On the rocks traduction Turc
971 traduction parallèle
I will take a peach schnapps on the rocks?
Bir buzlu, şeftalili schnapps alacağım.
That will be two mimosas on the rocks.
İki mimoza * oldu.
The expelled water has a strange effect on the rocks of the Earth's interior.
Atılmış suyun, Dünya'nın içindeki kayalar üzerinde tuhaf bir etkisi var.
Ship on the rocks!
Gemi kayalara çarpmış!
You planned it. You put her on the rocks the same as you did 100 others!
Diğer yüzlerce gemiye yaptığın gibi onu batırdın.
The factory was on the rocks.
Fabrika batıyordu.
Her marriage is on the rocks, and -
Evliliği sona erdi.
Well imagine this, once I heard a voice... a sweet voice, it seemed like your voice... telling me "Throw yourself, throw yourself on the rocks, now..."
Bir keresinde tatlı bir ses işittim. Sanki senin sesin gibiydi. Bana "Kendini uçurumdan aşağıya at." diyordu.
Vacation busted up, marriage on the rocks.
Tatilim mahvoldu, evliliğim zora girdi.
I had him dumped on the rocks
Onu kayalıkların üzerine attım.
But I'm not going to end up On the rocks in the river like my brother.
Ama sonum kardeşim gibi nehirdeki kayalıklarda olmayacak.
Where they had thrown it away on the rocks by the river, Like an old, dirty rag nobody wants.
Kimsenin istemediği eski ve pis bir bez parçası gibi onu nehrin yanındaki kayalıklara atmışlardı.
It might but - And this missing connection, couldn't that have broken off when the car struck on the rocks?
Ve kayıp bağlantı araba kayalara çarptığında kopmuş olamaz mı?
He's got a place up on the rocks.
Kayaların üzerinde bir yeri var.
- Well, if you qualified for your pension, how about a drink? - Bourbon on the rocks.
- Madem emekli olacaksın, bir içki içer misin?
Yes, we had the sauerkraut juice on the rocks.
Evet, buzlu lahana turşusu suyu içmiştiniz.
Bourbon on the rocks.
Buzlu burbon.
Uh, whisky on the rocks, please.
Buzlu viski lütfen.
The usual on the rocks, please.
Her zamanki gibi buzda, lütfen.
One glass of water, on the rocks.
Bir bardak su, buzda.
They found what was left of it on the rocks by the ocean.
Okyanusta kayalıklarda tekneden arta kalanları buldular.
The boat on the rocks.
Kayalıklardaki tekne.
They found a sailboat he'd rented cracked up on the rocks outside of San Diego.
San Diego'nun dışında kayalıklarda parçalanmış bir tekne buldular.
Scotch on the rocks.
- Buzlu viski.
Scotch on the rocks for Mrs. Templeton and bourbon for me with a little water on the side.
Bayan Templeton'a buzlu viski, bana da viski,... yanında biraz su olsun.
We'll be wrecked on the rocks!
Kayalara çarpacağız!
If you do, I promise your little romance is going to go on the rocks.
Yapacak olursan, yemin ederim romantik ilişkin karaya oturur.
When a marriage goes on the rocks the rocks are there, right there!
Bir evlilikte işler ters gidiyorsa... terslik tam buradadır!
Yes, arsenic on the rocks.
Tabii, viskideki arsenik.
On the rocks it'll be all right.
Buzun içinde soğumuştur.
- Arsenic on the rocks.
- Buzlu arsenik.
Whiskey on the rocks.
Bir viski.
Are we solid on the rocks?
Dayanır mıyız?
Ernst, anyone who sees a ship stuck on the rocks, might possibly guess it's in trouble.
Ernst, kaylara çarpıp kalan bir gemiyi gören biri zor bir durum olduğunu anlar.
- On the rocks?
- Burbon... buzlu mu?
I'll have whisky on the rocks
Bir buzlu viski alayım.
I leave the bridge, and you steer the ship on the rocks.
Güverteden bir an ayrıldım, sen motoru hemen kayalara çarptın.
On Earth, much of the greenhouse gas carbon dioxide is chemically bound to the rocks.
Dünyada, sera gazı karbondioksitin çoğu kayalarla kimyasal bağ oluşturuyor.
Like scattering salt on an icy road, the water reduces the melting point of the surrounding rocks and so they start to melt.
Tıpkı buzlu bir yola tuz serpmek gibi su, etrafındaki kayaların erime noktasını düşürüyor ve böylelikle erimeye başlıyorlar.
Well, here we are in Barberton Mountain Land, walking on some of the oldest rocks that have ever been found on Earth.
İşte Barberton Dağlık Arazisinde Dünya'da bulunan en eski kayalardan bazılarının üzerinde yürüyoruz.
And the particular rocks I'm walking on are ocean floor rocks.
Ve burada özellikle de üzerinde yürüdüklerim okyanus dibi kayaları.
So we can actually walk along them and walk over the rocks as they were on the sea floor.
Yani gerçekten, tıpkı deniz dibindelermiş gibi üzerlerinde dolaşabilir kayaların üzerinde yürüyebiliriz.
MOORBATH : We're standing right in the middle of the oldest known rocks on the Earth.
Dünya'nın bilinen en eski taşlarının tam ortasında duruyoruz.
Well, these sedimentary rocks have locked inside them the very earliest signs of life on this planet.
Bu tortul kayaların içinde, bu gezegendeki yaşamın ilk işaretleri saklı.
Well, I'll tell you. I was figuring on taking'em rocks out myself, Alvin. But if you're willing to take on the job at 75 cents a day,
Şu kayaları kaldırmayı düşünüyordum ama işe girmek istiyorsan günlüğü 75 sent.
And when I was putting my rocks back into the drawer one of them must have fallen on this plate without my knowing it.
Taşlarımı çekmeceye koyarken... ben farkına varmadan... bir tanesi bu plakanın üzerine düşmüş olmalı.
There are rocks on one side of the beach.
Sahilin bir tarafında kayalar var.
If we can keep the steam up and the boiler don't bust and that mend holds. And we don't pile up on them rocks.
Hızımızı korursak ve kazan patlamazsa ve direk yıkılmazsa ve çağlayandan sağ salim çıkabilirsek.
My mother has a house on the other side of the rocks.
Kayalıkların arkasında annemin bir evi var.
With the Alhambra on the ro... rocks.
Elhamra sarayı... kayaçlar.
- They dropped on us from the rocks up... - Ed!
- Kayaların yukarsından üstümüze atladılar -
on the whole 55
on the tv 16
on the other hand 1607
on the table 116
on the plus side 107
on the floor 300
on the 426
on the roof 79
on the way home 32
on the ground 440
on the tv 16
on the other hand 1607
on the table 116
on the plus side 107
on the floor 300
on the 426
on the roof 79
on the way home 32
on the ground 440
on the contrary 1002
on the other side 107
on the bench 17
on the right 145
on the beach 77
on the other 48
on the house 231
on the dot 66
on the internet 51
on the record 70
on the other side 107
on the bench 17
on the right 145
on the beach 77
on the other 48
on the house 231
on the dot 66
on the internet 51
on the record 70
on the surface 75
on the one hand 116
on the side 64
on the street 102
on there 23
on the sidewalk 17
on the inside 58
on their own 19
on their way 28
on the back 61
on the one hand 116
on the side 64
on the street 102
on there 23
on the sidewalk 17
on the inside 58
on their own 19
on their way 28
on the back 61