We have to hurry traduction Turc
462 traduction parallèle
We have to hurry. Hurry.
Acele etmeliyiz.Çabuk.
We have to hurry.
Acele etmeliyiz.
We have to hurry.
- Acele etmemiz lazım.
- Mr. Harding, we have to hurry.
- Bay Harding, acele etmeliyiz.
But we have to hurry, because even miracles take a little time.
Ama acele etmeliyiz, çünkü mucizeler bile biraz zaman alır.
We have to hurry.
Acele etmemiz gerekiyor.
But we have to hurry, otherwise we'll miss the boat.
Ama acele etmezsek vapuru kaçıracağız.
- But we have to hurry!
- Peki, çabuk ool.
We have to hurry.
- Acele etmemiz gerek.
Our chemist is waiting there, we have to hurry.
Kimyagerlerimiz orada bekliyor, acele etmeliyiz.
We have to hurry
Acele etmeliyiz
Listen... we have to hurry!
Dinleyin... Acele etmemiz gerekiyor!
We have to hurry!
Acele etmeliyiz.
We have to hurry if we're to meet Lt. Columbo.
Komiser Kolumbo ile buluşacaksak, acele etmemiz gerek.
We have to hurry, now, if we want to be there before nightfall.
Gece olmadan varmak istiyorsak artık acele etmeliyiz.
We have to hurry and kidnap Şaban quickly! Let's go!
Elimizi çabuk tutup Şabanı bir an evvel kaçırmalıyız.
- Dan, we'll have to hurry.
Dan, acele etmeliyiz.
We'll hurry back to London to have a celebration.
Kutlama için hemen Londra'ya döneceğiz.
We will have to hurry, sir.
Acele etmeliyiz efendim.
We'll have to hurry.
Acele etmeliyiz.
Well, if, uh, we want to hear Galli, we'll have to hurry.
Artık Gali'yi dinlemek istiyoruz, acele etmeliyiz.
We'll have to hurry.
Çabuk olmalıyız.
Well, that means we have to get your clothes ready in a hurry.
Bu da demek oluyor ki eşyalarını hemen hazırlamamız lazım.
We shall have to hurry.
Acele etmeliyiz.
We'll have to hurry, though.
Ama acele etmeliyiz.
Come, we have to hurry.
Haydi, acele etmemiz gerek.
- We'll have to hurry.
- Elimizi çabuk tutmalıyız.
Ivan, hurry up, we have to catch up with the other couples.
Ivan, acele et, diğer çiftlere yetişmemiz gerekiyor.
We'll have to hurry or we shall miss the first act.
Acele etmeliyiz, yoksa ilk sahneyi kaçıracağız.
We're in kind of a hurry,... so Hal will have to explain it to you the best he can.
Bizim acelemiz var, Hall size açıklayacak.
Hurry up, we have to find a campsite before dark.
- Sadece gel, güneş batmadan önce bir kamp yeri bulmalıyız.
Sorry, I don't have time to discuss it right now, we're in a hurry.
Şimdi bunu tartışacak vaktim yok. Acele etmeliyiz.
We really do have to hurry.
Acele etmek zorundayız gerçekten.
We'll have to hurry.
Acele edelim.
We're gonna have to hurry if we wanna get him patched up before Arliss gets back.
Arliss geri dönmeden önce onu buradan çıkarmak istiyorsak, acele etmeliyiz.
Hello. We'll have to hurry to catch the ferry.
Merhaba, feribotu kaçırmamamız için acele etmeliyiz.
We're gonna have to hurry.
Acele etmemiz gerekecek.
We'll have to hurry for our next meeting.
Gelecek toplantıya kadar bekleyelim.
That's exactly why we have got to hurry.
Zaten bu yüzden acele etmemiz lazım.
We'll have to do something about this snakebite in a hurry.
Bu yılan ısırması için acele bir şeyler yapmalıyız.
We absolutely have to hurry now.
Kesinlikle acele etmeliyiz.
Hurry, we have so much time and so little to see.
Acele edin, çok zamanımız var ve görülecek çok az şey.
We have the clothes which he sent off to the cleaners in a hurry.
Acele temizlemeye yolladığı giysileri de elimizde.
We should've marked our way, in case we have to get out in a hurry.
Yolumuzu işaretlemeliydik. Acele çıkmamız gerekebilir.
We'll have to hurry, sir.
Acele etmemiz gerek.
We have to hurry. Come on, Annabel! Hurry up!
Ama Annabel'in sıradışı bir I.Q.'su var, ve sözel yetenekleri de yeniyetme bir liseliden daha yüksek.
We stopped by. We were gonna have a drink or something... but we were in a hurry and went over to Edgar's place.
Biz orda durduk. birşeyler içecektik... fakat acelemiz vardı ve Edgar'ın yerine gittik.
We are in a hurry, we have to go.
Bir işimiz var. Acele çıkmamız gerek.
My Lord, if we're to catch the boat for France, you'll have to hurry.
Lordum, Fransa'ya giden gemiyi yakalamak istiyorsak, acele etmelisiniz.
We can find her, but we're gonna have to hurry.
Onu bulmak için acele etmek zorundayız.
- We're gonna have to hurry.
- Acele etmeliyiz.
we have to go 1146
we haven't 212
we have 1448
we have a deal 218
we have to talk 296
we haven't met yet 21
we have a lot in common 51
we have no choice 232
we have it 62
we have a lot of work to do 49
we haven't 212
we have 1448
we have a deal 218
we have to talk 296
we haven't met yet 21
we have a lot in common 51
we have no choice 232
we have it 62
we have a lot of work to do 49