Kişisel bir şey traduction Anglais
1,383 traduction parallèle
- Kişisel bir şey.
- It's a personal thing.
Bu kişisel bir şey değil.
It's not personal.
Kişisel bir şey değil, Tony.
It's not personal, Tommy.
Bu kişisel bir şey
That's personal.
Aklın kendinden daha ileride bir şey olduğunu kabul etmek zordur. Bu kişisel bir şey değildir. Daha değerlidir ve gerçeği daha doğru yorumlar.
At first it's difficult for the mind to accept that there's some... something beyond itself, that there's something of greater value and greater capacity for discerning truth than itself.
Kişisel bir şey değil.
Nothing personal.
- Kişisel bir şey.
- It's personal. - We're past that.
- Sana karşı kişisel bir şey değil.
It's nothing personal.
Bu kişisel bir şey değildi kardeşim.
It wasn't personal, brother. Business is business, baby!
Kişisel bir şey.
Something personal.
Kişisel bir şey değil, Mr. Zimmer.
It's not directed at you, Mr. Zimmer
Kişisel bir şey değil.
It's nothing personal.
Çok özel, çok kişisel bir şey.
Something so intimate, so personal...
Afedersin, bu kişisel bir şey değil.
I'm sorry, it's nothing personal.
"Kişisel bir şey değil hayatım."
Nothing personal, my dear.
Kişisel bir şey değil.
It's not personal at all.
senin için kişisel bir şey olduğu anlaşılıyor.
You sound like it's personal for you.
Bu kişisel bir şey, şey değil...
It's my own personal... It's not...
- Bu kişisel bir şey değil Holly.
It's not personal, Holly.
Sana kişisel bir şey sorabilir miyim?
Can I ask you something personal? Do you mind?
Catherine, bu kişisel bir şey değildi.
Catherine, it wasn't personal.
"Crystal" isimli biri hakkında. Kişisel bir şey gibiydi.
You saw something, didn't you?
Kişisel bir şey.
This is personal.
kişisel bir şey. Anlıyorum...
Something more... personal.
Ortada kişisel bir şey var duruşma öncesi bilmemizi istemediğin türden bir şey.
There's something personal here, something you don't want us to know before your hearing.
Kişisel bir şey.
It's a personality thing.
Kişisel bir şey değil.
Oh, it's nothing personal. It's just that
- Kişisel bir şey değil.
Nothing personal.
Bu kişisel bir şey.
It's personal.
Kişisel bir şey değil biliyorsun.
It's not personal, you know.
Kişisel bir şey yapmak üzereydim.
I was about to do something personal. Okay.
Kişisel bir şey değil, tamam mı?
Nothing personal, okay?
Kişisel bir şey değil, pamuk kafa.
Nothing personal, Cotton Top.
Kişisel bir şey yok.
Nothing personal.
- Bunu kişisel bir şey olarak almamalısın.
You can't take it personally.
Bu yüzden bunu tamamen kişisel bir şey olarak alıyorum.
I take it very personally.
Bu kişisel bir şey değil.
It isn't personal.
O kadar kolay çekip gidebileceğimi hiç sanmıyorum ve burada sadece kişisel sebepler yüzünden konuşmuyorum eminim bir kısmı bu yüzdendir ama senden öğrenebileceğimiz çok şey var. Yapamam John.
I'm not sure I'm willing to walk away that easily, and I'm not just talking personally here, although that's definitely part of it... there is so much more we can learn from you.
hepsi bu... kişisel bir şey değil.
Well... well I mean it is...
Kişisel bir şey.
A personal matter.
Şey, o noktada artık kişisel bir mesele olmuştu.
Well, at that point, it had become personal.
Bu kilisede,... İsa'yı ilk defa kişisel kurtarıcım olarak kabul ettiğim yerde, tek bir şey söylemek istiyorum :
Here in this chapel where the first accepted Jesus as my personal savior
Kişisel varlıklar veya o tür bir şey mi?
For personal treasures or something?
Ama bazı kişisel bilgiler alınana kadar, resmen size bir şey söyleyemem.
But until certain security clearances are satisfied... I'm not officially at liberty to tell you anything.
Bu kişisel bir şey değil.
much too impersonal.
Bu bildiğin bir şey mi, yoksa sadece kişisel fikrin mi?
Was this something you knew or just your opinion?
Kişisel sorumluluk diye bir şey var.
It's called personal responsibility.
Bu bana yapılan kişisel saldırıdan başka bir şey değil.
This is... This is, um... nothing but a personal attack on me.
Binlerce insanın finansal ve..... kişisel bilgilerine sahip bir firmadan beklenecek bir şey.
Well, which you'd hope for from a company that has financial and personal details of thousands of people.
Bu biraz şöyle değil mi? Donna, bir ayrılma hediyesi özel bir şey olmalı, anlamlı, kişisel.
Well, isn't that just... d onna, a going-away gift should be something special, meaningful, personal.
Bana bir sürü kişisel bilgi ver, çünkü... Hiçbir şey saklama.
Give me a lot of personal information immediately cause...
kişisel bir şey değil 55
bir şey değil 1063
bir şey yok 987
bir şey olmaz 235
bir şey sorabilir miyim 139
bir şeyler içelim mi 27
bir şey mi oldu 310
bir şeyler içelim 56
bir şey söyle 257
bir şeyler var 19
bir şey değil 1063
bir şey yok 987
bir şey olmaz 235
bir şey sorabilir miyim 139
bir şeyler içelim mi 27
bir şey mi oldu 310
bir şeyler içelim 56
bir şey söyle 257
bir şeyler var 19
bir şey söyleyebilir miyim 105
bir şey 209
bir şeyler yanlış 26
bir şey olmadı 105
bir şey oldu 106
bir şey söylemeyecek misin 21
bir şey yok mu 17
bir şeyler yapın 69
bir şeyler yiyelim 46
bir şeyler söyle 85
bir şey 209
bir şeyler yanlış 26
bir şey olmadı 105
bir şey oldu 106
bir şey söylemeyecek misin 21
bir şey yok mu 17
bir şeyler yapın 69
bir şeyler yiyelim 46
bir şeyler söyle 85