birliğindeyken uyurken, bir kertenkele kulağıma girmiş ve yumurtalarını bırakmış.
I don't want the magical eggs, Ronnie.
Sihirli yumurta istemiyorum Ronnie.
Move it, before the flies lay eggs.
Sinekler yumurtlamadan önce kaldırın şunu.
Ender insists the dishwasher makes the glasses smell like eggs.
Ender tutturdu makinede yıkanan bardaklar yumurta kokuyor diye.
I made some eggs and bacon for you over there on the counter.
Sana jambonlu yumurta pişirdim. Köşeye koydum.
The kid I'm babysitting, he took one of your eggs, and I was trying to get it back and it accidentally splashed in my face.
Baktığımın çocuklardan birisi yumurtanı almış ve ben de elinden almaya çalışırken kazara yüzüme doğru kırıldı.
This is where we make all the candy and eggs that I deliver to the children of the world.
Dünya çocuklarına dağıttığım bütün şeker ve yumurtalar işte burada yapılıyor.
And nice job on the eggs.
Yumurtalar güzel olmuş.
It means you can't take the pickled onions... or the pickled eggs.
Yani soğan ve yumurta turşusunu... yanınIza alamazsInız.
Dragon's eggs, Daenerys, from the Shadow Lands beyond Asshai.
Ejderha yumurtaları, Daenerys Asshai'nin ötesindeki Gölge Diyarlar'dan.
And this is usually the case when we have run out of eggs.
Ve iş ciddiye binince, genellikle böyle olur.
But when we consume dietary cholesterol, which is only found in animal foods like meat, eggs, and dairy products, it tends to stay in the bloodstream.
Fakat sadece et, yumurta ve süt ürünü gibi hayvansal gıdalarda bulunan kolesterolü beslenme yoluyla tükettiğimizde, kan yolunda kalmaya meyillenir.
So by eating meat, milk, and eggs the way we are, we're harming our own health, we're slaughtering 10 billion innocent animals every year in the U.S., and we're destroying the planet.
Et, süt ve yumurta tüketerek kendi sağlığımıza zarar veriyoruz. ABD'de her yıl 10 milyar masum hayvanı katlediyoruz ve gezegeni yokediyoruz.
The key ingredients of restaurant-quality French toast are bread, eggs
Restoran kalitesindeki yumurtalı ekmeğin ana malzemeleri şunlardır :
Lamar, don't touch the cinnamon eggs.
Lamar, tarçın rulolarına dokunma sakın.
I'm not gonna touch the cinnamon eggs, baby.
Tarçın rulolarına elimi bile sürmeyeceğim tatlım.
- The expensive eggs?
- Pahalısından?
I got hired as an old wife down at heritage village... minimum wage and all the fresh eggs I can carry.
Miras köyünde asgari ücretle yaşlı bayan aradıklarını duydum. Taze yumurtaları taşımak için.
One day you were telling me that you loved me... and then you were inexplicably throwing eggs at my head the next.
Bir gün beni sevdiğini söylerken ertesi gün sebepsiz yere kafama yumurta attın.
Crikey, the cost of eggs today!
Bugünlerde yumurtaların fiyatları çok pahalı!
They lay their eggs just up the beach.
Yumurtalarını tam kumsalın üstünde bırakırlar.
Just give me all the bacon and eggs you have.
Sen bana elinizdeki bütün pastırma ve yumurtaları getir.
What I said was, give me all the bacon and eggs you have.
Dedim ki, "Elinizdeki bütün pastırma ve yumurtaları getir."
- The man likes his eggs.
- Adam yumurtayı çok seviyor.
I'm only taking this because I'm a little worried about making rent, and they told me the procedure for selling eggs takes three weeks.
Bunu alıyorum çünkü kira konusunda endişelerim var ve yumurta satma işleminin 3 hafta sürdüğünü söylediler.
No, ma'am. Matilda and I gather them eggs in the forest.
Matilda'yla beraber yumurtaları ormandan topluyoruz.
eggs 361
eggsy 66
the end 682
the end is near 23
the earth began to cool 83
the end justifies the means 17
the eagle has landed 25
the ending 24
the end of the world 62
the enemy of my enemy is my friend 31
eggsy 66
the end 682
the end is near 23
the earth began to cool 83
the end justifies the means 17
the eagle has landed 25
the ending 24
the end of the world 62
the enemy of my enemy is my friend 31
the eiffel tower 27
the emperor 45
the engineer 26
the earthquake 16
the earth 70
the english 33
the envelope 30
the entire time 23
the eyes 87
the engine 37
the emperor 45
the engineer 26
the earthquake 16
the earth 70
the english 33
the envelope 30
the entire time 23
the eyes 87
the engine 37
the exorcist 20
the e 178
the evidence 36
the enemy 72
the explosion 32
the eagle 29
the energy 24
the egg 46
the elevator 53
the economy 24
the e 178
the evidence 36
the enemy 72
the explosion 32
the eagle 29
the energy 24
the egg 46
the elevator 53
the economy 24