English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / inglés → turco / [ Y ] / You get that

You get that traducir turco

48,971 traducción paralela
Where'd you get that stuff?
Nereden buldun bunu?
Only way we're gonna get that beautiful, mundane life you're talking... Any of us... Is if I take his.
Şu senin bahsettiğin güzel, olağan hayata kavuşmamızın tek yolu, benim onun hayatını almam.
So does that mean you wanna get back together?
Yani tekrar beraber olmak mı istiyorsun?
You didn't get that down. Only because I can't spell it.
Çünkü heceleyemiyorum.
It's gonna get bad now. Now that you've been cleared.
Aklandığın için şimdi daha kötüye gidecek.
Here. It's not that bad when you get used to it.
Tadı o kadar da kötü değil.
That's where you get these bruises on your spine.
Omurgandaki bu eziklerin sebebi bu.
- That's not gonna get you points.
- Bu sana puan getirmeyecek.
It's a real challenging thing and it is something that you don't wanna get. You just don't wanna get it.
Bu gerçekten insanı zorlayan bir durum ve bu duruma gelmeyi asla istemezsiniz.
What that means is, the sugar that is naturally from the foods that you're eating can't get into the cells where it belongs. It builds up in the blood, and that's diabetes.
Bu demek oluyor ki, yediğiniz yiyeceklerden gelen doğal şeker ait olduğu hücrelere giremeyince kanda birikiyor ve işte bu diyabet hastalığıdır.
Everyone thinks that you get diabetic because of carbs.
DR. GARTH DAVIS, TIP DOKTORU KİLO VERME UZMANI, THE DAVIS KLİNİĞİ Herkes diyabetin sebebinin karbonhidratlar olduğunu düşünüyor.
When we eat these kind of dead meat bacteria toxins, within minutes, you get this burst of inflammation within your system, such that you basically paralyze your arteries, you get this stiffening of the arteries, their inability to relax normally in half.
Bu tür ölü et bakterisi toksinlerini aldığımızda dakikalar içinde vücudunuzda enflamasyon oluşuyor, öyle ki damarlarınızın felce uğradığı söylenebilir. Damarların gevşeme becerisi yarıya düşüyor ve sertleşiyorlar.
Who do you think is gonna get the chemicals that are in that?
Bunlardaki kimyasallar nereye gidiyor sanıyorsunuz?
Don't get me wrong, they're not as strong as that, but, they are strong enough to make you come back again and again and again despite the fact that you're gaining weight, you're more unhealthy than you've ever been,
Yanlış anlamayın, eroin kadar güçlü değiller fakat kilo almanıza, daha önce olmadığınız kadar sağlıksız olmanıza karşın size tekrar tekrar peynir yeme isteği hissettirecek kadar güçlüler.
The antibiotic-resistant bacteria deaths that we have on top of that, you get 20,000 people dying a year.
Bu rakama antibiyotik dirençli bakterilerden ölen insanlar da eklendiğinde her yıl 20.000 insan ölüyor.
If that's what you want to get into, I'm not the person - you need to be talking to.
Eğer bu konuyu konuşmak istiyorsanız konuşmanız gereken kişi
I'm sorry, I'm not gonna get into that argument with you.
Konuşma bitmiştir.
One of the very effective ways that the dairy industry promotes its products is to reach children because kids are impressionable, they're gonna be consumers for their entire lives, and you might as well get'em while they're young.
Günlük gıda endüstrisinin ürünlerini en etkili şekilde teşvik edeceği yollardan biri, çocuklara ulaşmaktır. çünkü çocuklar kolay etkilenirler, tüm hayatları boyunca tüketici olurlar ve onları küçükken elde etmeleri iyi olur.
You're guaranteed that if you follow your doctor's advice, you'll be sick forever. You'll never get well.
Doktorunuzun tavsiyesine uyarsanız sonsuza dek hasta kalacağınız garantidir.
You come in with that diagnosis, you get a bunch of pills that have nothing to do with the disease causation.
Asıl sebebi yok etmek üzerine değil. Teşhisiniz koyulduktan sonra avuçla ilaç alırsınız ve bunların hastalığın sebebiyle hiç ilgisi yoktur.
Or you get these procedures that have nothing to do with disease causation.
Ya da, hastalığın sebebiyle hiçbir alakası olmayan ameliyatlar olursunuz.
If you ate a diet that was calorically adequate and even things like brown rice and broccoli and you got enough of it, you'd get enough, both quantity and quality of protein.
Kalori açısından yeterli beslenirseniz, esmer pirinci, brokoliyi yeterince tüketirseniz hem nitelik, hem nicelik açısından yeterli protein alırsınız.
The best thing that you can do to make sure that you empty all those bullets out of the chamber and not taking a risk with your health is to get the animal products out of your diet and eat healthy foods.
Her şey diyet değildir ama önemli kısmı da odur. Yapabileceğiniz en iyi şey haznedeki tüm mermileri boşaltmak, sağlığınızla risk almamak, hayvan ürünlerini diyetinizden çıkarmak ve sağlıklı yemektir.
There really isn't a study that shows that by eating meat and eggs in moderation you can actually turn your heart disease around and get better.
Et ve yumurtaları dozunda yiyerek, kalp rahatsızlığını iyileştirdiğinizi ve daha iyi olduğunuzu gösteren bir çalışma yok.
What's in animal flesh or dairy that you can't get in plant-based? Cholesterol.
Bitkilerden almayıp da hayvan eti ve ürünlerinden aldığınız nedir?
E. coli, you know, if you think about it, there is nothing in an animal-based diet that you can't get in a healthier form somewhere else.
Heterosiklik aminler. E. koli, bilirsiniz. Düşünürseniz, hayvansal ürün temelli diyette olup da başka bir şeyden daha sağlıklı bir formda alamayacağınız bir şey yoktur.
There's no vitamin, mineral, nutrient that you can't get from non-animal sources.
Kimse et yemek zorunda değil. Hayvansal kaynakların dışında alamayacağınız vitamin, mineral ya da bir besin yoktur.
I-I think we just... we're just gonna have to agree to disagree, so, uh, can I get you that coffee to go or...?
Sanıyorum fikir ayrılığımızı kabullenmek durumundayız. Gidiş yolu için o kahveyi ister misin, yoksa...
You get me that?
Bundan bulabilir misin bana?
That's not something you usually just get up and walk away from.
Bu, öyle bir anda ayağa kalkıp gidebileceğin türden bir şey değil.
You tell me, so I can help you, before he uses you to get that devil out and we are all left here to die.
Bana söyle de, sana yardım edeyim o şeytanı çıkartmak için seni kullanıp, bizi burada ölüme terk etmeden önce.
That doesn't mean you get to act like an animal.
Bu bir hayvan gibi davranmanı gerektirmiyor.
I thought... that this would get you out.
Bu seni dışarı çıkarır sanmıştım.
Maybe I deserve that, but you do not get to sit here and blame me for where you're sitting right now.
Belki bunu hak ediyorum ama karşıma geçip şu an bulunduğun yer için beni suçlama.
If you don't care about Wes, I get that.
Wes umurunda değilse bunu anlarım.
We all get it now, that you feel bad, even Laurel.
Artık hepimiz kötü hissettiğini anlıyoruz hatta Laurel bile.
Until you finally get that you're wrong!
-... yapmaz. - Sonunda yanıldığını anlayana kadar!
So you don't have to go to prison and get naked in group showers and crap in front of people that might rape you.
Hapse girip toplu banyolarda çıplak kalmayın diye. Size tecavüz edebilecek insanların gözleri önünde sıçmayın diye!
Get that family to the airport as fast as you can.
O aileyi en hızlı şekilde havaalanına ulaştır.
I will see to it that you will get out with the rest of us.
Geri kalan hepimizi buradan çıkartabilirim.
- You didn't make me get in that car.
- Beni arabaya sen sokmadın.
Yeah, but then Hunter would get fucking fired, and he's the only piece of eye candy in that office, so no, thank you.
Evet ama sonra Hunter iş yerinden siktiri yerdi ve o ofisteki çekici tek insan o. Sağ ol ama kalsın.
Oh, honey, listen, I don't want to keep nagging you, but I really want to know that you booked the tickets and the flights before they get crazy.
Bak canım, başını şişirmek istemiyorum ama son ana kalmadan biletleri ve uçuşları ayarladın mı, öğrenmeliyim.
When I knew Poseidon had gone rogue and was operating outside the CIA, that's when I started my plan to get back to you.
Poseidon'un yoldan çıkıp, CIA'in dışında hareket ettiğini öğrendiğimde sana geri dönme planımı yapmaya başladım.
'Cause either I'm gonna see you and get that money, or I'm gonna see you, and you're gonna get something a whole lot worse.
Çünkü ya seni görüp o parayı alacağım ya da seni görüp ve başın çok ama çok daha büyük bir belaya girecek.
What's that get you?
Eline ne geçiriyor bu?
But, you, see, you're gonna heal up all good as new so that we get to eat you again tomorrow.
Ama iyileşip eski haline döneceksin yarın seni tekrar yiyeceğiz.
But if you think that world is bad out there now, it's about to get a whole lot worse.
Ama şu anki dünyanın kötü olduğu düşünürsen işlerin çok daha kötü bir hale geleceğini bil.
So, no matter how good you are in the sack or how pretty your forearms are, I will throw you in that engine if you get in my way.
Ne kadar iyi sevişiyor olsan da ön kolların ne kadar güzel olsa da eğer bana engel olmaya kalkarsan seni o motorun içine sokarım.
And by "heaven," you mean you get them so addicted to red that it's impossible for them to lead normal lives ever again.
Cennet ile kastettiğin onları Kızıla o kadar bağımlı hale getiriyorsunuz ki bir daha asla normal bir hayat sürmeleri mümkün olmuyor.
You know, that'll get you killed.
Böyle olursan çok yaşamazsın.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]