Bir anlamı yok traduction Anglais
2,689 traduction parallèle
İyi niyetle verilmiş de olsa, sözünüzün bir anlamı yok.
Your word means nothing, however well intentioned.
Herkes dava edilebilir, bunun bir anlamı yok.
Look, anyone can get sued. It doesn't mean a thing.
Böyle güzel şeylerden korkmanın bir anlamı yok.
There's no reason to be afraid of things that are beautiful.
Bunun bir anlamı yok.
It doesn't make sense.
Ne kadar zorlasan da bir anlamı yok.
No matter how hard you try.
Bunun bir anlamı yok.
Doesn't make any sense.
Kadın bir kere öldükten sonra, yalakalık yapmanın bir anlamı yok.
Don't come crawling back once she's dead.
Ama bugün gidecekse bunun bir anlamı yok.
But as he's leaving today, I don't really see the point.
Senin için bir anlamı yok.
To you, it means nothing.
Neye inandığımın bir anlamı yok.
It doesn't matter what I believe.
Ama davranışlarını gözden geçirip değiştirmek istemiyorsan öyleyse bu konuşmanın bir anlamı yok demektir.
But if you don't wanna examine your behavior and make some changes, Then this conversation is useless.
Yaşamla dalga geçmeyeceksen ölmenin bir anlamı yok.
No point in dying'if you can't mess with the living.
- Uzatmanın bir anlamı yok.
But there's no need to point it out.
Herhangi bir anlamı yok.
I didn't mean anything by it.
Bu soruların bir anlamı yok.
These questions are pointless.
Öfkeni bana yöneltmenin bir anlamı yok. Öyle mi?
There's no point in misdirecting your anger at me.
Bir boksör, başarısız hayatının benim için bir anlamı yok.
A boxer, without dignity, his life means nothing to me.
Evet, ama birbirimizi kandırmanın bir anlamı yok, öyle değil mi?
Yeah, but there's also no point in kidding ourselves, is there?
Ayrıca bunu konuşmamızın bir anlamı yok. Yani...
And there's no point in us having this conversation, so...
Ev sahibiniz bile dışarıda, sesini duyurmaya çalışmanın hiç bir anlamı yok.
Even your landlady's away, so there's no point in raising your voice.
Şimdi bir anlamı yok. Ama en başından beri beni dinlemiş olsaydın..... pek çok şeyi önlemiş olurduk şimdiye kadar.
Now for nothing but I've you had been straight with me from the beginning we could have avoided a lot of this.
O olmak güzel bir şey ama ne kadar güzel olursa olsun, Dae Woong yanımda olmayacaksa hiçbir anlamı yok.
Becoming her, of course, is good. But no matter how good it is, if Dae Woong's not at my side, it's not meaningful.
Denemediğin için bir anlamı yok diyorsun.
It's because you've never been there before, so you're saying that it's not meaningful.
Ellerini kirletmenin bir anlamı yok.
To get your own hands dirty, it doesn't make sense.
Bunun bir anlamı yok.
Okay, this is pointless.
Bana işkence etmenin bir anlamı yok.
There's no point torturing me.
Seni kurtarıyorum. Bir anlamı yok, Bundan kaçamam...
There's no point, I can't escape the...
Bir anlamı yok.
There is no point.
Acı çekmenin hiç bir anlamı yok, tamamen anlamsız!
Suffering has no meaning. It's meaningless.
Olanların hiçbirinin başka bir anlamı yok.
Doesn't mean anything. Everything that happened doesn't mean something else.
Bir anlamı yok.
It don't mean nothing.
Hiç bir anlamı yok.
It's all so fucking meaningless.
O söylemişti, senin geri dönmenin bir anlamı yok, benim bulabildiğim cevaplar bunlar.
She said it's pointless to come back, that I'd find the answers myself.
Beklemenizin bir anlamı yok.
So there's no point waiting.
Zip, boğazıma bir silah dayamışken özür dilersem, o zaman bu özür dilememin bir anlamı yok ki.
Zip, if I apologize to you when you have a gun pointed at my throat, then I don't think it really counts.
Benim için bir anlamı yok.
It's nothing to me.
Herhangi bir anlamı yok.
It doesn't make any sense.
Gerçek Işık Festivali, iyinin kötü üzerindeki zaferidir ve biz bunu yapıyoruz. Bu Işık Festivali'nin bir anlamı yok.
The real Diwali is the victory of good over evil and that's what we're doing.
Bunun benim için bir anlamı yok.
It doesn't make sense to me.
Benim için bir anlamı yok.
It doesn't mean a lot to me.
Israr etmenin bir anlamı yok.
No point in insisting.
Onun bir anlamı yok.
That doesn't mean anything.
Eğer kalbimi izleyemeyeceksem bir devleti yönetmenin hiçbir anlamı yok.
There's no point in being the head of state if it means I can't follow my heart.
Sözünü yerine getirmedikçe, bunun benim için bir anlamı yok.
That doesn't mean anything to me until you live up to it.
Bunların hiç bir anlamı yok!
These mean nothing!
- Bir anlamı yok.
Nothing.
Bu dünyanın benim için bir anlamı yok artık.
There's nothing left for me in this world.
Bunun fazla bir anlamı olmasına gerek yok.
We had sex. It doesn't have to mean anything more.
Bir dişi olsaydı tamam da erkek bir buzağıya isim koymanın anlamı yok.
If it were a female... but it makes no sense for a male.
Cosette'siz bir hayatın anlamı yok
Life without Cosette means nothing at all
Anlamıyorum, telsizde bir sorun yok gibi görünüyor.
I don't get it. The device seems fine. I don't get it.
anlamı yok 36
yoko 23
yokohama 35
yok artık 174
yokum 65
yok ya 124
yoksa 930
yok öyle bir şey 68
yoksa sen 40
yok ol 36
yoko 23
yokohama 35
yok artık 174
yokum 65
yok ya 124
yoksa 930
yok öyle bir şey 68
yoksa sen 40
yok ol 36
yok mu 410
yoksa ben 17
yok ki 29
yok daha neler 57
yoktur 42
yok birşey 158
yok canım 523
yoksa ne olur 26
yok bişey 18
yok oldu 57
yoksa ben 17
yok ki 29
yok daha neler 57
yoktur 42
yok birşey 158
yok canım 523
yoksa ne olur 26
yok bişey 18
yok oldu 57
yok bir şey 967
yoktu 131
yok musun 43
yoksa ne 75
yok et 47
yok yahu 26
yoksa seni öldürürüm 37
yoksa o 24
yok etmek 16
yok hayır 73
yoktu 131
yok musun 43
yoksa ne 75
yok et 47
yok yahu 26
yoksa seni öldürürüm 37
yoksa o 24
yok etmek 16
yok hayır 73