Hayatî traduction Anglais
3,046 traduction parallèle
Hayatî dokuların ve sinir uçlarının tahrip olması hemen şoka veya nefes darlığına yol açar. Bu da o anı bir nebze daha az acılı yapar.
The destruction of vital tissue and nerve endings quickly induce shock or asphyxiation, making the event relatively painless.
Çünkü bulantı ilacını keserek teşhis için hayati bir bilgi edindik.
Because taking him off the antiemetics gave us crucial diagnostic information.
Hayati tehliken var ve tedaviden kaçıyorsun.
Your life's in danger till you seek medical attention?
Yeterince hayati mahfetti.
She's ruined enough lives.
- Bu'hayati'önem tasiyor, baba.
- lt's a'life matter', dad
-'Hayati'önem tasiyan neymis bu?
- What'life matter'could you have?
Bu sadece benim degil, ailemin de hayati. Ram. Annem bunun için çok ugrasti.
It's my parents'lives too, Ram My mom has struggled a lot forthis
- Bu'hayati'bir mesele baba.
- lt's a'life matter', dad
Ikiniz birden artik hayati olmayacagi düsüncesine dayanamamisti.
When both of you suddenly left he couldn't digest it
Bu'hayati'bir mesele baba. 'Hayati'bir mesele diyorsan... Janani hamile mi yoksa?
It's a'life matter', dad lf you say it's a'life matter'... ls Janani pregnant?
Ram, lütfen artik gelip,'hayati'meseleler hakkinda konusma.
Ram, please don't talk about'life matter'anymore
Vücudu delip geçmiş, ama hayati bir organa denk gelmemiş.
It's through and through, but it didn't hit anything vital.
Hayati tehlikeyi atlattı.
She's out of the woods.
Hayati fonksiyon baskılayıcıyı söylendiği şekilde aldım.
I took the vitals suppressor as instructed.
Vücutlarında kalın zırh ve hayati organlarını iki kat daha koruyor - rahatla : sadece görevine odaklan.
Krogan are like walking tanks : theyve got thick, armored skin, two sets of vital organs - Relax, Nicky : just aim for the head.
Hırsızın bulunması ve etkisiz hale getirilmesi hayati önem taşıyor, kendisi veya başkası zarar görmeden.
It's vital the thief be found and subdued, before he or someone else is hurt.
aksi durumda, bir hafta boyunca iltihap olacak ve hayati organlar çökmeye başlayacak, böbrekleri gidecek, ciğeri gidecek ve sonunda kalp yetmezliği.
otherwise, it's just gonna fester for a week and his vital organs will start shutting down, his kidneys, his lungs, and eventually heart failure.
Bu numuneler canlı tutulmadığında dokuları, hayati organları korneaları ve derileri için biçilirler.
When these specimens cease to be viable, they're harvested for their tissue and their vital organs and their corneas and their... skin...
Bununla birlikte enine bağlantı noktalarında tahmini 100 cc kan kaybı yaşandı ancak hayati belirtileri stabil.
Estimated blood loss... 100 cc's from a high-riding transverse-sigmoid junction, but all vital signs stable.
Hayati organları stabil durumda kanama da yavaşlıyor.
Vitals are stabilizing, the bleeding is slowing down.
Burada yine hayati olan, tüm suçu ya da tüm keyfi sadece daha büyük olan öğrencilere yüklemememiz gerektiğidir.
And again what is crucial here is - we should not simply put all the blame - or all the enjoyment on the older pupils.
Hayati.
It is vital.
Kızının durumu iyi fakat babasının hayati tehlikesi devam ediyor.
The daughter is stable but the father is still in critical condition.
Ne, bu hayati şeyi sana o mu verdi?
What, he gave you this out of the goodness of his heart?
Hayati önemde.
Super needy.
Beyin sarsıntısı geçirmiş olabilir ama hayati değerleri normal ve kendi başına nefes alabiliyor.
He might have a slight concussion, but his vital signs are normal, and he's breathing on his own.
Bu, hayati bir iş ve Campion mükemmel yapıyor.
Because it's a vital job and Campion does it superbly.
Beynindeki basıncı düşürdük ve hayati değerleri iyi durumda.
Relieved the pressure and his, uh, his vitals are all right.
Hayati aşağı.
Her vitals are down.
Köpek kurbanın hayati noktalarına saldırdı.
The dog attacked the victims exact pressure points.
Hayati belirtileri en durumda?
Checking his rhythm.
Neticede hayati öneme sahip olan şu kapının ardından yatan şeydir.
But ultimately what matters most is what lies just on the other side of that door.
Kolay olmaz ve her zaman güzel bir şey değildir ama o insanla birtakım hayati şeyler...
It's not easy, and it's not always nice. But going through some life-changing experiences with that person can help you.
Hayati göstergeleri stabil.
His vitals are holding.
Soracak olursanız, uyandı ve hayati göstergeleri harika durumda.
Awake, great vitals, if you were interested.
- Hayati durumu nasıl?
- How are the vitals?
Higgs, bu amaç için hayati bir atlama taşı.
The Higgs is a vital stepping stone in this mission.
Ve bu sünger, bu denizyıldızları tarafından kaplanmış durumda bu da genç balıkların hem resife yolculuklarında hem de yetişkinliğe geçişlerinde onlara hayati bir sığınak sağlıyor.
And this sponge, here, has been heavily colonised by these feather stars and it provides a vital bit of cover for juvenile fish on their journey both to the reef and their journey to adulthood.
Çamur salyangozları ve yengeçler çamuru yerler ve dışkıları, tüm besin zincirini yaratan hayati bir üründür.
Mud whelks and fiddler crabs both eat the mud and their waste is the vital product that spawns an entire food chain.
Sakızağaçları, deniz erişteleri ve yumuşak mercan vahaları resifteki birçok balık için hayati besinlerdir. Ve şu iki şeyi hep sağlayacaklar yiyecek ve barınak.
The mangroves, sea grass meadows and the soft coral oases are vital nurseries for so many fish on the reef, and they all provide two things, food and shelter.
Seninki basit ama hayati bir görev.
Your job's simple but essential.
Evet. Nereden geldiğimizi bilmek hayati önem taşıyor.
Yes, it's, uh, vital to know who we come from.
İnsanlar benim, savaş için hayati çalışmalar yaptığımı anlamıyor.
People don't understand I'm doing vital war work.
Hayati risk oluşturmadığı sürece Rikers, Daniel'in gelecekteki evi olarak öngörülebilir.
Barring a life-threatening condition, Rikers will be Daniel's home for the foreseeable future.
Hayati organları ıskalamış. Ama biri omuriliğinin yakınına isabet etmiş.
Missed the vital organs, but one bullet's lodged near his spine.
Hayati bir gıda bu.
It's a vital meal.
Fakat bu egzersizler kuşların önündeki muhteşem plan için hayati olan uçmasını sağlayan kaslarını geliştirmesine yardımcı oluyor.
But these training sessions help the birds develop their flight muscles - vital for the ambitious plans that lie ahead.
Bu ilişki seansları kuşların büyüyüp doğal yeteneklerini kazanması için hayati önem arzediyor.
These early bonding sessions are vital if the birds are to grow up with all the natural skills they need.
Lexie onu odaya aldı. Hayati göstergeleri çok iyi.
Lexie took her to recovery.
Hayati göstergeleri mükemmel.
Her vitals are excellent.
Birkaç orfoz balığını avlarlar. Fakat enteresan bir şekilde, bu avlanma tür için hayati bir öneme sahiptir. Aksi halde tür çok hızlı gelişir ve aşırı çoğalırlardı.
They will kill some grouper but, paradoxically, this predation is vital to the entire species that would otherwise reproduce too fast and become too large.
hayatım 3662
hayatim 33
hayatı 33
hayatımı 47
hayatını 28
hayatımın aşkı 18
hayatımda 29
hayatın 30
hayatını yaşa 16
hayatım boyunca 96
hayatim 33
hayatı 33
hayatımı 47
hayatını 28
hayatımın aşkı 18
hayatımda 29
hayatın 30
hayatını yaşa 16
hayatım boyunca 96
hayatımda ilk kez 38
hayatımda ilk defa 27
hayatımı kurtardın 178
hayatımı mahvettin 46
hayatımdan nefret ediyorum 19
hayatımı kurtardınız 38
hayatımızı kurtardın 17
hayatımı kurtardı 58
hayatını kurtardım 33
hayatının zamanı 17
hayatımda ilk defa 27
hayatımı kurtardın 178
hayatımı mahvettin 46
hayatımdan nefret ediyorum 19
hayatımı kurtardınız 38
hayatımızı kurtardın 17
hayatımı kurtardı 58
hayatını kurtardım 33
hayatının zamanı 17
hayatın tehlikede 18
hayat 236
hayat devam ediyor 42
hayat nasıl gidiyor 25
hayat kısa 24
hayat güzel 31
hayatta 78
hayata 34
hayat dolu 30
hayat çok kısa 40
hayat 236
hayat devam ediyor 42
hayat nasıl gidiyor 25
hayat kısa 24
hayat güzel 31
hayatta 78
hayata 34
hayat dolu 30
hayat çok kısa 40