The one and only traducir turco
5,922 traducción paralela
You are, in this household, the one and only daughter-in-law.
Çünkü bu koca ailenin tek oğlunun tek eşi sensin.
Well, Walley World is home of the one and only Velociraptor.
Eşi benzeri olmayan tek Velociraptor Walley World'de.
I should be firing you right now for gross insubordination to the leader of the free world, and he wants you gone, but I only need one, tiny reason that can actually be written on an H.R. Form
Özgür dünyanın liderine başkaldırdığın için... seni şu an işinden kovabilirim. Ve emin ol O'da gitmeni ister. İş akdini feshetme formunu doldurup eline... vermek ve O'nun istediğini yapmak için... bana çok küçük bir sebep vermen yeterli.
The only difference between that trial and this one is the victim is now dead.
Bu yargılama ile O yargılama arasındaki tek fark... kurbanın şu an ölü olması.
I wanted to meet the only other one of my kind and to make certain there are no misunderstandings.
- Türümün diğer tek örneğiyle tanışmak ve aramızda bir yanlış anlaşılma olmadığından emin olmak istedim.
Yeah, well, if the mayor only has to worry about one villain, and it's herself, that frees up a lot of time for infrastructure.
Eğer belediye başkanının endişelenmesi gereken tek bir kötü olsaydı, bizzat altyapıyla ilgilenecek kadar zamanı bulabilirdi.
The Kree empire is only like one of the galaxy's oldest and most powerful civilizations, composed of thousands of worlds.
Kree imparatorluğu, binlerce gezegene yayılmış galaksinin en eski ve en güçlü medeniyetlerinden biri.
I don't know, but there are only four salt depots on the island, and one of'em happens to be within three blocks of our crime scene.
Bilmiyorum ama adada sadece 4 tane tuz deposu var ve depolardan birisi olay mahalline 3 sokak ötede.
The one thing that I was not supposed to let her do was climb into bed, and... but she was, like, freaking out, and it was the only thing that calmed her down.
İzin vermemem gereken şeylerden biri yatağa girmemesiydi. Ama korkmuş gibiydi ve bu onu sakinleştiren tek şeydi.
I feel like if only every city in America had one day a week where we could all get together and march down the street dancing, we'd be a much happier human race.
Amerika'da sadece bu şehirde insanların haftanın bir günü de olsa bir araya gelebildiğini düşünüyorum. Yol boyunca dans ederek yürüyor ve insan ırkının en mutlu bireyleri oluyorlar.
The only one who even notices is Axl, and that's just so he can put the villagers in compromising positions.
Bunu fark eden tek kişi Axl ve köylüleri uygunuz pozisyona koyabilir.
I'm-I'm only asking because that-that shade of blue- - there's a wall painted that color in an alley not too far from here, and one of the dolls was-was killed last night.
Bunu soruyorum çünkü o çeşit bir maviyle boyalı bir duvar var. Buradan çok uzakta değil, ve bebeklerden bir tanesi dün gece orada öldürüldü.
I've only got one girl covering at the salon, and she couldn't highlight a football game, I swear.
Salonda çalışan tek bir kızım var ve yemin ederim ki hiç de iyi bir çalışan değil.
And the only one in this hospital with a bigger ego than me is you.
Ve bu hastanede egosu benden fazla olan tek kişi sensin.
And yours isn't, but you're the only one freaking out.
Seninki değil ama burada gerilen tek kişisin.
I had stayed in Thebes for only one reason, and it was now gone to me, and so, when Meryt told me that midwives were needed across the river, in the valley of the kings,
Teb'te kalmamın yalnızca bir sebebi vardı ama o da kalmadı artık. Meryt, ebelerin krallar vadisindeki nehri geçmesi gerektiğini söylemişti.
And they've only ever been together in the same place one other time before last night.
Dün akşamdan önce sadece tek bir yerde birlikte bulunmuşlar.
And I think that suggests that there is only one technologically advanced civilisation in the Milky Way, and there only has ever been one - and that's us. We are unique.
Bundan, Samanyolu'nda teknolojik olarak ilerlemiş şu ana dek sadece bir tane medeniyet olduğunu sanırım anlıyoruz ki o da biziz, benzerimiz yok.
Yeah, well, I hope that these new energies come with some kind of salary because the only money I have coming in right now is from my one student and then a tiny check from the New York Symphony
Evet, umarım bu yeni kapılar.. beraberinde para da getirir. Çünkü bu aralar kazandığım tek para..
Yeah, I, uh, checked the system, and we've only got one room left at the inn.
Sistemde yalnızca bir oda kaldığı yazıyor. İster misiniz?
There was a time when the only way forward was one that we made together, and I miss it.
Bir zamanlar her şeyimizi, beraber yapardık, o zamanları özledim.
And finally, only six hours before that... One block away from the park. Again, in a business suit.
Ve son olarak, ondan sadece altı saat önce parktan bir sokak ötede.
It's only a small sample, but we have colleagues at the FBI who would be more than willing to take a look, and if they were to shut you down for just one day... how much might you lose?
Bu sadece küçük bir örnek ama FBI'daki iş arkadaşlarımız bakmaya istekli olacaktır. Ve eğer sizi bir günlüğüne bile kapatsalar ne kadar para kaybederdiniz?
The one and only.
Tek atış.
Okay, well, look, I, uh... I got, uh, one cowboy in the morgue, and you're the only one with motive to put him there.
Tamam, dinle morgda ölü bir kovboy ve onu oraya göndermek için sebebi olan tek kişi sensin.
COBRA HISSES AND MEERKAT GROWLS For the good of the troop, there is only one right choice.
Ailesinin güvenliği için sadece bir tek doğru seçim var.
Now one queen reigns supreme and the army of workers answer only to her.
Şimdi sadece bir kraliçe egemendir ve işçi ordusu sadece onun emirlerini dinler.
♪ And you know that you are not the only one ♪ Steven Kaminsky. [Sighs] Steven Kaminsky.
Steven Kaminsky.
And to not feel discouraged. You are the only one who told me that.
Ve cesaretim olmadığı bir zamanda bunu bana söyleyen tek sendin.
You're the one and only person who said that to me.
Ve cesaretim olmadığı bir zamanda bunu bana söyleyen tek sendin.
Listen, there's only one person that has anything to gain for snuffimg Damien Lord and you're too busy banging the broth to bring her in for questioning!
Dinle, Damien Lord cinayetini aydınlatacak sadece bir kişi vardı ve sen sorgulayacağın yerde sikmekle meşguldün!
There only one person who can help us and this is the main Peabody.
Bize yardım edebilecek tek kişi var ve o da Bay Peabody.
Polina, no one warns us, because every mother thinks she is the only one who feels like this, and every mother is crying alone in her pillow at night.
Polina, kimse bizi uyarmıyor çünkü her anne öyle hisseden tek kişinin kendi olduğunu düşünüyor. Ve her anne geceleri yastığında yalnız ağlıyor.
But since all of you are only interested in one thing, we will forgo a proper tour of the base and focus on what you came here for.
Fakat madem hepiniz malum tek bir konuyla ilgilisiniz üssü gezmeyi bir kenara bırakıp buraya gelme nedeniniz üzerine yoğunlaşalım.
You are the only one who has faced the ending and survived.
Sonu gören tek kişi sen olmana rağmen yaşıyorsun.
As the housing markets and banks continued to hemorrhage, only one of the big shorts refused to sell. Mark Baum.
Konut piyasaları ve bankalar kan kaybetmeyi sürdürürken büyük açıklardan biri, satmayı reddetti.
And you're the only one that can help me.
Bana yardımcı olabilecek tek kişi de sensin. - Olamam.
You know, she-she came on the boat with us once and to the bar with him, uh... y'know, but I only ever really met her-met her, uh... one night, at her house.
Tanımıyorum. Bir defa tekneye gelmişti, bir defa da kocasıyla birlikte barda gördüm. Onunla pek tanıştım diyemem.
Charles'one and only obssesion was the company, at the cost of other relationships, including with his son, Nicholas.
Charles'ın tek takıntısı şirketiydi ilişkileri pahasına oğlu Nicholas dahil buna.
One of them found out that he was not the only one and got jealous.
Bir tanesi, tek ilgilenenin kendi olmadığını öğrendi ve kıskandı.
This is your life and I'm the only one taking any responsibility for it!
Bu senin hayatın ve bu konudaki tüm sorumluluk sadece bende.
But dear, she's one of only four women to study history and to graduate with the highest honours.
Ama hayatım, tarih eğitimi görüp en yüksek dereceyle mezun olan dört kadından biri o.
The explorations that I have undertaken these past years, the terrains and its people of tribal life and governments, have culminated in a unique picture, one that only I can paint.
Geçen yıllarda yaptığım keşifler araziler, kabileler ve hükümetler öyle bir resim oluşturdular ki bunu sadece ben çizebilirim.
Mostly'cause I only have one, and since I'm the only one out here with experience, I should be wearing'em.
Çünkü sadece bir tane var, ve aranızda en tecrübeli ben olduğum için, benim takmam gerekiyor.
There's 33 guys down here and I'm the only one who has a little something going on, on the side?
Şurada 33 adam var, sadece benim mi sırrım var?
Because this is just a movie, and Paula was the only one that could kill Billy.
Çünkü bu bir film ve Billy'yi öldürebilecek tek kişi Paula'ydı.
But, okay... But you said Paula was the only one who could kill him. And she just died.
- Tamam da onu sadece Paula'nın öldürebileceğini söyledin ama Paula öldü.
I'm the only one standing between you and oblivion.
Sen ve habersizliğinin ortasında duran sadece benim.
And most tragic of everything is when you have an appointment with a couple and only one of the two appears.
Ve en trajik olan her şey var. Bir gün bir çift randevu alarak sadece göründü.
And I was the only one who would dance with you?
- Ben de seninle dans eden tek kişiydim.
And sometimes Ethan is the only one capable of seeing the only way.
Bazen tek bir yolu olduğunu görebilen tek kişi Ethan'dır.
the one that 19
the one that got away 33
the one i told you about 27
the one 287
the one on the left 17
the one that says 16
the one with the 40
the one who 21
the one who died 17
one and only 19
the one that got away 33
the one i told you about 27
the one 287
the one on the left 17
the one that says 16
the one with the 40
the one who 21
the one who died 17
one and only 19
and only then 44
and only you 38
and only 43
the other half 29
the odyssey 21
the other night 242
the others 231
the other me 18
the other woman 16
the old 139
and only you 38
and only 43
the other half 29
the odyssey 21
the other night 242
the others 231
the other me 18
the other woman 16
the old 139
the other guy 58
the other way around 24
the office 84
the only way 33
the other one 318
the old days 17
the other day 439
the old woman 18
the other side 74
the other way 103
the other way around 24
the office 84
the only way 33
the other one 318
the old days 17
the other day 439
the old woman 18
the other side 74
the other way 103
the only thing 56
the other thing 93
the other thing is 17
the old one 21
the ocean 80
the opposite 109
the other two 35
the other 237
the old lady 20
the other thing 93
the other thing is 17
the old one 21
the ocean 80
the opposite 109
the other two 35
the other 237
the old lady 20