In a sense traduction Turc
2,378 traduction parallèle
A nuclear weapon, in a sense, is the most simple configuration of nuclear material that you can imagine.
Alexander Glaser : Nükleer bomba, bir bakıma,... nükleer maddenin, düşünebileceğiniz en basit şekilde düzenlenmiş şeklidir.
In fact, in a sense, very appreciative of what you have done for her.
Hatta bir açıdan bakıldığında onun için yaptıklarına müteşekkirim.
You know, I think it is remarkable, and fortunate in a sense, that you can come to a place like this on our planet and just get the tiniest sense of what it must be like to stand on the edge of one of those magnificent lava lakes on Io.
Bilirsiniz, bunun olağanüstü olduğunu düşünüyorum, ve bir anlamda uğurlu, gezegenimiz üzerinde bunun gibi bir yere gelebilir ve Io'daki muhteşem lav göllerinin birinin kenarında durmanın neye benzediğini hususunda küçük bir fikir edinebilirsiniz.
It's cheating in a sense that maybe it's not like that and maybe we should just take things face value and in fact what's out there is what there is... there's no dark matter, no ghosts around the universe.
Belki de öyle bir şey değil, bu bir anlamda hile... Belki de şeylerin sadece nominal değerlerini almalıyız, Ve belki de aslında orada ne varsa olan da o dur... evren etrafında ne hayalet ne de karanlık madde var.
So, in a sense, It was absorbing a lot of the shock by doing that.
Yani bir anlamda bunu yaparak hasarın bir kısmını emdi.
In a sense, it's the ultimate invisible object.
Bu yüzden bulmak oldukça zor,
Hathaway was a wonderful director, but he was a man who, in a sense, bulldozed his way along.
Hathaway müthiş bir yönetmendi. Fakat bir bakıma geçtiği yerleri yıkarak ilerleyen bir adamdı.
You should go out and do something that's different and bold, and that's the whole essence of photography, in a sense.
Gidip farklı ve cesur bir şeyler yapmanız gerekiyor. Bir bakıma fotoğrafçılığın bütün özü budur.
She unveils, in a sense, and Edmond O'Brien, all the guys, just look at her.
Kıyafetlerini çıkarıyordu ve Edmond O'Brien ile tüm o adamlar ona bakıyordu.
Up to now, it is, in a sense, invisible to our instruments.
Şimdiye kadar bir anlamda aletlerimiz için görünmezdi.
OK.So, will any organisms that you find in that ice be living in a sense that I would understand it?
Bu buzun içinde bulduğunuz organizmalar benim anladığım gibi bir anlamda yaşıyorlar mı?
By far the largest audience we singularly had ever played to. There was a sense of wild tumultuous impossible masses of people but so locked in a unifying way that it was just magical. We elevated.
ve São Paulo konserinde 60,000 kişi vardı o zamana kadarki en geniş seyirciye çaldık tek başımıza imkansız çoklukta insan ve vahşi bir karmaşa vardı ama öylesine birleştirici bir şekilde kilitlenmiştik ki büyüleyiciydi.
Beyond the blind sense of entitlement and complete lack of human empathy, there's the empty-headed concentration, the unjustifiable arrogance and the sheer willingness to stand in one place and wet yourself like a zoo elephant.
Körelmiş ehillik duygusu ve tamamen körelmiş empati yeteneğinin arkasında, boş kafanın vermiş olduğu konsantrasyon mazur görülemeyecek kadar gurur aynı yerde kıpırdamadan durmak ve hayvanat bahçesindeki filler gibi altını ıslatmak için gereken katıksız gönüllülük.
I expected Pat to be kind of like, you know, in a general sense the general depiction of, like, your jock, your meathead.
Genel anlamda tarif edersek Pat'i hıyar gibi veya et kafalı biri gibi olduğunu bekliyordum.
Well, it may seem daunting now but in the long run the HSA makes a lot more sense than flex accounts.
Şu an için göz korkutucu olabilir ama uzun vadede HSA, esnek hesaplardan çok daha mantıklı- -
That's right. The system of computers in this age that depend on networks now exist as a kind of shapeless sense within our heads.
bilgisayar veya ağ yerine kullandığımız sistem hiçbir fiziksel maddeye bağımlı değil.
No sense investing a bunch of money if you're not gonna live in this mofo, right?
Bu döküntü yerde yaşamayacaksınız dünyanın parasını dökmeye gerek yok.
Maybe you can rehabilitate him, show him that executing witnesses makes sense in a way, but it can be damaging emotionally.
Belkide onu rehabilite edebilirsin. ona infazını gören şahiti göster. Ama belki duygusal olarak zor.....
The youngest in a large family, his mother's illness had been kept from Thierry, and after her death, the sense that he had missed such an important event stayed with him.
Thierry, geniş bir ailenin en küçüğü olduğundan annesinin hastalığı ondan saklanmıştı. Ama annesinin ölümünden sonra, böyle önemli bir hadiseyi kaçırdığı hissi onu hiç bırakmadı.
Well, it's not unusual for children in a family business to have a sense of entitlement.
Aile işlerinde, çocuklara yetki verilmesi görülmemiş değildir.
He had a stronger sense of right and wrong and a growing understanding of his place in the world.
Doğruyu ve yanlışı ayırt edebilir ve çevresinde sahip olduğu yeri anlayabilirdi.
Darnell thought so too, but just not in a positive sense.
Ama olumlu anlamda değil.
The fundamental principle of self-defense is the ability to strike your opponent in a vulnerable spot as soon as you sense an opening.
Kendini korumanın temel prensibi bir açığını bulur bulmaz rakibinin zayıf bir noktasına vurmaktır.
Look, I had a sense there was a woman in the room,
Üstelik şüpheleri de üstünden çekmeliydik.
Your story about turning the castle into a restaurant... never made sense in the first place.
Bu kalenin içine bir restorant kurmak istediğinizi söylemeniz ilk bakışta oldukça inandırıcıydı.
I have never felt such a sense of purpose in my entire life.
Hayatım boyunca hiç bir zaman bir amacım olduğunu hissetmemiştim.
And in that sense, this whole place is like a symbol of what can be achieved at a global level, if we put our minds to it.
Ve bu bağlamda, burası eğer istersek küresel boyutta neler başarabileceğimizin bir sembolü gibi.
Great human being, a true Bohemian in every sense of the word.
Büyük bir insan. Her açıdan gerçek bir kural tanımaz.
No, no, I was in the bathroom, and dad came in, and, okay, he didn't exactly make that much sense, but he told me we have a brother.
Hayır, ben tuvaletteyken içeri daldı. Pek açık konuşmadı ama söylediğine göre bir erkek kardeşimiz varmış.
Look, I had a sense there was a woman in the room, but I swear to God, I had no idea it was Olivia.
Bak, odada bir kadın olduğunu hissettim ama yemin ederim ki, onun Olivia olduğuna dair bir fikrim yoktu.
- No, Mr. Carson. To progress in your chosen career, William, you must remember that a good servant at all times retains a sense of pride and dignity that reflects the pride and dignity of the family he serves.
Seçtiğin kariyerde ilerlemen için, William iyi bir hizmetçinin onur ve haysiyetinin hizmet ettiği ailenin onur ve haysiyetine yansıdığını bilmelisin.
Rather he wanted a visual sense of what was going on in the mathematics.
Matematikte neler olup bittiğiyle ilgili ifadelerin görselliğini tercih ederdi..
Seems he was quite talented in a classical sense.
Klasik sanatta oldukça yetenekliymiş.
'After an unprecedented six fatalities in less than 24 hours,'there is a sense on the streets of London'that the police presence is being greatly reduced'in response to these killings.
24 saatten az bir sürede 6 benzeri görülmemiş ölümün ardından Londra sokaklarında görünen polis sayısı olaylara mukabil büyük ölçüde azaltıldı.
" In the broadest sense, a symbol is a device, used as an identifying mark.
" En geniş anlamıyla sembol tanımlayıcı işaret olarak kullanılan bir araçtır.
Followed by the the Islamic culture, prayer stance hand beneath the belly, indicating a meditative, withdrawn state of mind in the sense of worship.
Followed by the the Islamic culture, prayer stance hand beneath the belly, indicating a meditative, withdrawn state of mind in the sense of worship.
In the classic sense, a hunter.
Klasik anlamda bir avcı.
Chief, you get the sense There's a hole in this story?
Şef bu hikâyede çukurda saklanan bir şey olduğunu hissediyor musun?
The work and spirit of the immortal Lawrence lives to this day, for Lawrence, in his quiet unobtrusive way, imparted to the dwellers of this wild territory a sense of law and order of which they had never dreamed.
Ölümsüz Lawrence'ın çalışması ve ruhu bugüne kadar yaşadı. Lawrence, sessiz ve kendi halinde bu yabani bölgenin sakinlerine... hayalini bile kurmadıkları.. kanun ve düzen hissini getirdi.
In fact, he was a very good... He had a good sense of timing and all the things that are good in a stunt man.
Aslında çok iyi bir... zamanlama hissi vardı ve bir dublörün yapabileceği her şeyi yapardı.
- What's that? You know, just before you, uh, ganked that Shifter in the motel... he mentioned a father, which makes sense now because he meant the Alpha.
Şekil Değiştiren'i motelde öldürmeden önce bir babadan bahsetmişti.
When one gets beaten up every other day in school one, of necessity, develops a keen sense of hearing.
Okulda birisi dayak yediği zaman, sonraki gün keskin bir işitme duyusuna sahip olmak büyük gereklilikti.
The truth is, as a parent, you're gonna end up using everything in your arsenal - common sense, prayer, even a little magic.
Gerçek şu ki : Bir veli olarak cephaneni asla tüketmeyeceksin. Mantıklı ol, dua et belki biraz da sihir.
Well, I guess what would make the most sense is for Rusty to move in with dad for a while.
Sanırım en mantıklısı, Rusty'nin bir süreliğine babamın yanına taşınması olurdu.
I sense a mess in our future.
Karışıklık olacağını hissediyorum.
I sense you are in a regaling mood.
- Belli ki anlatmak istiyorsun.
We agree there's no sense in having a baby until we've seen all five doppelgangers, right?
Beş dublörü de görmeden bebek sahibi olmak istemediğimiz konusunda hemfikiriz, değil mi?
You get a sense that there's a manifesto in the works.
Sanki birilerine savaş ilan etmiş.
Mr. Gibbs has a strange sense of humor.
Bay Gibbs'in tuhaf bir espri anlayışı vardır.
In Japan, there's a sense that kappa = cucumbers.
Japonya'da kappa = salatalıktır.
You had a huge boom in housing, that made no sense at all.
Ev sektöründe çok mantıksız bir patlama meydana geldi.
in a row 31
in any case 862
in another life 66
in a nutshell 86
in an hour 114
in a few days 103
in and out 206
in a way 872
in a week 88
in any event 133
in any case 862
in another life 66
in a nutshell 86
in an hour 114
in a few days 103
in and out 206
in a way 872
in a week 88
in any event 133
in a good way 122
in addition 208
in a few minutes 93
in advance 48
in africa 59
in a meeting 17
in an ideal world 29
in a minute 428
in a moment 128
in a second 81
in addition 208
in a few minutes 93
in advance 48
in africa 59
in a meeting 17
in an ideal world 29
in a minute 428
in a moment 128
in a second 81
in all likelihood 54
in all 68
in a year 54
in a month 82
in a 180
in any way 55
in a few hours 80
in america 213
in a word 105
in all honesty 63
in all 68
in a year 54
in a month 82
in a 180
in any way 55
in a few hours 80
in america 213
in a word 105
in all honesty 63